A
AFLÖRMAN: Bir hizaya getirme.
AGLOMERA: Yanardağın püsküren özeğinden fırlatılmış ya da köşeli lav ve komşu tortul parçalarından bileşik, genel olarak koni üzerinde ya da yakınlarında bulunan çimentolaşmış kayaç.
AĞAÇ: Tek gövdesi bulunan, beslenmeyi ana ve yan köklerden alan 4-5 m boyundaki odunsu bitki.
AĞIR HASARLI DEPREM: Duvarlarda büyük çatlakların meydana gelmesi ve bacaların yıkılmasıyla tanımlanır.
AĞIZ: 1. Bir akarsuyun göle ya da denize döküldüğü yer.2. Magma, volkanik gazlar ya da buharın yüzeye çıktığı yeryüzündeki açıklık.
AKARSU: Belirli bir yatak içinde sürekli veya en az bir mevsim boyunca akan sudur.
AKARSU AĞI: En küçük dereden ana ırmağa değin, bir akarsuyun beslenme teknesi içinde tüm kollarıyla birlikte oluşturduğu suyolu örgüsü.
AKARSU AKIM: Akarsuyun herhangi bir kesitinden birim zamanda geçen su miktarına (m3) akım veya debi denir.
AKARSU ÇIĞIRI: Akarsuyun kaynağı ile denize döküldüğü ağız kısmı arasında kalan bölüm. Yukarı, orta ve aşağı çığır olmak üzere üç bölüme ayrılır.
AKARSU REJİMİ: Akarsuyun akımının yıl içerisinde gösterdiği değişmelere rejim ya da akım düzeni denir. Akarsu rejimini belirleyen temel etken havzanın yağış rejimidir. Yağışların az, sıcaklık ve buharlaşmanın fazla olduğu dönemlerde akarsu akımı düşer. Yağışların fazla olduğu ve kar erimelerinin görüldüğü dönemlerde akım yükselir.
AKINTI: Bir cismin akar şekilde yer değiştirmesi. Sözgelişi denizlerde olan deniz akıntısı, göllerdeki akıntılar, hava akıntısı gibi. Bu olayları inceleyen birde akıntı bilgisi vardır.
AKIŞ: Yerçekimi ve eğim etkisiyle suların yeryüzü ya da yeraltındaki devinimi…
AKİFER: İçinde suyun birikip akabildiği geçirgen kayaç bölümü.
ALAN: Alan, bir yüzeyin kapladığı yer miktarını ölçen bir büyüklüktür. SI birim sisteminde temel alan birimi m²’dir.
ALÇAK BASINÇ BÖLGESİ: Üzerindeki hava basıncı çevresine göre daha düşük ve genellikle 1010 milibardan az olan bölge.
ALETSEL DEPREM: Sarsıntı ancak yüksek binaların üst katlarında bulunan az sayıda hassas insan tarafından hissedilebilir. Mikrosismik sarsıntılar olan bu titreimleri aletler kaydeder. Bu nedenle bunlara aletsel depremler de denilmektedir.
ALETSEL MAGNİTÜD: Standart bir sismografla kaydedilen deprem hareketinin maksimum genlik ve periyod değeri ve alet kalibrasyon fonksiyonlarının kullanılması ile yapılan hesaplamalar sonucunda elde edilmektedir. Aletsel magnitüd değeri, gerek hacim dalgaları ve gerekse yüzey dalgalarından hesaplanılmaktadır. Genel olarak, hacim dalgalarından hesaplanan magnitüdler (m), ile yüzey dalgalarından hesaplanan mağnitüdler de (M) ile gösterilmektedir. Her iki magnitüd değerini birbirine dönüştürecek bazı bağıntılar mevcuttur.
ALKALİ MADDE: Çoğunlukla potasyum, kalsiyum ve sodyum karbonattan oluşan bileşik.
ALLOKTON Jeolojik geçmişinde bugün bulunduğu yerden başka bir yerde oluşmuş ancak daha sonra gelişen jeolojik süreçler sonucunda ise farklı bir yere taşınmış kayaç veya kayaç topluluğudur.
ALPİN: Alp dağlarına veya dağların yüksek kesimlerine ait olan orman-ağaç yetişme sınırının üstü.
ALP OROJENEZİ: 3. Jeolojik Zamanın ortalarında meydana gelen dağ oluşum hareketleri.
ALÜVYAL: Akarsuların geçtiği yerlerde aşındırdıkları irili ufaklı çakıl, kum, mil ve topraktan oluşan malzemeleri eğimin azaldığı yerlerde biriktirmesi sonucunda oluşan alüvyonların üzerindeki kısma alüvyal denir.
ALÜVYAL TOPRAK: Taşınmış topraklar grubundandır. Akarsuların geçtiği yerlerde aşındırdıkları malzemeleri eğimin azaldığı yerlerde biriktirmesi sonucunda oluşan topraklardır.
ALÜVYON: Akarsular tarafından taşınarak belli yerlerde birikmiş olan (çakıl, kum, kil, mil) materyallerdir.
AMFİBOLİT: Genelde hornblend ve plajiyoklazlardan oluşan amfibolit fasiyesini simgeleyen kayaç türüdür. Hornblend yanında az oranda tremolit veya aktinolit bulunabilir.
ANDEZİT: Eflatun, mor, pembemsi renkli dış püskürük bir taştır. Ankara taşı da denir. Dağıldığında killi topraklar oluşur.
ANTİKLİNAL: Yerkabuğunun çukur alanlarında biriken tortulların levhaların birbirine doğru hareket etmesi ile kıvrılıp yükselmesi sonucunda oluşmuş alanlardır. Yani kıvrımlı yapıların yüksekte kalan bölümüdür. Senklinal ise bunun tam tersi olarak alçakta kalan kısımdır.
ANTREPO: Ticari malların belli bir süre için korunduğu yer, depo.
ARAZİ: Kara üzerinde hem özel yüzey şekline sahip yüzey (tortul arazi, karstik arazi, volkanik arazi gibi) hem de kullanma amacına göre belirtilen toprak parçası (tarım arazisi, orman arazisi gibi).
ART BÖLGE (Hinterlant) : Art bölge. Bir limanı ithalat ve ihracat etkinlikleri bakımından besleyen, ona çeşitli ulaşım yolları ile bağlı, dar veya geniş bölge.
ASILI VADİ: Buzul aşındırmasına uğrayan sahalarda, ana vadinin buzulla fazla aşınması sonucu, ana vadiye açılan tali vadilerin yüksekte kalması veya dikey faylanmanın olduğu sahalarda yükselen blok üzerinde kalan vadilere denir.
ASİT: Su da iyonlaştığında hidrojen iyonu veren madde. Başka bir maddeden – Elektron alan bileşik. Su da ki hidrojen iyonu konsantrasyonunun artmasına neden olan maddedir.
ASİT TORTULLANMASI: Normal düzeylerden daha fazla asidite taşıyan yağışla toprak veya yüzey sularında pH azalması ve asitleşmesi.
AŞINDIRMA: Yeryüzünün aşınması, alçalması, düzleşmesine sebep olan bütün dış kuvvetlerin işlemesine verilen ad. Türlü yollarla ufalanmış taşların bulundukları yerden alınarak aşağılara sürüklenmesi, süpürtmesi yüzünden yer kabartıları yüksekliklerini gittikçe kaybeder, arazi yassılır, düzleşir, yer yer dolgular olur.
AŞINMA: Kara yüzeyinin, yağmur, dalga, akarsu ve buz etkisiyle yavaşça yok olması.
AŞINIM YÜZEYİ: Belli jeolojik devirlerde, belli seviyeye göre arazinin aşınması ile oluşan düz alanlardır.
AŞIT: Dağ geçidi.
ATMOSFER:. Dünyayı çepeçevre saran ve içinde çeşitli gazların bulunduğu tabakaya atmosfer denir. Yeryüzünden çeşitli etkilerle çıkan gazlar yerçekimiyle Dünyanın çevresinde tutularak gaz tabakası olan Atmosferi oluşturur.
AZONAL TOPRAK: İklimin etkisi ile oluşmayan ve katları olmayan toprak. Alüvyal toprak gibi.
B
BAHAR: ilki ve sonu olan bir mevsim çeşididir.
BAHÇE: Sebze yetiştirilen yer, bostan.
BARAJ: Suyun doğal akışına engel oluşturarak bir nehrin ya da akarsuyun akış yönünü denetlemeye yönelik duvar, kıyı ya da başka tür bir yapı.
BASINÇ: Yüksek basınç alanlarında alçalıcı hava hareketi buharlaşmayı engeller. Çünkü alçalan havanın yoğunluğunun artması su buharının yükselmesini önler. Alçak basınç alanlarında ise yükselen havanın yoğunluğu daha az olacağı için buharlaşma daha kolaydır.
BASINÇ DALGASI: Bakınız P dalgası.
BAŞKENT: Bir devletin yönetim merkezi olan şehir, devlet merkezi, başşehir, hükûmet merkezi.
BATAKLIK: üstüne basıldığında ya da bir ağırlık geldiğinde içine batabilen, rutubetli ve çamurlaşmış toprak alanlara denir. Bataklığın çevresinde kil vb. su geçirmez katmanlar bulunur. Genellikle bataklıklar sıtma vb. hastalık kaynağıdır. Yerel yönetimler bu nedenle bataklıkları kurutma çalışmaları yaparlar.
BATI : Batı, günbatısı ya da eski dilde garp, coğrafyada yön bildiren dört ana sözcükten biridir. 4 ana yönden biri olan batı, Doğu'nun karşıtıdır. Güneşin battığı yön olmasına atfen "batmak" eyleminin kökünden türetilmiştir. Batı-doğu arasındaki düz bir çizgi; kuzey-güney doğrultusundaki çizgiyi dik keser. Coğrafya kurallarına göre, coğrafi haritalarda batı yönü daima sol yandadır.
BAZALT: Koyu gri ve siyah renklerde olan dış püskürük bir taştır. Mineralleri ince taneli olduğu için ancak mikroskopla görülebilir. Bazalt demir içerir. Bu nedenle ağır bir taştır.
BAZALTİK: Bazalt özelliğine sahip olan.
BAZALT ÖRTÜSÜ: Çoğunlukla birkaç, yüz metre kalınlıkta ve binlerce kilometre kare alanları örten lav akıntıları.
BAZANİT: Miner. Plajioklaz, ogit, olivin ve bir feldispatımsıdan oluşan, silisçe çok fakir alkali bazalt.
BAZİK LAV: SİO2 oranı < % 33 ise lav bazik karakterli ve akıcıdır. Patlamasız, sakin bir püskürme ile oluşur.
BAZİK MAĞMA: Bazlar yönünden zengin olan magma. Böyle magmalar çoğunlukla magmanın derin kısımlarından gelir.
BELDE: Şehir.
BEŞERİ COĞRAFYA: İnsanın yerleşmiş bulunduğu yerle ilgisini, bu yerin insan eliyle değiştirilmiş, işe yarar duruma getirilmiş olmasını, bunlarla ilgili türlü olayları inceleyen coğrafya kolu. Doğal coğrafya olayı (yaşam bölgesinin yeri, denize bağlantısı, yeryüzü şekilleri, iklimi, bitki örtüsü, akarsuları, gölleri yeraltı suları, madenleri.. ), beşeri coğrafya için temel olurlar.
BİRİKİNTİ: Öğelerinin boyutları ne olursa olsun, karalar üzerindeki eğimsiz yerlerde, çanak biçimli çukurlarda, sığ deniz ve göl diplerinde yığılan özdekler.
BİRİKİNTİ KONİSİ: Dağ yamaçlarından düzlüğe inen akarsular, taşıdıkları materyalleri eğimin azaldığı yerlerde yarım koni şeklinde biriktirirler. Bu şekillere birikinti konisi denir.
BİRİKİNTİ YELPAZESİ: Akarsuların taşıdıkları maddeler ince ise, geniş bir alana yelpaze gibi yayılırlar. Bunlara da birikinti yelpazesi denir.
BİRİKME: Denizlerin, akarsuların ya da buzulların, çamur, kum ya da çakılları, kumsal gibi maddeler meydana gelecek şekilde birikmesi süreci.
BİRİNCİL DALGA: Bakınız P dalgası
BİTKİ ÖRTÜSÜ: Bir bölgedeki bitki topluluğunun meydana getirdiği örtüdür. Orman, bozkır, çayırlık birer bitki örtüsüdür. Anadolu’nun bitki örtüsü yer yer çeşitli özellikler gösterir. Deniz kıyıları boyunca uzanan dağlarda ormanlar çok yer tutar, İç Anadolu’nun kurak bölgelerinde ise bozkırlar uzanır.
BOĞAZ: Dar, dik yamaçlı vadi veya iki denizi birbirine bağlayan suyolu. Birbirine çok yaklaşan kara parçalarının denizlerle ayrıldığı yer; dağlık sahalarda akarsularca açılmış dar ve dik yamaçlı vadi.
BOYLAM: Dünya üzerindeki herhangi bir noktanın başlangıç meridyenine olan uzaklığının açısal değeridir.
BOYUNA DALGA: Bakınız P dalgası
BOZKIR: İlkbahar yağışlarıyla yeşeren, yaz kuraklığı ile sararan kısa boylu otlardır. Bunlara step ya da bozkır denir.
BÖLGE: Sınırları, yönetimsel ya da ekonomik birliğe, toprak, iklim ve bitki özelliklerinin benzerliğine ya da üzerinde yaşayan insanların aynı soydan gelmiş olmalarına göre belirlenen toprak parçası, mıntıka.
BÖLÜM: Bir bütünü oluşturan parçalardan her biri, coğrafi bölüm. Genel özellikler bakımından bölgeye benzeyen ancak bazı özellikleri ile bölümden ayrılan bölge içindeki alanlar.
BULUT: Havadaki su buharının yükseklerde yoğunlaşmasından dolayı çok küçük su damlacıkları kümesidir.
BURUN: Özellikle yüksek ve dağlık kıyılarda karaların denize uzanmış bölümü. Kıyıların uzanışında ileri doğru çıkıntı yapmış, çoğunca yüksekçe yer. Burunlar, dağların, ya da onların bir bölümünün, kıyı uzanışına dikçe giden uçlarıdır. Dağlık kıyılarda burunlar çoktur.
BUZUL: Soğuk iklim koşulları altından uzun süre yerden kalan kar örtüsünün donarak buza dönüşümü ile oluşmuş sert ve kalın kristalleşmiş buz tabakasıdır.
BUZUL TAŞ (Moren):Buzulların sürükleyip yığdığı taş parçaları.
BUZUL TEKNESİ: Buzul Çağı'nda dünya genelinde meydana gelen 4-5 °C sıcaklık düşmesine bağlı olarak Kuzey Yarım Küre'nin kuzey kesiminde buzullaşma artmış, Amerika kıtasında Göller Bölgesine, Avrupa'da Alp dağlarının eteklerine kadar olan kesimler buzullarla kaplanmıştır. Orta kuşakta ise dağların yüksek kesimlerinde buzul oluşumu meydana gelmiştir. Zamanla iklimin yumuşaması ve buzulların harekete geçmesi, sıcak dönemlerde ise eriyerek yükseklere çekilmeleri, soğuk dönemlerde ise aşağılara, vadilere dek inmeleri sırasında yaptıkları bu hareketler vadilerin zımpara taşı gibi örselenip şekillenmesine yol açmıştır. Vadiler zamanla aşınarak tekne şeklini alınca ortaya buzul vadileri çıkmıştır. Kısaca yüksek dağlardaki buzulların eriyerek hareket etmesiyle, buzulların dağları aşındırması sonucu oluşan vadi tipine denmektedir.
BUZUL VADİSİ: Buzulun içinde hareket ettiği, enine kesiti U şeklinde olan akarsu vadisinden daha büyük aşınım şeklidir. Dağ yamaçlarında oluşur. Sürekli iniş göstermeyen buzul vadilerinin boyu akarsu vadilerine göre daha kısadır.
BÜNYESEL DALGA: Bakınız cisim dalgaları.
C-Ç
CANLILAR COĞRAFYASI: Canlıların yeryüzü olaylarıyla ilgilerini inceleyen bilim. Dilimize biyocoğrafya adiyle de geçmiş bulunan bu coğrafya kolunda bitki, hayvan, insan birer konu olarak yer alır. Ancak, insan ayrıca beşeri coğrafyanın konusu olduğundan canlılar coğrafyasında bitkilerle hayvanların yeryüzündeki dağılışı, topluluklar meydana getirmiş olmaları belirtilir, bunların nedenleri incelenir. Bununla ilgili olarak canlılar coğrafyasının iki büyük kolu vardır Bitki coğrafyası, hayvan coğrafyası.
Canlıların en geniş yaşam alanına "Doğa" denir.
CEPHE: Farklı karakterdeki hava kütlelerinin karşılaştığı alan.
CİSİM DALGALARI: Yer yüzeyine yakın hareket eden yüzey dalgalarının tersine yerin içinden hareket eden bir sismik dalgadır. Bu dalgalar P (Primer) ve S (Sekonder) dalgalarıdır. Dalgaların her bir tipi farklı şekillerle yeri farklı sarsar.
COĞRAFİ: Coğrafya bakımından, “coğrafya yönünden” anlamına gelen bir kelime.
COĞRAFİ BÖLGE: Taşıdığı belirli Coğrafi özellikleri ile çevresinden ayrılan, kendi içinde benzerlik gösteren en geniş coğrafi birimdir. Coğrafi bölgelerin sınırları belirlenirken doğal koşullar, sosyal ve ekonomik özellikler temel alınır.
COĞRAFİ KONUM: Yeryüzündeki herhangi bir alanın bulunduğu yere, o alanın coğrafi konumu denir. Coğrafi konum, matematik konum ve özel konum olarak iki şekilde ifade edilir.
COĞRAFİ KOORDİNAT: Dünya üzerindeki herhangi bir nokta veya alanın bulunduğu yeri belirten enlem ve boylam değerine o yerin “coğrafi koordinatları” denir.
COĞRAFİK YER: Taşıdığı belirli Coğrafi özellikleri ile çevresinden ayrılan, kendi içinde benzerlik gösteren en geniş coğrafi birimdir. Coğrafi bölgelerin sınırları belirlenirken doğal koşullar, sosyal ve ekonomik özellikler temel alınır.
COĞRAFYA: Yeryüzünün doğal ve beşeri görünümünü araştıran inceleyen ve açıklayan bilim. Ne, nerede, neden ve nasıl sorularını cevaplayan coğrafya, doğal ve kültürel çevrenin değişimini, yerelden küresele kadar farklı ölçeklerde araştıran, analiz eden ve haritalayan bir bilimdir. Coğrafyacılar hem doğal çevrenin hem de sosyal ve kültürel çevrenin özelliklerini zaman ve mekan içerisinde değişimini ve etkileşimini ortaya koymaya çalışırlar.
ÇAĞLAK: Şelale, çağlayan.
ÇAĞLAYAN: Akarsuyun çok yüksek olmayan bir yerden dökülerek aktığı yer. Küçük bir akarsuyun, çok yüksek olmayan bir yerden dökülüp aktığı yer. Çağlayanların büyüğü olduğu gibi çok küçükleri de vardır. Pek büyük çağlayanlar, çavlan, büyük çağlayan gibi adlarla anılır. Çağlayan, güzel görünüşünden başka, su gücü elde edilebilen bir yer olarak değer taşır.
ÇAKIL: Akarsular boyunda, deniz, göl kıyılarındaki yuvarlak taş parçaları. Çakılın irilik derecesi, 2-70 mm çap olarak göz önüne alınır. Başka bir deyişle, çapı 2 mm den büyük olan yuvarlaklaşmış taş parçalarına çakıl denir. Buna göre ince çakıl, iri çakıl, çok iri çakıl vardır. Çoğunlukla, akarsu boyundaki çakıllar toparlak, deniz kıyısındaki çakıllar yassı olur. Bu biçim ayrılığı, her iki gücün taş parçalarını işleyiş ayrılığından doğar. Akarsular, döndüre döndüre topaklaştırır, deniz kıyılarında ise taş parçaları ileri sürülüp geri çekilerek yassı yuvarlak bir biçim alır.
ÇALI: Odunlaşmış ince gövdeli, çoğunlukla birden çok gövdeli, yapraklı, yerine göre dikenli bitkidir. Çalının özelliği, ya belli bir ana gövdenin bulunmayışı, ya da toprak yüzünün hemen üstünde ince dallara ayrılışıdır. Çalıların çok çeşitli görünüşleri vardır. Dallı çalılar, değnek demeti biçiminde çalılar, halı gibi yayılmış çalılar, yastık gibi çalılar bunlardandır. Ayrıca, boylarına göre de çalılar ayırt edilmek istenmiştir. Bir metreden büyük alanlarına iri çalı, küçük alanına ufak çalı, yarım metreden küçük olanlarına bodur çalı denilmiştir. Ayrıca süs çalıları, çit çalıları vardır.
ÇAMUR: Su ile karıştıktan sonra içine batılır, bulaşır bir durum almış bulunan toprak. Kuru iken toz, toprak durumunda olan kır, tarla, ya da sokak, yağmurdan sonra çamur ile örtülür. Çamurlu sokaklardan geçmek zor olur. Denizlerin dibinde de renk renk çamurlar birikmiştir Bütün çamurlar, sudan uzaklaştıktan, kuruduktan sonra yavaş yavaş katılaşır, daha sonra da taşlaşmaya doğru giderler. Çirkef, Çirkef çamur, balçık.
ÇARPIK YAPILAŞMA: Şehirlerin herhangi bir denetim gücü olmadan ve plansız olarak rastgele ve her türlü planlamadan uzak bir biçimde büyümesidir. Herhangi bir estetik kaygı gözetilmeden, insanların doğal ihtiyaçları dikkate alınmadan ve mevcut tarihi dokunun korunması düşünülmeden gerçekleşen bu kentleşme türü mevcut yerleşim birimlerinin tarihsel, kültürel ve doğal kaynaklarının tahrip olmasına veya yol açmasına sebebiyet vermektedir.
ÇATLAK: Kaya tabakaların her iki yanındaki bölümlerinden yerinden kımıldama, aşağı, yukarı yer değiştirme olamamış bulunan yarılma yeri. Taş ocaklarında kayalık yerlerde çatlaklar çok görülür.
ÇAVLAN: Akarsular boyundaki çağlayanların büyüklerine verilen ad. Büyük çağlayan. Çay
ÇAY: Irmaktan küçük dereden büyük olan akarsu. Ancak, dere ile çay, Irmak ile çay arasındaki sınırı çizmek, kimi zaman ve kimi yerde güç olur.
ÇAYIR: 1- Özellikle ılıman kuşakta yaygın olan, bozkırlara göre daha nemcil, yeşilliği daha sürekli ve kimi kez ağaçla karışık otsu bitkisel örtü ve bu örtünün oluşturduğu doğal bölge. 2- Tarım bakımından, çayır ve benzeri ot bitkilerinin yetiştiği, biçildiği bir çeşit otluk, Çayırın otlaktan ayrılığı, çayır bitkilerinin çok yer tutması bunların biçilebilme değeri göstermesidir. Çayır, yetiştiği yerin iklim özelliklerine, yerin bakıma göre yılda bir, ya da iki defa biçilir. Ot verimi, iklim ve toprak şartlarından başka, bitki çeşitlerine, bakıma, ot elde etme yollarına bağlıdır. 3- Bitki coğrafyası bakımından çayır, hep yeşil duran, yumuşak otları çok bulunan, ara yerde çalılara da rastlanan bir bitki topluluğudur Böyle yerler en yaygın olarak kutupların ağaç yetişmeyen bölgelerinde ve yüksek dağlarda bulunur. 4- Genelde düzlük arazilerde ve taban suyu yakın bulunduğu yerlerde kendiliğinden gelişen veya yetiştirilen, otları sık ve boylu yem bitkilerinden meydana gelen, bu nedenle biçilmeye uygun otlak arazi. 5- Üzerinde gür ot biten düz ve nemli yer
ÇAYIRLIK: Çayırı çok olan yer
ÇEKİRDEK: Dünya'nın yoğunluk ve ağırlık bakımından en ağır elementlerin bulunduğu bölümüdür. Dünya’nın en iç bölümünü oluşturan çekirdeğin, 5120-2890 km’ler arasındaki kısmına dış çekirdek, 6371-5150 km’ler arasındaki kısmına iç çekirdek denir. İç çekirdekte bulunan demir-nikel karışımı çok yüksek basınç ve sıcaklık etkisiyle kristal haldedir. Dış çekirdekte ise bu karışım ergimiş haldedir.
ÇELTİK: Kabuğu soyulmamış pirinç. Pirinç yetiştirilen sulak tarla. Kuzey Anadolu’nun türlü yerlerinde çeltiklere çok rastlanır. Çeltiklerde çalışanlar, diz- boyu suya girmek zorunda kalır.
ÇEVRE: İçinde yaşanılan ortam. Canlı ve cansız varlıklardan oluşur. İnsanlar tarafından bozulmadığı zaman doğal bir denge halindedir ve kendi kendini yeniler.
ÇIĞ: Yüksek dağların dik yamaçlarının bir yerinden koparak yuvarlanmaya başlayan, yuvarlandıkça da büyüyen kar yığını. Bu kar yığınları çabucak yamaç aşağı iner, önüne geleni siler süpürür. Çığ düşerken yer değiştiren kar yığınları, çok büyük olur. Küçük çığ sırasında en az birkaç yüz metre küp kar yuvarlanır. Daha büyüklerinde 5- 15 bin metre küp, çok büyüklerinde ise 100 bin m den de çok kar yuvarlanır. Kuzey Anadolu ile Doğu Anadolu dağlarında çığlar çok olur. Çığ, korkulan bir olaydır.
ÇIĞIR: Bir akarsuyun kaynağından başlayarak döküldüğü yere kadar izlediği alan. Kaynak kısmına yukarı, beslenme kesimine orta, denize veya göle döküldüğü kısma yakın kesime de aşağı çığır denir.
ÇIĞ OLUĞU: Çığların her yıl belirdiği, kar yığınlarının gürültülerle yamaç aşağı indiği yerlere denir. Çığ olukları kar içinde açılmış, düz uzanışlı, dar, derin oluklardır.
ÇİSE: Çisentide denir. Çok ince damlacıklardan oluşan, şiddeti çok az olan yağmur(yağmur damlalarının çapı 0.5 ila 4 mm, çisede 0.1mm ila 0.5 mm kadardır).
ÇOK HAFİF DEPREM: Sarsıntılar yapıların en üst katlarında, dinlenme bulunan az kişi tarafından hissedilir.
ÇÖKELTME: Elektrik alan etkimesi ya da ısısal değişme sonucunda, parçacıkların içinde asılı bulundukları gaz akıntısından ayrılması işlemi.
ÇÖKME: Deniz yüzüne göre yerkabuğunun bir bölümünün seviye değişikliğine uğraması, çökmesi. Kırılma ya da yaylanma bu olaya sebep olabilir.
ÇÖKÜNTÜ: Yerkabuğunun bir bölümünün, bulunduğu yerden daha aşağıya doğru alçalması. Çökme
ÇÖL: Yıllık ortalama yağış miktarının çok az olduğu(100-200 mm’den az) günlük sıcaklık genliğinin fazla olduğu, bitki örtüsü yönünden son derece zayıf, kurak sahalardır.
ÇÖL İKLİMİ: 1.Yıllık yağış oranının çok düşük, gece ile gündüz arasındaki ısı farkının fazla olduğu iklim.
2.Daha çok dönenceler arası kuşakla, ılıman kuşağın geniş ve deniz etkilerine kapalı bölgelerinde görülen ve başlıca iklimsel niteliği yıllık yağış tutarlarının aşırı azlığı ve kararsızlığı ile sıcaklık ayrımlarının yüksekliği olan iklim türü.
ÇÖRT: Çakmaktaşının daha çabuk kırılan beyaz, sarı, gri veya kahverenginde olabilen katışık cinsi. Buna boynuztaşı da denir.
ÇUKUR: Çevresine göre aşağı çökmüş olan yer.
ÇUKURLUK: Yerkabuğunun, yeryüzünün kabarık yerlerine göre alçak, çukur olan yerlerine verilen ad.
D
DAĞ: Çevresine göre çok yüksek olan yeryüzü şekli. Her yüksek yeryüzü şekli dağ değildir. “Tepe” ismi verilen yeryüzü şekliyle dağ arasındaki fark, kapladığı sahanın büyüklüğü ile yüksekliğidir. Dağlar tepelere göre daha geniş saha kaplar ve yükseklikleri tepelerden çok fazladır. Tabanının genişliği ve yüksekliğinin çok fazla olmasına rağmen tepesi düz olan yerler dağ niteliği taşımaz. Böyle yüksekliklere “yayla” adı verilir. Bir yükseltinin (engebenin) dağ olabilmesi için, tabanının geniş ve yüksekliğinin fazla olmasının yanında tabanı üzerine oturtulmuş bir koni şeklinde tepesinin çok dar bir yüzeye sâhip olması gerekir. Dağlar tek tek engebeler hâlinde olabildikleri gibi yanyana sıralanmış şekilde de bulunurlar. Birbirinin devamı şeklinde uzanan dağlara “sıradağlar” denir. Dağların çok olduğu, sarp ve dik yamaçların sık sık rastlandığı, aralarında yüksek yaylaların bulunduğu geniş bölgelere “dağlık bölge” ismi verilir. Dağların deniz seviyesinden olan yüksekliklerine “dağın mutlak (salt) yüksekliği”, eteklerinden itibaren doruğa kadar olan yüksekliklerine ise “dağın nisbî (bağıl) yüksekliği” denir.
DAĞLIK: Birçok dağın bulunduğu, dağlarla kaplı (bölge).
DALGA: Su kütlesinin, ardışık yükselme ve alçalması biçiminde beliren salınım hareketidir.
DALGAKIRAN: Limandaki gemilerin dalgalardan korunması için denizde yapılmış kalın, uzun duvarlar biçiminde set.
DEBİ: Akarsuyun herhangi bir kesitinden birim zamanda geçen su miktarına (m3) akım veya debi denir.
DEFORMASYON: Biçimi bozulma, biçimsizleşme. Şeklini bozma.
DEĞİRMEN: En çok tahılın öğütüldüğü, buğday, arpa, mısır gibi tahıl çeşitlerinin un haline getirildiği yer.
DENİZ: Okyanusların kıta içlerine doğru uzanan kollarına deniz denir. Denizler okyanuslarla bağlantılarına göre ikiye ayrılır.
DENİZ ALTI: Deniz yüzeyinin alt kısmı.
DENİZ KABARMASI: Daha çok anadeniz kıyılarında, ayın o kıyının öğlen çemberi üzerinden geçtiği sırada, deniz düzeyinde başlayan ve kıyıya doğru bir akıntı oluşturan yükselme.
DENİZ KIYISI: Denizlerin karalarla olan sınırı.
DENİZ SEVİYESİ: Kara ile denizin birleştiği ve yüksekliğin sıfır olarak kabul edildiği nokta.
DENİZYOLU: İnsan ve yük taşıma da denizi kullanarak yapılan ulaşım biçimi.
DEPREM: Yer kabuğu içinde birikmiş olan potansiyel enerjinin fay hatları gibi jeolojik kırıklar üzerinden dalgalar şeklinde dışarı atılması olayına deprem denir.
DEPREM BÖLGESİ: Deprem görülen ve görülebilecek alanlar. Sık sık deprem meydana gelen alanlar. Depremlerin sık sık belirdiği, yerin çok oynadığı, yıkılmaların olduğu bölge.
DEPREM BULUTLARI: Depremden önce belirdiği iddia edilen bulutlardır.
DEPREM DALGALARI: Titreşim hareketi ile ortama aktarılan enerjiyi bir yerden başka bir yere ileten şekil değişikliğine denir.
DEPREM DALGASI: Deniz dibi depremleriyle oluşan, önce dipten deniz yüzüne ulaştıktan sonra, çevresine doğru hızla yayılan, kıyılarda büyük dokuncalara yol açan ve rüzgâr dalgalarına göre kimi özellikler taşıyan bir dalga türü.
DEPREM GÖÇÜ(SİSMİK GÖÇ): Sismik verinin işlenmesiyle elde edilen sismik kesitin (yalancı yer altı kesitinin) yorumlanması önemlidir. Sismik kesit, yer ve zamanın fonksiyonudur ve olaylar (yani yer altındaki tabakalar, tabakaların derinlikleri, kalınlıkları) gerçek yerlerinde (değerlerinde) değildir. Sismik kesitten yer modeline (yani yer ve derinlik fonksiyonu ile tanımlanan gerçek yer altı kesitine) geçmek için yorum yapılmalıdır. Sismik kesitin yorumunun yapılabilmesi, olayların gerçek derinlik ve yerlerine taşınabilmesi, amacıyla yapılan sismikteki veri - işlem aşamalarından biri migrasyon, yani sismik göç işlemidir.
DEPREM IŞIKLARI: Henüz açıklanamamış çarpıcı bir doğa olayıdır. Atmosferin farklı yüksekliklerinde gözlemlenen, çeşitli renkler, farklı şekiller ve zaman zaman doğrusal hareketler sergileyen ışıklardır. Tektonik gerilimin yüksek olduğu bölgelerde daha sık görülmektedir veya en azından bu yönde bir yakıştırma vardır. Adının uyandırdığı izlenime rağmen depremlerle herhangi bir ilişkisi kanıtlanmış değildir.
DEPREM ŞİDDETİ: Depremlerin insanlar, çevre, yapılar ve doğa üzerinde meydana getirdiği etkiler, hasarlar veya değişimlerin gözleme dayalı derecelendirilmesidir. Depremin şiddeti tek bir yapı veya yapı gurubu üzerindeki etkiyi değil, bir yerleşmedeki farklı yapı türlerinde meydan gelen toplam hasarları göstermektedir.
DEPREM ÜST MERKEZİ: Bakınız episantr.
DEPREMİN DIŞ MERKEZİ: Bakınız episantr.
DEPRESYON: Çökme sonucu oluşan ve en az iki kenarında yüksek alanların bulunduğu çukur alan. Latince depressio çöküntüye uğrama, çöken yer, çökme kelimesinden yapılmış bir terim. Depresyonun başlıca iki ayrı anlamı vardır. Yeryüzünün çökmüş çukur yerleri ile ilgili anlamı, dilimizde çöküntü alanı terimiyle karşılanır. Havanın alçak basıncı ile ilgili anlamı, dilimizde döngü ile karşılanır.
DERE: Boyu, beslenme teknesi ve aşırı taşkın dışında taşıdığı su niceliği ile en küçük akarsu.
DERE YATAKLARI: Derenin aktığı yola verilen isimdir.
DESTİNASYON: Varılacak olan yer.
DİABAZ: OLERİT olarak da bilinir ince ile orta irilikte taneli, koyu griden siyaha kadar değişen renklerde bulunan, volkanik derinlik kayacı Çok sert ve dayanıklı olduğundan çoğunlukla yol yapımında kullanılır. Yaygın olmamakla birlikte, heykel yapımında siyah taş olarak da kullanılan diyabazın ticari adı siyah granittir.
DİK: Çok eğimli yerlere verilen ad. Dik bir bayır, dik bir dağ yamacı, dik yokuş gibi.Sarp.
DİLATASYON: Genişleme.
DİSKORDANS: Bir tabaka sisteminin diğer tabaka üzerinde uyumsuz olarak oturduğu yüzey. Tabakaların uyumsuzluğu dağ oluşumu hareketi ile tabakaların kıvrılması ile oluşmaktadır. Diskordanslar, farklı jeolojik dönemlerin birbirlerinden ayırt edilmesine yardımcı olmaktadır.
DOĞA: Doğa; kendini sürekli olarak yenileyen ve değiştiren, canlı ve cansız maddelerden oluşan varlıkların hepsini kapsar. İnsani faktörler etkin değildir. Madde ve enerji unsurlarından oluştuğu kabul edilir. İnsan etkinliğinin dışında kendi kendini sürekli olarak yeniden yaratan ve değiştiren güç; canlı ve cansız maddelerden oluşan varlığın tümünü ifade eder. Bazen sadece; insan eliyle büyük değişikliğe uğramamış doğal güzelliklerini koruyan, genellikle kent dışı kesimi anlatmakta kullanılır.
DOĞAL ÇEVRE: İnsanların sürekli yaşadıkları, insanların diğer canlılarla karşılıklı olarak etkileşim içinde bulundukları, dağlar, ovalar, çayırlar, ormanlar, göller, denizler, ırmakların bulunduğu çevreye doğal çevre denilmektedir. Ekosistem ‘de, bir alandaki canlı organizmalar ve cansız varlıkların hepsinin birden oluşturduğu sistemdir. Doğal çevre ekosistemin temel bileşenlerinden biridir.
DOĞAL KAYNAK: 1.Çevrede doğal olarak gerçekleşen su, hava ve gaz gibi kaynaklar.2. Oluşumunda insan emeği olmayan, işlendiğinde kazanç sağlayan kaynak. Yeraltı ve yer üstü olmak üzere ikiye ayrılır.
DOĞAL LİMAN: Doğal limanlar, nehir ağızlarında biriken çökeltilerin doğal bir set oluşturmasıyla meydana gelen göl görünümlü doğal oluşumlardır. Liman denizde (akarsuların denizde oluşturdukları doğal set) ya da ırmak içlerinde (iki büyük ırmağın birleşme noktalarında) oluşabilir.
DOĞAL ORTAM: İnsan elinin değmediği saha. Yeryüzünde insan elinin değmediği alan. Böyle alanlarda, iklim, arazi şekli, toprak şartlarına göre canlılar (bitki ve hayvan) alana yerleşmekte ve bir denge kurmaktadır.
DOĞU: Doğu ya gündoğusu ya da eski dilde şark, Güneşin sabah doğduğu yön. Ayrıca Doğu sözcüğü Uzak Doğu ve Orta Doğu ülkelerinin tamamına verilen isimdir. Türkiye'de ise genel anlamda Sivas ilinden sınıra kadar olan bölgeye doğu adı verilir.
DOLGU: Set erozyonunu önlemek için düzensiz biçimde bir araya konmuş kırık kaya, taş ya da betondan yapılma duvar.
DOLGU TABAKA: Set erozyonunu önlemek için düzensiz biçimde bir araya konmuş kırık kaya, taşlardan oluşmuş katman.
DOLİN: Kireçtaşından oluşan sahalarda erime suretiyle oluşmuş, huni ve tava şeklinde birkaç metre derinlikte, birkaç metre veya birkaç 10 metre boyundaki çukur sahalardır.
DÖRDÜNCÜ ZAMAN (Kuaterner): Günümüzden 2 milyon yıl önce başladığı ve hala sürdüğü varsayılan jeolojik zamandır. Zamanın önemli olayları: İklimde büyük değişikliklerin ve dört buzul döneminin (Günz, Mindel, Riss, Würm) yaşanması. İnsanın ortaya çıkışı. Dördüncü zamanı karakterize eden canlılar mamut ve insandır.
DRENAJ: Suyun akması, suyun vadiler ve kanallar aracılığıyla bulunduğu alandan akması.
DURGUN SU: Gelgit olan sularda iki periyot arasındaki akıntının tamamen durduğu devreye denir.
DUYULMAYAN DEPREM: Titreşimler insanlar tarafından hissedilmeyip, yalnız sismograflarca kaydedilirler
DÜNYA HARİTASI: Bütün yeryüzünü bir arada olarak bir düzlem üzerinde gösteren harita. Bunu yapabilmek için türlü harita izdüşümü yollarına başvurulmuştur. Harita, Harita izdüşümü.
DÜNYA: Güneş Sistemi'nin 9 gezegeninden biridir ve Güneş'e olan uzaklığı bakımından 3. Sırada bulunur.
DÜŞEY ATILIMLI FAY: Fay düzleminin iki yanındaki blokların birbirine göre fay düzleminin eğimi boyunca hareketine bağlı olarak meydana gelen faylardır. Eğer fay düzlemi alçalan blok tarafına doğru ise buna düşey atımlı normal fay, yükselen blok tarafına doğruysa buna ters fay ismi verilir.
DÜŞÜK SICAKLIK: Normalin altında olan sıcaklıktır.
DÜZLÜK: Deniz yüzünden herhangi bir yükseklikteki az eğimli, yassı, yayvan uzanışlı yerler. Düzlükler içinde ovalar, yazılar, dölekler, yassı tepelikler, alçak basamaklar bulunabilir. Kimi yerde geniş düzlükler ortasında bir dağın bulunduğu da olur. Bütün bunlarla birlikte, düz yerler o derece geniş yer tutmuştur ki, bu kabartılar böyle bir bölgenin “düzlük” oluşunu bozmaz. Uzun yayla böyle bir düzlüktür. Düzlükler, yerleşme ile yol geçirme, tarım yerleri olma bakımından insan için çok önemlidir. Ova, Yayla, Yazı, Dölek, Çukur ova, Yüksek ova, Çukur el, Yüksek el, Düzlük yapı
E
EFÜZİT: Lavların pasif bir şekilde çıkmasıdır. Genellikle büyük hacimli ve bazaltiktir. Efüzif volkanizmada patlama söz konusu değildir, lav akıntısı şeklinde görülür. Bazaltik olduğu için oluşan şekiller fazla dik olmayıp geniş alanlar kapsar.
EĞİM: İki nokta arasındaki yatay mesafenin, yükselti farkına oranı. Belirli bir yatay uzaklıkta bulunan iki nokta arasındaki yükseklik ayrılığı Bu değer, en çok, belirli bir uzaklıktaki yükseklik farkı ile ifade edilir Sözgelişi, 100 metrede 2 metrelik yükseklik farkı için % 2 yüzde iki denir. 1.000 metrede 20 metrelik yükseklik farkı için % binde yirmi denir. İniş, Aklan
EKOLOJİ: Cansız doğal çevre ile bu çevre içinde yaşamlarını sürdüren canlılar arasındaki ilişkileri ve etkileşimleri inceleyen bilim dalına ekoloji adı verilir.
EKOLOJİK: Ekolojiyle ilgili olan.
EKONOMİK COĞRAFYA: Ekonomik olayların yeryüzünde, bir ülke de, bir bölgede dağılışını, bunlarla öteki coğrafya olaylarının karşılıklı ilgisini araştıran bir coğrafya kolu. Ekonomik coğrafyada, bir yerde oturan insanların meydana getirdiği işler, yaşadığı yerden faydalanma şekilleri, doğal yöreyi işlenmiş yöre durumuna getirme şekilleri ve dereceleri incelenir.
EKOSİSTEM: Yaşama birliği. Birbiriyle ilişki canlı ve cansız ögelerden oluşan ve ögeler arasında madde ve enerji dolaşımı ile kendisini besleyebilen ve yenileyebilen işlevsel mekan bilimidir.
EKSPLOZİF: Magmanın patlamalı ve proklastik madde yönünden zengin olan aktivesidir. Büyük hacimli silisli ve felsik volkanların tamamına yakını eksploziftir.
EKVATORAL ALAN: Ekvator çevresinde bulunan yerler Ekvator.
EKVATORAL İKLİM: Ekvator çevresinde, 0° - 10° Kuzey ve Güney enlemleri arasında görülür. Ekvatoral iklim, Amazon ve Kongo havzalarının büyük bir kesiminde, Gine Körfezi kıyılarına yakın bölgelerde, Filipinler, Endonezya ve Malezya'nın büyük bir bölümünde etkili olmaktadır. Yıllık ortalama sıcaklık 25°C dolayındadır. Yıllık ve günlük sıcaklık farkı 2 - 3°C’yi geçmez. Yıllık yağış miktarı 2000 mm den fazladır. Her mevsim yağışlı olmakla birlikte, ekinoks tarihlerinde yağış maksimum düzeye erişir. Ekvatoral bölgede yükselim (konveksiyonel) yağışlar görülür.Bitki örtüsü oldukça gür ve geniş yapraklı ormanlardır.
ELEKTRİK BULUTLARI: Bulutlardaki yükler hava akımı yardımıyla oluşmaktadır. Sıcak ve soğuk havanın yer değiştirmesi sonucunda oluşan hava akımı bulutlardaki su damlacıklarını harekete geçirir. Hareket halindeki su damlacıkları, birbirleriyle sürtünmek suretiyle yüklü hale gelirler. Bulutlardaki hava akımları su damlacıklarının dağılmasına ve tekrar birleşmesine sebep olurlar. Yapılan laboratuvar çalışmalarında dağılan su damlacıklarından küçük damlacıkların negatif, büyük damlacıkların ise pozitif olarak yüklendiği gözlenmiştir. Bu bilgilere göre büyük su damlacıkları yani pozitif yüklü damlacıklar bulutun alt kademelerinde ve rüzgar hızının büyük olduğu bölümlerde olmalılar. Küçük negatif yüklü su damlacıkları ise rüzgar tarafından itilmeli ve bulutun daha yukarı kısımlarından dağılmalılar.
ENDEMİK BİTKİ: Doğal olarak belli bir bölge veya yere özgü bitki. Geçmişte daha geniş alanlarla yayıldığı halde, ya iklim değişmeleri, ya da antropojen nedenlerle, bugün dar bir sahada görülen bir bitki soyu ya da bir sahada yeni yeni ortaya çıkan bitki türleri. Bunun, endemizm diye tanımlandığı da olur. Endemik bitkiler bir sahada olup dünyanın başka bir yerinde görülemez.
ENİNE DALGALAR: Bakınız S dalgası
ENLEM: Dünya üzerindeki herhangi bir nokta ile ekvator arasındaki yayın açı cinsinden değeri. Ekvatordan uzaklaştıkça bu açı büyür; kutup noktasında 90° olur.
EOSEN: 3. jeolojik zamanın, 2. alt devridir. ilkel primatların iyice yayıldığı dönemdir. 54-38 milyon yıl önceki zaman aralığını kapsar. Senozoik çağdaki Palaeojen dönemin ikinci bölümüdür. Eosen, Paleosen bölümün sonundan Oligosen bölümün başına uzanır. Eosenin başlangıcı ilk modern memelilerin ortaya çıkması ile tanımlıdır. Eosenin sonu ise Büyük Kopukluk (Fr.Grande Coupure) olarak adlandırılan büyük bir yok olum olayı olarak tanımlanmıştır (bu olay Sibirya'ya ve günümüz Chesapeake Körfezine çarpmış bir veya birkaç büyük göktaşı ile ilişkili olabilir). Diğer jeolojik devirler gibi Eosenini başı ve sonunu belirleyen katmanlar iyi tanımlıdır ama tam tarihleri belirsizdir.
EPİROJENİK HAREKET: Bir kütlenin bir bütün halinde yükselme veya alçalma hareketi.
EPİSANTR: Odak noktasına en yakın yer üzerindeki noktadır. Burası aynı zamanda depremin en çok hasar yaptığı veya en fazla hissedildiği noktadır. Aslında bu bir noktadan ziyade bir alandır. Şiddetten bahsedilir. Buradaki şiddet o depremde kaydedilmiş en büyük şiddettir. Üst merkez bölgesinden uzaklaştıkça depremin şiddeti azalır. Kabaca her bir 20-30 km uzaklaştıkça depremin şiddetinin 1 derece azaldığı kabul edilir. Depremin şiddeti bir ölçüde de süresine bağlıdır. Depremler genellikle 10-15 saniyeden başlayarak, 1-2 dakikaya kadar uzayabilir. Depremim süresi uzadıkça daha şiddetli olduğu kabul edilebilir. Ayrıca derin depremlerin şiddeti, sığ depremlere göre daha az olur.
EROZYON: Toprak örtüsünün, akarsuların, rüzgarların ve buzulların etkisiyle süpürülmesine erozyon denir.
ERÜPSİYON: Volkan sahalarında magmadan gelen gaz, taneli ve akıcı olan maddelerin yeryüzüne yayılması, püskürmesi.
EŞ DEPREM EĞRİLERİ: Bakınız izoseist.
EŞİK: Karalar üzerinde ya da deniz diplerinde birbirine komşu iki çukurluğu ayıran, üzeri çok kez düz, tümsek biçimli kabartılar.
F
FALEZ (Yalıyar):Dalgalar aşındırma yaparken önce çarptıkları kıyı boyunca bir çentik açar. Buna dalga oyuğu denir. Dalga oyukları derinleştikçe üzerindeki kütleler kopar ve düşer. Böylece kıyı boyunca diklikler oluşur. Bu dikliklere falez ya da yalıyar adı verilir. Türkiye’de, Karadeniz ve Akdeniz kıyılarında güzel falez örnekleri görülmektedir.
FASİYES: Genellikle tortullaşmanın, çökelmenin meydana geldiği ortam. Kara fasiyesi, deniz fasiyesi gibi.
FAY: Yerkabuğunda depremler sonucunda ortaya çıkan kırık. Fay, ayrı zamanlarda sıkışıp sertleşmiş katmanların dikey doğrultuda yer değiştirirken kırılarak, kırılma düzlemi boyunca kayıp çökmeleriyle oluşur. Fayların uzunlukları kimi zaman kilometreleri bulur, kimi zamansa çok kısadır.
FAY ATIMI: Fay çizgisi boyunca hareket eden kütlelerin birbirlerine göre kayma miktarları. Örnek olarak fayın yatay atımı 20 m denildiğinde, kırılma sonucunda kütlenin birisinin diğerine göre 20 m yatay yönde yer değiştirmiş olduğu anlaşılır.
FAY HATTI: Yer kabuğunun çeşitli bölümlerinin kırılması veya yarılması ile oluşan kırık yerleri.
FAY ZONU: Bir deprem sırasında anmanın meydana geldiği yeryüzü alanı.
FAYLANMA: Tektonik kuvvetlerin etkisiyle yer kabuğunu oluşturan kayaçların kırılması ve yer değiştirmesi sürecine verilen addır. Faylar, bir faylanma sonucunda meydana gelir.
FIRTINA: Şiddetli rüzgâr ve bunun çöllerde veya denizlerde meydana getirdiği dalgalanmalar. Meteoroloji uzmanları, hızı saatte 100 km’yi geçen rüzgârlara fırtına derler. Fakat halk arasında fırtına denilen birçok rüzgârın hızı bundan azdır. Denizciler arasında da saniyede 15 metreden daha hızlı esen rüzgârlara fırtına denir.
FİLLİT: Tortul kayaçlardan meydana gelen ince taneli başkalaşım kayacı.
FİZİKİ COĞRAFYA: Doğal çevre bileşenlerini ve olaylarını inceleyen coğrafya ilmi anabilim dalı. Jeoloji jeomorfoloji, klimatoloji hidrografya, vejetasyon, toprak, kartografya başlıca bilim alanlarıdır.
FLİŞ: Genel olarak marnlı-killi, şistli (arjilitli) olup, içinde iri çıkıkları ve kor kayaç parçaları da bulunan özel fasiyes de bir yer teknesi tortul topluluğu.
FLORA: Bir ortamda yaşayan tüm bitkisel canlıların sistematik sınıflandırılmasını kapsar.
FLUVİYAL: Akarsuların aşınma, taşınma ve birikme gibi faaliyetlerinin etkili olduğu saha.
FONOTEFRİT: Lavların akıntısıyla oluşmuş kahverengimsi kayaçlardır.
FORMASYON :Bir jeoloji devri içinde oluşmuş bulunan tabakalar dizisi, Trias formasyonu gibi. Bunların birbirine benzeyen özellikleri kendinde toplamış olanlarına formasyon grubu adı verilir. Sözgelişi, Trias, Jura, Kretase’nin üçü birden Mezozoik’i meydana getirir. Formasyon serilere ayrılır. Kretasenin aşağı, yukarı serileri gibi. Bunlar da katlara ayrı Sözgelişi, aşağı kretase Neocom ve Gault katlarına ayrılmıştır.
FOSİL: Çeşitli jeolojik dönemlerde yaşayan canlıların (bitki ve hayvan) öldükten sonra çürümeden saklı kalmış olan kalıntılardır.
FUNDA: Fundagiller familyasından Erica cinsinden 700'den fazla türü barındıran çiçekli bitkilerin ortak adı. Birçok türü 0,2-1,5 m. boyutları arasında çalı formundadır. Erica arborea ve Erica scoparia türleri ağaç olarak adlandırılır ve 6–7 m. boyutlarındadır.
G
GABRO: Amfibol, piroksen, olivin vb. renkli minerallerden oluşan bir tür iri taneli kaya.
GALERİ: Bir birine bağlı yer altı boşlukları.
GEÇİT: İki alçak alanı birbirinden ayıran sıradağlar üzerinde ulaşımın en kolay yapıldığı vadi ya da boyunlar.
GENİŞ YAPRAKLI ORMAN: Kışın yaprağını döken orman kayın, meşe, gürgen, kestane gibi.
GEVŞEK ZEMİN: Suya doygun, gevşek kum/kumlu zeminler, tekrarlı yükler etkisinde, sıkışma.
GÖÇ: Nüfusun geçici veya sürekli olarak yer değiştirmesidir. Göçler, hızlı nüfus artışının doğal bir sonucudur. Bir bölgedeki nüfusun, artmasında veya azalmasında göçlerin büyük etkisi vardır.
GÖK: İçinde gök cisimlerinin hareket ettiği sonsuz boşluk, uzay.
GÖKYÜZÜ: Atmosferin gözle görünen bölümü.
GÖL: Karalar üzerindeki çukur alanlarda birikmiş ve belirli bir akıntısı olmayan durgun su kütlelerine göl denir. Göller tek tek bulundukları gibi yan yana birden fazla da bulunabilirler. Göllerin yan yana bulundukları bölgelere göller yöresi denir.
GÖLET: Genellikle gölden küçük ve havuzdan büyük, doğal ya da yapay olarak yapılmış su oluşumu.
GRABEN: Kırık hatlar üzerinde çökme ile oluşmuş oluk. Yer kabuğunun kırılarak çökmesi ile oluşan çöküntü sahası.
GRANİT: İç püskürük bir taştır. Kuvars, mika ve feldspat mineralleri içerir. Taneli olması nedeniyle mineralleri kolayca görülür. Çatlağı çok olan granit kolayca dağılır, oluşan kuma arena denir.
GÜBRE: Kimyasal yollarla veya doğal yolla oluşan, içeresinde bitki gelişimi için gerekli olan bileşiklerin bulunduğu maddedir. Yetiştireceğimiz bitkinin ihtiyaç duyduğu bileşikler toprakta az olarak bulunuyorsa gübre vasıtasıyla toprağı gübreleyerek bitkinin gereksinim duyduğu mineral ihtiyacı karşılanır.
GÜNEY: Güney kutbunu işaret eden yön. Güney pusulanın siyah ucunun gösterdiği yönün tersidir. Güney Her zaman güneş alan, güneş gören yer.
GÜNEYBATI: Batı ile güneyin tam arasına verilen ad. Bu tam aradan batıya kadar olan bölge, Batı güneybatı; tam aradan güneye kadar olan bölgeye ise Güney güneybatı adı verilir. Bu yönler genellikle deniz ve havayollarında kullanılır. Güneybatı pusulada SW (South - West) olarak belirtilir. Güney, güneybatı ve batıyı bir üçgen kabul edersek güneybatının açısı 90 derecedir.
GÜNEYDOĞU: Doğu ile güneyin tam arasına verilen ad. Bu tam aradan doğuya kadar olan bölge, Doğu güneydoğu; tam aradan güneye kadar olan bölgeye ise Güney güneydoğu adı verilir. Bu yönler genellikle deniz ve havayollarında kullanılır. Güneydoğu pusulada SE (South - East) olarak belirtilir. Güney, güneydoğu ve doğuyu bir üçgen kabul edersek güneydoğunun açısı 90 derecedir.
GÜRLEVİK: çağlayan
GÜRLEYİK çağlayan
H
HAFİF HASARLI DEPREM: İnce sıva çatlaklarının meydana gelmesi ve küçük sıva parçalarının dökülmesiyle tanımlanır.
HARİTA: Dünya'nın bütününün ya da bir bölümünün kuşbakışı görünümünün belli bir oranda küçültülerek düzleme aktarılmış şekline harita denir. Bir çizimin harita özelliği taşıyabilmesi için;- Kuşbakışı görünüme göre çizilmesi,- Arazi üzerindeki uzunlukların belli bir oranda küçültülmesi gerekir.
HASAR TESPİTİ: Bir afetin neden olduğu fiziksel, ekonomik, sosyal ve çevresel hasar, zarar ve kayıpların, teknik ekiplerce belirlenmesi işlemine verilen addır.
HAVA: Dünya'yı çevreleyen, çoğunluğu azot ve oksijenden müteşekkil, renksiz ve kokusuz gaz kütlesi.
HAVA KÜTLESİ: Atmosferin sıcaklık ve nem bakımından benzer özellikler gösteren geniş parçalarına HAVA KÜTLESİ denir.
HAVZA: Bir akarsuyun bütün kolları ile birlikte beslendiği alan. Akarsu havzası (Orneğin; Fırat Havzası). Çevresine göre alçakta kalan saha (Orneğin; Ergene Havzası)
HAYVANCILIK : Evcil hayvanlar yetiştirerek onların her çeşit ürünlerinden, kimilerinin de güçlerinden yararlanmayı amaçlayan ve geniş anlamda tarımsal yaşamın bir kolu sayılan etkinlik.
HEYELAN: Toprağın, taşların ve tabakaların bulundukları yerlerden aşağılara doğru kayması ya da düşmesine toprak kayması ve göçmesi denir. Ülkemizde bu olayların tümüne birden heyelan adı verilir. Yerçekimi, yamaç zemin yapısı, eğim ve yağış koşulları heyelana neden olan etmenlerdir. Özellikle eğimli yamaçlar boyunca gevşek bir kütlenin veya killi bir tabaka üzerinde bulunan bir kütlenin topyekün kaymasıdır.
HİDROGRAFYA: Yeraltı ve yer üstü sularının oluşum ve dağılımlarını araştıran ve insan yaşamı üzerine etkilerini inceleyen bilim dalıdır.
HİDROJEOLOJİ: Yer altı sularının araştırılmasını ve elde edilmesini inceleyen yer bilimi kolu.
HİDROLOJİ: Suyun özelliklerini inceleyen bilim dalına hidroloji denir.
HİNTERLAND: Art bölge. Bir limanı ithalat ve ihracat etkinlikleri bakımından besleyen, ona çeşitli ulaşım yolları ile bağlı, dar veya geniş bölge.
HİPOSANTR: Depremin oluştuğu odak noktasının yer yüzeyine dikey olarak ulaştığı nokta veya depremin yeryüzündeki odak noktası.
HÖRGÜÇKAYA: Buzulların geçmesi sırasında, sivri yerleri törpülenerek yassılaşmış ve küt bir biçim kazanmış yerli kayalar.
I-İ
ILIMAN İKLİM: Her iki yarımkürede, dönencelerle eksen ucu çemberleri arasında kalan çeşitli iklimler.
İÇ KESİM: Denizden uzak, deniz etkisinin ulaşmadığı kesimlerdir.
İÇ KUVVETLER: Yer yuvarlağının içindeki enerjiden kaynaklanarak yeryüzü şekillerini oluşturan yer kabuğu hareketleri, deprem, volkanizma gibi etkenler.
İKİNCİ ZAMAN (Mezozoik):Günümüzden yaklaşık 65 milyon yıl önce sona erdiği varsayılan jeolojik zamandır. İkinci zamanın yaklaşık 160 milyon yıl sürdüğü tahmin edilmektedir. İkinci zamanı karakterize eden dinozor ve ammonitler bu zamanın sonunda yok olmuşlardır. Zamanın önemli olayları: Ekvatoral ve soğuk iklimlerin belirmesi. Kimmeridge ve Avustrien kıvrımlarının oluşumu. İkinci zamanı karakterize eden canlılar ammonit ve dinozordur.
İKİNCİL DALGA: Bakınız S dalgası.
İKLİM: Bir yerde uzun bir süre boyunca gözlemlenen sıcaklık, nem, hava basıncı, rüzgar, yağış, yağış şekli gibi meteorolojik olayların ortalamasına verilen addır.
İL: Şehrin niteliklerini taşıyan büyük yerleşim yeri.
İLÇE: Mülki yönetim bakımından ilden sonra gelen bölüm. Kaza.
İLKBAHAR: Kışı yaza bağlayan ara mevsim. Mart, nisan ve mayıs aylarını içine alan zaman aralığı.
İSKELE: Deniz taşıtlarının yanaştığı, karadan denize uzanan yapılara da iskele denir.
İŞ GÜCÜ: 1. Bir ülkede yaşayan kişilerden üretime katılan, üretimde bulunanlardan sağlanan güç. 2. Ekonomik çalışmalar alanlarına ilişkin insangücü gereksemelerini karşılayan kaynak.
İZOSEİST: Eş şiddet eğrisi. Yeryüzünde depremi aynı şiddette hisseden noktaların birleştirilmesi ile elde edilen eğriler.
İZOTOP: Aynı atomun farklı şekli. Proton sayıları aynı, nötron sayıları farklı olan atomlar.
J
JEOFİZİK: Yer yuvarlağını ve atmosferi etkileyen doğal fiziksel olayların inceleyen bilim dalı. Atmosfer fiziği, hidrosfer fiziği, litosfer fiziği gibi dallara ayrılır.
JEOLOG: Yer bilimci.
JEOLOJİ: Yer kabuğunun yapısını, oluşumundan günümüze geçirdiği evrimi inceleyen bilim. Yerbilim
JEOLOJİK: Yer bilimsel. Jeoloji ile ilgili olan.
JEOLOJİK YAPI: Yerin yapısı.
JEOMORFOLOJİ: Yerşekillerinin oluşum, özellik, dağılış ve etkilerini inceleyen bilimdir.
JEOMORFOLOJİK: Yerşekilleri bilimi ile ilgili.
JEOPARK: Jeolojik miras niteliğindeki öğeler olmak üzere, tüm doğal ve kültürel mirasın korunmaya alındığı, ancak, bu yapılırken sosyoekonomik kalkınmanın da amaçlandığı, sınırları belirlenebilen bir bölgedir.
JEOPOLİTİK: Coğrafi konumun uluslararası etkilerini inceleyen ve bundan sonuçlar çıkartan bilim dalı.
JEOPOTANSİYEL: Birim kütlenin, -deniz seviyesi başlangıç alınarak- yerçekimi kuvveti alanı içinde, birim yüksekliğe çıkartılmasıyla kazanmış olduğu enerjinin sayısal değeridir. Dinamik metre ile ifade edilir. Hava hareketlerinin geometrik yükseklik hareketleri yerine jeopotansiyel yükseklikte hareketlerini incelemek daha doğrudur çünkü geometrik yükseklik boyunca hareket eden hava parseli ya enerji alır ya da kaybeder bu nedenle de sağlıklı bir bilgi elde edilemez. jeopotansiyel yüksekliğin, hem geometrik yüksekliği iyi temsil etmesi hem de hava hareketlerinin yükseltilerini sağlıklı göstermesi nedeniyle kullanımı doğrudur.
JEOSİT: Belirli bir jeolojik özelliğin belirgin bir yapısının bulunduğu, bu özelliğin kolayca anlaşılmasını sağlayan yere verilen ad. Jeositlerin bulunduğu bölgelerde jeoparklar yapılabilir.
JEOTEKTONİK: Yerbiliminin okyanuslar ve kıtalar gibi büyük yapısal bütünlükleri inceleyen kolu.
JEOTOP: Herhangi bir jeolojik özelliğin en karakteristik olarak temsil edildiği yeri, o ülkedeki bütün benzerlerinin arasından seçilmiş en güzel olanını anlatır.
K
KALICI KAR SINIRI: Kutuplar çevresinde ve dağların yüksek kısımlarında hava sıcaklığı düşük olduğundan yağışlar kar biçimindedir. Yoğun karların tümü yıl içinde eriyemez. Erimeden kalan bu karlara kalıcı kar ya da toktağan kar denir. Kalıcı karların başladığı yüksekliğe kalıcı kar sınırı denir.
KALKER (Kireçtaşı): Deniz ve okyanus havzalarında, erimiş halde bulunan kirecin çökelmesi ve taşlaşması sonucu oluşan taştır.
KAMBRİYEN: Paleozoik zamanın ilk alt bölümü olarak Kambriyen kayaç sistemlerinin oluştuğu ve içinde en eski fosilleri taşıyan jeolojik zaman dilimidir. Günümüzden 545 milyon yıl önce başlayıp, yine günümüzden 495 milyon yıl önce sona erdiği kabul edilir.
KANAL: Akarsuları ya da denizleri birbirine bağlayan, doğal ya da insan yapısı su yolu.
KAPALI HAVZA: Sularını denize ulaştıramayan havzalara kapalı havza denir.
KAR: Bulutlardan, billurlar(geometri şekiller anlamında) biçiminde düşen bir yağı çeşidi, yağış şeklide diyebiliriz. Hava sıcaklığının, genel olarak 0 0C ila-20 0C arasında bulunduğu günlerde yağar. Billurlar, geometrik motifler teşkil ederler dallı budaklı, iğne biçiminde, sütuncuklar biçiminde, yaprakçılar biçiminde gibi. Donma noktasına (0 0C) yakın sıcaklıklar da (örneğin -1ila-1,5 0C) yağan kar billurları, irileşerek toparlaklaşır (yuvarlak, küremsi) ve adeta kuşbaşı büyüklüğünde olurlar. Bu kar yağışı biçimine, kuşbaşı kar denir. Düşük sıcaklıklarda ve biraz da esintiyle kar yağması durumunda kar taneleri toz gibi ince ve kuru olur (adeta kristal şeker gibi). Buna, tipi biçiminde kar yağışı denir. Rüzgâr şiddetlise, kar savurması meydana gelir. Demir yolu ve karayolları kapanır. Kar donma derecesine yakın sıcaklıkta ve yağmurlarla birlikte yağarsa, buna da sulu sepken kar yağışı denir.
KARA: Yeryüzünün denizle örtülü olmayan bölümüdür. Dünyadaki iç kuvvetler sayesinde taş kürenin bazı bölümlerin yükselmesi nedeniyle oluşmaktadır.
KARASAL: Bakınız karasallık.
KARASAL İKLİM: Karaların iç kesimlerinde etkili olan ve yaz kış arasındaki sıcaklık farkının fazla olduğu iklimdir.
KARASALLIK: Denizlerden karaların iç kısımlarına gidildikçe havadaki nemin azalmasına bağlı olarak yaz kış, gece ile gündüz arasındaki sıcaklık değişimin artması. Karaların iç kısımlarında nem miktarı azaldığı için güneşten gelen enerji ile kara yüzeyi yazın fazla ısınır, kışın ise fazla soğur dolayısıyla kıtaların iç kısmı, deniz kenarlarına göre yazın sıcak, kışın soğuk geçer. Karasallık dereceside deniz kenarlarından iç kısımlara doğru gittikçe artar.
KARAYEL: Türkiye’ye kuzeybatıdan esen soğuk rüzgârlardır. Kışın kar yağışlarına, yazın sağanak yağışlara neden olur.
KARAYOLU: Trafik için, kamunun yararlanmasına açık olan arazi şeridi, köprüler ve alanlardır. İnsanlar, yol inşa etmeden önce doğal yolları kullandılar. Bunlar, dağ geçitleri, vadiler, ovalar, stepler, boğazlar, keçi yolları idi. İlk atlı araba yolu 1766'da ABD'de yapıldı. Bundan önce atlı postacılar ulaşımı sağlıyordu. Çin, Avrupa ve Ortadoğu medeniyetlerinde MÖ 7. yüzyıla kadar giden taşlı ve toprak yol sistemleri vardı. En ünlüsü Roma yollarıdır. MÖ 312'de başlanan yol, çakıl ve taştandı. İskoçya'dan Kudüs'e kadar yayılmıştı. Diğer ünlü yollar Amerika'da İnka yolu, Asya'da İpek Yolu idi.
KARST TOPOGRAFYASI: Karbondioksitli suların kireçtaşı başta olmak üzere jips, kaya tuzu ve kalker gibi eriyebilen kayaları eritmesi ile karst şekilleri oluşmaktadır. Kalkerlerin erime özelliklerine veya suda çözünme özelliklerine bağlı olarak meydana gelen yer şekillerinin oluşturduğu topografyaya karst topografyası denir.
KARSTİK ÇUKURLAR: Su ile temas ettiğinde çözünebilen kayalar üzerinde veya içerisinde farklı boyutlarda pek çok yer şekli oluşur. Bu çözünme sürecine karstlaşma ve oluşan şekillere de karstik şekiller adı verilir. Karstik şekillerin en küçüğü olan lapyalar, karstik kayalar üzerinde, boyutları birkaç santimetreyi bulan bıçak gibi keskin sırtlar, oluk veya çukurlar halinde görülürken, boyutları metrelerce olan dolinler, tava, çanak ve huni şeklindedir. Karstik şekillerin en büyüklerinden olan ve boyutları kilometreleri bulan mağaralar, tünel veya kuyu, polyeler ise gölovalar halindedir.
KARSTİK ŞEKİL: Özellikle C0 suların etkisiyle kolay çözülebilen kaya tuzu, jips, dolamit, kalker gibi minerallerin fazla bulunduğu kayalar üzerinde ve çevresinde oluşan şekil.
KASABA: Ülkemizde, nüfusu 2000 ile 20.000 arasında değişmekle birlikte, İngiltere'de 5.000, öteki ülkelerde de değişik niceliklerde olan, bir bölüm kent iş görülerini kamuya sağladığı halde, kırsal özelliklerini henüz yitirmemiş bulunan küçük yerleşim yeri.
KATMAN: 1. Birbiri üzerinde bulunan yassıca maddelerin her biri, tabaka. 2. jeol. Altında veya üstünde olan kayaçlardan gözle veya fiziksel olarak az çok ayrılabilen, kalınlığı 1 cm'den az olmayan tortul kayaç birimi, tabaka.
KAYA: Birçok maddenin bir araya gelmesinden ve uzun yıllarca beklemesinden oluşmuş genellikle toprağın altında bulunan büyük sert kütleler. Yer kabuğunun ana malzemesini oluşturan taş ve kayalar.
KAYA BUZULU: Kavron Derebaşı mevkii ve gölü, Yukarı Kavron, Kaçkar Dağları, Rize Yukarı Kavron vadisinin oluşmasına sebep olan buzulun kollarından biri de bu çanaktagelişip akmaya başlamıştı. Şimdi bu buzulun kalıntısı tamamen kayalar ile örtülmüş vaziyette ve hala alttaki buz tabakasının ve yerçekiminin etkisiyle akmaya ve yatay buzul çatlaklarını andıran bir desen sergilemeye devam ediyor. Bu tür oluşumlara kaya buzulu adı veriliyor.
KAYAÇ: Yerkabuğunu, katmanlar ya da yığınlar durumunda oluşturan, ayrımlı bileşim ve oluşumdaki katı özdeklerin tümüne verilen genel ad.
KAYA DÜŞMESİ: Fiziksel veya kimyasal etkilerle bozulmuş veya parçalanmış büyük kaya parçalarının kendiliğinden ya da depremler, aşırı yağışlar gibi harici etkilerle meyil aşağı hızla hareket etmesi olayıdır. Afet mevzuatımıza göre doğal afetler kapsamındadır.
KAYA TABAKASI: Büyük ve sert taş kütlesi. Kayaç.
KAYMA HAREKETLERİ: Yer göçmeleri ve yer kaymaları kütle hareketleri olarak ifade edilir Bunlardan yer göçmeleri, mağara gibi yer altı boşluklarının tavanlarının göçmesi olayıdır Bunlar az görülen olaylardır Yer kayması (heyelan) yurdumuzda sık görülen olaylardandır Yer kaymaları toprağın, taşların ve tabakaların bulundukları yerden yamaç aşağı kayması olayıdır Bu olayla bazen küçük, bazen de çok büyük kütleler hareket eder
KAYNAK: Yeraltı sularının kendiliğinden yeryüzüne çıktığı yere kaynak denir. Türkiye’de kaynaklara pınar, eşme, bulak ve göze gibi adlar da verilir.
KAYNAK SUYU: Yer altındaki jeolojik özelliklere bağlı olarak, doğal veya yapay bir biçimde yerin üstüne yükselen sular.
KENT MERKEZİ: Kentin en yoğun ve genellikle merkezi iş alanının bulunduğu bölgesidir.
KERPİÇ: Toprak ve samanın kurutulup bina yapılması için "uygun" hale getirilmiş şekli deprem de insanların üzerine inen inşaat malzemesidir.
KESME DALGA: Bakınız S dalgası
KIR: Orman, dağ gibi yerlere karşıt olan çimenlik yer.
KIRIK: Daha önce sıkışık, sertleşmiş katmanların dikey doğrultuda yer değiştirmeleri sonunda yer yer kırılmaları ve bir kırılma düzlemi boyunca kayıp çökmeleriyle oluşan yer biçimi.
KIRIK HATTI: Bakınız fay hattı
KIRIK KUŞAK: Kırılarak yerlerinden oynamış kanatlarla yapılı bir bölge.
KIRIKLI YAPI: Kırıklarla parçalanarak kendine özgü çeşitli görünüşler kazanan yerey parçası.
KIRILMA: Kırılma İki farklı ortamın ortak sınırından geçen ışık veya dalga enerjisinde meydana gelen yön değişikliği.
KIRMIZI TOPRAKLAR: Akdeniz ikliminin egemen olduğu bölgelerde kızılçam ve maki örtüsü altında gelişen topraklardır. Demir oksitler bakımından zengin olduğu için, renkleri kırmızımsıdır. Kalkerler üzerinde oluşanlara terra rossa adı verilir.
KIRSAL KESİM: Nüfusu tarım ve hayvancılık yapan ve geçim kaynakları tarım ve hayvancılık olan işçi sınıfının oluşmadığı coğrafi bölgedir.
KIRSAL NÜFUS: Kent dışında yaşayan, ekonomisinde tarımsal çalışmaların egemen olduğu insan topluluğu.
KIRSAL YERLEŞME: Nüfusları küçük nüfusu 10.000'in altında olan, genel olarak köy ve köy altı yerleşmelerden oluşan ve geçimlerin kaynaklarında tarım ve hayvancılık faaliyetlerinin birlikte yapıldığı ya da ön plana çıktığı yerleşmelere denir. Kırsal yerleşmelerin bazılarında yerleşik hayat tarzı (köy gibi), bazılarında konar - göçerlik veya yaylacılık gibi yarı yerleşik tarz görülür.
KIRSAL: Demografik olarak nüfus yoğunluğunun düşük olduğu yerleşim birimlerinin görüldüğü, üretimin endüstriyel nitelikten daha çok tarım ve hayvancılığa dayandığı coğrafi ve beşeri açıdan sınıflandırılmış yer ya da bölgedir.
KIŞ: Sürekliliği ve yeğinliği yerel, doğal nedenlerle ayrımlı da olsa, kuzey, güney Yarım yuvarında yılın sırasıyla 21 Aralık - 21 Mart ve 21 Haziran - 23 Eylül günleri arasında kalan bölümü. Sonbaharla ilkbahar arasındaki soğuk mevsim. Aralık, ocak, şubat aylarını içine alan zaman aralığı.
KITA: Denizlerin ortasında çok büyük birer ada gibi duran kara kütlelerine kıta denir.
KITA ÇARPIŞMASI: Kıtasal levhaların çarpışmasında dalma olayı büyük direnişle karşılaşır. Kıtasal kabuğun yoğunluğu Mantodan daha az olduğu için, bu çeşit levhanın Manto içine dalması mümkün olmamaktadır. İki kıtasal levha karşı karşıya geldiğinde tam bir çarpışma ve sıkışma olayı olmakta, iki levha arasında Himalayalar gibi kıvrımlı-bindirmeli yüksek sıra dağlar meydana gelmektedir. Türkiye’yi de içine alan Alp-Himalaya kuşağında, Urallarda ve Apaşlarda bulunan değişik ofiyolit zonları (peridotit, serpantin, diabazit) okyanusal kabuk ve manto malzemesinde oluşan ince dilimlerin, ekayların bindirmelere karalar içine sokulmaları sonucu meydana gelmişlerdir. Bunlar iki kıtanın birbirine çarpışması sonucunda ortadan kalkan bir okyanus tabanının artıklarıdır.
KITA SAHANLIĞI: Deniz seviyesinin altında, kıyı çizgisinden -200 m derine kadar inen bölüme kıta sahanlığı (şelf) denir. Şelf kıtaların su altında kalmış bölümleri sayılır.
KIVRIM: Yer kabuğu tabakalarının yan basınçlar sonucu aldıkları bir yapı şeklidir.
KIVRIMLANMIŞ KUŞAK: Güneydoğu Anadolu düzlüklerinin yer aldığı ön ülke, Güneydoğu Anadolu’yu kuzeyden kuşatan Toros orojenik kuşağı ile bu iki ünite arasında kalan ve Toros orojenik kuşağı boyunca ön ülkeye doğru gelişen itilimlerin etkisini taşıyan kenar kıvrımları ve kıvrımlanmış kuşak olarak ele alınmıştır.
KIVRIMLI YAPILAR: Kıvrılmaya uğramış katman dizgesi.
KIYI: Karanın deniz boyunca uzanan bölümü.
KIYI KUŞAĞI: Deniz, göl ve akarsuların, kıyı çizgisi boyunca uzanan, bu çizgi ile o çizgi son bulduktan sonra da varlığını sürdüren, kıyı devinimlerinin oluşturduğu kumluk, çakıllık, taşlık, kayalık, sazlık, bataklık, alanın kara yönündeki doğal sınırı arasında kalan, devletin kullanım ve egemenliğinde olup toplumun yararlanmasına açık alan.
KİL: Geçirgenliği çok az olan bir toprak cinsi.
KİLTAŞI (Şist):Çapı 2 mikrondan daha küçük olan ve kil adı verilen tanelerin yapışması sonucu oluşan fiziksel tortul bir taştır.
KİREÇ: Birçok taşın temel maddesini oluşturan beyaz renkli kimyasal oluşum.
KİREÇTAŞI: Bakınız kalker.
KLİMATİK: İklimsel.
KLİMATİK TOPRAK: Sadece iklimin etkisine bağlı olarak oluşan toprak.
KLİMATOLOJİ: Atmosferin, atmosfer olaylarının ve iklim tiplerinin oluşum, özellik, dağılış ve etkilerini inceleyen bilimdir.
KOLÜVYAL TOPRAK: Aşınma sonucu dağların eteklerinde biriken toprak.
KONGLOMERA: Genelde yuvarlak akarsu çakıllarının doğal bir çimento maddesi yardımıyla yapışması sonucu oluşur.
KONKORDAN: Tabakaların uygun olarak birbiri üstüne gelmesi.
KONUM: Herhangi bir yerin dünya üzerinde bulunduğu yer. Bir cismin, seçilen bir başlangıç noktasına olan yönü uzaklığı.
KONVEKTİF YAĞIŞ: Sıcak havanın daha soğuk ve ağır hava içerisinde yükselmesiyle oluşan yağıştır. İki farklı sıcaklıktaki hava bir araya geldiğinde bir elektron alışverişi olur, bu alışverişte gök gürlemesi ve şimşekler çakar. Genellikle gök gürültülü sağanak yağış bu tür yağıştır.
KORNİŞ: Yatay yapıyı oluşturan yerşekillerinden biridir. Yatay yapılı sahalarda akarsular derine doğru vadileri kazarlarken farklı dayanaklıktaki tabakaları keserler. Bu nedenle vadilerin her iki yamacında da sert ve yumuşak tabakalar aflöre ederler. Bu aflörmanlar aynı yükseltide bulunurlar. Akarsular yataklarını derine aşındırırken aynı zamanda da yana doğru aşındırırlar. Ayrıca selinti suları da yamaçların işlenmesinde rol oynar. Bu aşındırma faaliyetleri sonucunda sert tabakalar yumuşak tabakalara nazaran daha az gerileyeceğinden vadinin her iki yamacında da sert tabakalara tekabül eden çıkıntılar ve diklikler meydana gelir. Bu dikliklere korniş, korniş içeren vadilere de kornişli vadi denir.
KOY: Göl, deniz veya okyanusların karaların içine doğru yaptığı görece sığ girinti. Bazıları dalgalara açık bir hilal, bazıları ise dalgalara kapalı fırtınalara karşı doğal korunaklı, kuytu bir girinti biçimindedir. Küçük koylar Fırtınalı havalarda deniz taşıtlarına sığınak olurlar.
KOZAK PLÜTONU : Tersiyer yaşlı ilk kaya birimi olup ismini Kozak bucağından alan. Kozak Plütonu genellikle gri renkli, orta taneli, bol çatlaklı ve eklemlidir.
KÖRFEZ: Denizin karaya doğru sokulmuş bölümü.
KÖY YERLEŞMESİ: Cami, okul, otlak, yaylak, baltalık gibi ortak malları bulunan ve toplu veya dağınık oturan insanların bağ, bahçe ve tarlalarıyla birlikte oluşturdukları yerleşmedir.
KÖY: Türkiye’nin en küçük idari birimi. Muhtar tarafından yönetilir. Nüfusu 2 binden az, geçimini genellikle tarım ve havacılıkla sağlayan kırsal yerleşme.
KRATER: Yanardağın tepesinde, yamacında ya da eteğinde arka arkaya patlamalar ve püskürmelerle oluşmuş, huni biçiminde, çapı 1000 metre ‘den az, derinliği birkaç yüz metreyi bulan delik.
KRETASE: Genellikle alt bölümü killi ve kumlu, üst bölümü tebeşir olan İkinci Çağın son dönemi.
KRETASE DÖNEMİ: Mezozoik Zaman'ın üç alt bölümünden sonuncusudur. Günümüzden 142 milyon yıl önce başlayıp 65 milyon yıl önce sona erdiği kabul edilir. Kretase, Tebeşir Dönemi olarak da bilinir. Bu döneme tarihlenen kayaçlarda bolca tebeşir bulunması, döneme bu adın verilmesine neden olmuştur. Tebeşir, ölü planktonların deniz tabanına çökmesi sonucunda su basıncının etkisiyle oluşmaktadır.(http://tr.wikipedia.org/wiki/Kretase)
KUATARNER: Bugüne gelene kadar son iki milyon yıl devam eden jeolojik çağ olup Pleistosen ve Holosen devirlerinden oluşur.
KUESTA: Tabakaların bir tarafa doğru eğimli olduğu sahalarda yumuşak tabakanın aşınması ile sert tabaka üzerinde oluşan dik alın.
KUM: Silisli kütlelerin, kayaların, doğal etkenlerle parçalanarak ufalanmasından ya da kayaların parçalanmasıyla oluşan, genellikle kuvars esaslı granüler malzemedir.
KUM ADASI: Irmak Adası, Akarsuların yatak eğimlerinin azaldığı geniş vadi tabanlarından taşıdıkları maddeleri biriktirmesi ile oluşan şekillerdir. Kum adaları akarsuyun taşıdığı su miktarı ve akış hızına bağlı olarak yer değiştirirler. Kum adaları üzerinde yoğun bir bitki örtüsünün bulunması kum adalarının yer değiştirmediğini gösterir.
KUMTAŞI: Kum tanelerinin doğal bir çimento maddesi yardımıyla yapışması sonucu oluşan fiziksel tortul bir taştır.
KURAKLIK SINIRI: Bir bölgenin sıcaklık ve nem koşulları tarım ürünlerini, sulamaya duyulan gereksinimi etkilemektedir. Yaz kuraklığının belirgin olduğu bir yerde sulamaya duyulan gereksinim fazladır. Buna kuraklık sınırı denir.
KURU TARIM: Yarı kurak bölgelerde tarlayı sulamadan, ancak verimin büsbütün düşmemesi için yabanıl otları ayıklayıp sürüp ekmeden bırakmak vb. önlemlere başvurularak uygulanan bir tarım yöntemi.
KUVARS: Oldukça saf silisyum dioksit (SiO2) kristallerine verilen addır. Özgül ağırlığı 2,65 g/cm3, sertliği 7 olan kuvarsa doğada çok rastlanır. Heksagonal sistemde kristalleşen kuvars, doğada kristal ya da amorf (biçimsiz) halde bulunabilir. İçindeki yabancı maddelerin cins ve miktarına göre, saydam, renkli ya da yarı saydam durumdadır. Renkleri: Kuvarsın rengi beyaz (süt kuvars), mor (amotist), pembe kuvars, duman renkli füme gibi çeşitli renklerde olabilir.
KUVARSİT: Genel olarak kuvars kumu tanelerinin, silisten meydana gelmiş bir çimento ile birbirlerine çok sağlam şekilde bağlanmalarıyla oluşmuş direnci yüksek bir kayaç olup, sedimanter ve metamorfik olmak üzere 2 çeşidi mevcuttur. Kuvarsitin kimyasal bileşimi, kuvars, kumtaşı (kuvarslı gre) ve kuvars kumu gibi SiO2 olup, ancak kuvarsit içerisinde çeşitli miktarlarda feldspat, mika, kil, manyetit, hematit, granat, rutil, kireçtaşı v.b. bulunabilir.
KUVATERNER: Dördüncü zaman. 1,81 milyon yıl önce ile günümüz arasındaki son ve en kısa jeolojik devir.
KUYU: Yeraltı suyundan yararlanmak üzere insan eliyle açılmış, genellikle çember biçiminde, az çok derin çukur.
KUZEY: (eskidil: şimal), dört ana yönden biri. Kuzey kutbunu işaret eder.
KUZEYBATI: Batı ile kuzeyin tam arasına verilen ad. Bu tam aradan kuzeye kadar olan bölge, kuzey kuzeybatı; tam aradan
batıya kadar olan bölgeye ise batı kuzeybatı adı verilir. Bu yönler genellikle deniz ve havayollarında kullanılır. Kuzeybatı pusulada NW (North - West) olarak belirtilir. Kuzey, kuzeybatı ve batıyı bir üçgen kabul edersek kuzeybatının açısı 90 derecedir.
KUZEYDOĞU: Kuzey ile doğu arası yön.
KÜTLE: Bir cismin içerdiği madde miktarı.
L
L DALGASI: Bakınız Love
LAPİLLİ: Volkanizma esnasında volkan bacasından çıkan küçük taş parçaları.
LAPYA: Kalkerli yamaçlarda yağmur ve kar sularının yüzeyi eriterek açtıkları küçük oluklardır. Oluşan çukurluklar keskin sırtlarda yan yana sıralandığından yüzey pürüzlüdür. Büyüklükleri birkaç cm ile birkaç metre arasında değişir.
LAV: Volkanlardan çıkarak yeryüzüne kadar ulaşan eriyik haldeki malzemeye lav denir.
LAV AKINTISI: Lav, yanardağ patlaması sırasında dışarı çıkan erimiş kayalardır. Yanardağ ağzından ilk çıktığında sıvı haldedir ve sıcaklığı 700 °C ve 1,200 °C (1,300 °F ve 2,200 °F) arasındadır.
LAV ÖRTÜSÜ: Volkanik olaylar sonucunda yerin iç kısmındaki lavların kırık alanlar boyunca yüzeye çıkıp çukur alanları doldurmasıyla oluşan geniş düzlüklerdir.
LEVHA: Dünya'nın yüzeyi kesintisizmiş gibi görünmesine rağmen, dev boyuttaki birbirine geçen parçalardan oluşmaktadır. Bu parçaların her birine levha denir.
LİMAN: Gemilerin karaya yanaşarak yük ya da yolcu alıp verdikleri dalgalara karşı korunaklı kıyı.
LİTOLOJİ: Taşların fiziksel, kimyasal ve dokusal özelliklerini inceleyen bilim dalı. Ayrıca bir bölgedeki hakim kayaç ve tabaka yapısına verilen ad.
LİTOLOJİK YAPI: Kayaçların ve onların oluşturdukları katmanlarında yerkabuğu içindeki düzeni, durumu.
LİTOLOJİK: Taş bilimi ile ilgili.
LOKASYON: Mahal, mevkii, yer yüzünde bir alan.
LOVE DALGASI: Yeri yatay düzlemde hareket ettiren dalgalardır. Yüzey dalgalarının en hızlısıdır. Titreşim yönü dalganın hareket yönüne dik olduğundan enine dalgadır. Ve yer yüzeyinde yarılmalara neden olur.
M
MADEN CEVHERİ: İçinde belli oranda maden içeren kaya ya da toprak.
MADEN YATAĞI: Akan suların meydana getirdiği, yıl içinde ya sürekli, ya da geçici olarak suların aktığı yor. Buna yerine göre dere yatağı, ırmak yatağı, sel yatağı, akarsu yatağı da denir. Böylece yatak, bölgenin yağışlarına göre, kimi zaman kuru kalabilir. Yatak dümdüz değildir. Kimi yerinde oyuklar, kimi yerinde de kum, çakıl yığıntıları bulunur (Akarsu. Vadi, Kesim).
MAGNİTÜD: Magnitüd depremin aletsel büyüklüğünün ölçüsüdür. Yani sismik aletlerle ölçülmüş ve kaydedilmiş olan büyüklük.
MAĞARA: Su ile kolay çözülebilen kayaçların yeraltında yeraltı sularının etkisiyle çözünmesi sonucu ortaya çıkan boşluk. Kalkerli arazilerde çatlaklar boyunca yeraltına sızan suların oluşturduğu büyük boşluklara mağara denir. Damlataş, Narlıkuyu, Düden, İnsuyu mağaraları en ünlüleridir.
MAGMA: Yerkabuğu içinde veya daha derinlerde bulunan, sıvı ya da hamur kıvamında, moleküler ergimiş gazlarda içeren, kırıklar boyunca sokulabilen, yeryüzüne püskürülebilen silikatlar hamuru.
MAHALLE: Bir kentin, bir kasabanın, büyükçe bir köyün, yönetim bakımından bölündüğü yapı bölgecilerinden ve insan topluluklarından oluşan en küçük parçalardan her biri.
MANTO:. Dünya'nın Litosfer ile çekirdek arasındaki katmandır. 100-2890 km’ler arasında bulunan mantonun yoğunluğu 3,3-5,5 g/cm3 sıcaklığı 1900-3700 °C arasında değişir. Manto, yer hacminin en büyük bölümünü oluşturur. Yapısında silisyum, magnezyum, nikel ve demir bulunmaktadır. Mantonun üst kesimi yüksek sıcaklık ve basınçtan dolayı plastiki özellik gösterir. Alt kesimleri ise sıvı halde bulunur. Bu nedenle mantoda sürekli olarak alçalıcı-yükselici hareketler görülür.
MARN: Tortul kayaç. (Çok ince taneli kil mineralleri ve kalsitin değişik oranlarda karışımıdır
MASİF: Eski kıvrımlarla oluşmuş arazi parçası. Eski kütle de denir.
MECALLİ ŞİDDET ÖLÇEĞİ: Bir depremin şiddetini ölçmek için kullanılan ölçektir. Depremin yeryüzüne, insanlara, doğal cisimlere ve yapılara olan etkisini I ile XII arasında bir ölçek ile nitelendirir; I hissedilmez, XII ise tam yıkım demektir.[1][2] Değerler depreme olan uzaklığa bağlı olarak değişir, en yüksek şiddet depremin merkezi civarında olur. Depremi yaşamış olan kişilerden veriler toplanır ve onların bulunduğu yer hakkında bir şiddet değeri elde edilir.
MECRA: Bir akarsuyun aktığı yer.
MENDERES: Akarsu yatak eğiminin azalması, akarsuyun akış hızının ve aşındırma gücünün azalmasına neden olur. Akarsu büklümler yaparak akar. Akarsuyun geniş vadi tabanı içinde, eğimin azalması nedeniyle yaptığı büklümlere menderes denir. Menderesler yapan akarsuyun, uzunluğu artar ancak akımı azalır. Taban seviyesinin alçalması nedeniyle menderesler yapan bir akarsuyun, yatağına gömülmesiyle oluşan şekle gömük menderes denir.
MENDİREK: Bir ucu limana bağlı olan dalgaları limana gelmeden kesen yapılardır. Amacı, limanda bekleyen gemilerin gelen dalgayla karaya çarpıp zarara uğramalarını engellemek.
MERA: Hayvan otlatılan yer, otlak
MERMER: Kalkerin yüksek sıcaklık ve basınç altında değişime uğraması, yani metamorfize olması sonucu oluşur.
MESİRE: Gezinti yeri, gezilecek yer, park.
METAMORFİK: Başkalaşıma uğramış olan.
METAMORFİK KAYA: Başkalaşım kayası, yani sıcaklık ve basınç ya da her ikisinin etkisi altında fiziksel ve kimyasal değişime uğramış kayalardır.
METAMORFİT: Metamorfoz etkisinde kalarak oluşan kayaç.
METEOROLOJİ: Atmosfer içinde oluşan sıcaklık değişmelerini, rüzgâr, yıldırım, yağmur, dolu vb. olayları inceleyen fizik dalı, hava bilgisi.
MEVKİİ: Yer, nokta.
MEVSİM: Yılın, güneşten ısı, ışık alma süresi ve dolayısıyla iklim şartları bakımından farklılık gösteren dört bölümünden her biri, sezon.
MEZOZOİK: yerbilim ‘de ikinci çağ. 230 milyon yıl önceden 65 milyon yıl önceye kadar sürmüş. Çiçekli bitkiler ve dinazorlar bu devirde görülmüş.
MİKAŞİST: Küçük kuvars billurlarıyla mikadan oluşmuş, yaprak biçiminde, başkalaşıma uğramış kaya.
MİKROKLİMA: Çevreye göre farklı özellikleri olan küçük alanlı iklim. Dar bir sahada görülen bir iklim tipidir.
MİKROSİSMİK: Belirsiz deprem bölgesi. Depremleri yalnız araçlarla duyulan bölgedir.
MİYOSEN: Jeolojik devirlerden Üçüncü (Senozoik) zamanın Neojen dönemine ait bir bölümdür. Günümüzden 23,03 ila 5,33 milyon yıl öncesine karşılık gelir. Miyosen terimi Charles Lyell tarafından adlandırılmıştır. Yunanca μείων (meiōn, “daha az”) ve καινός (kainos, “yeni”) sözcüklerinden türemiş olup "daha az yakında" anlamına gelir, çünkü deniz omurgalı türleri sayısı Pliyosen'dekinden %18 daha düşüktür. Miyosen, Oligosen bölümü izler, ve Pliyosen bölüm tarafından izlenir. Miyosen, Neojen dönemin ilk bölümüdür.
MODERN SANAYİ: Buhar makinesinin devreye girmesiyle birlikte ortaya çıkan ve manufaktürün yerini alan sanayi.
MONOKLİNAL YAPI: Birbiri üzerinde yer alan farklı dayanaklıktaki tabakaların bir yöne doğru eğimli olduğu yapı tipidir.
MOREN SEDDİ GÖLÜ: Türkiye'nin yüksek dağlarında buzul gölleri çoktur. Bunlar ya bu dağların üst yamaçlarında yan yana ve üst üste sıralar halindeki küçük çanakların sularla dolması ile oluşmuşlardır ki, bunlara buz yalağı gölü denir veya buzulların koparıp sürüklemiş ve bir yerde yığmış bulundukları taş yığınlarının (morenlerin) gerisindeki çanaklarda suların birikmesi ile göl meydana gelmiştir. Böyle göllere de moren seddi gölleri denir.
MORFOLOJİK: Morfoloji ile ilgili, morfolojiye ilişkin.
MOSTRA: Bir tabaka veya formasyonun topografya yüzeyi tarafından kesilen, ortaya çıkan bölümüdür. Bu, vadi yamacı veya yol yarmasında görülebilir.
N
NEHİR: Akarsuların büyüğüne verilen ad. Boyu, beslenme teknesinin alanı, özellikle genişliği ve taşıdığı su niceliği bakımlarından en büyük ana akarsu, ırmak.
NEM: Su buharı. Atmosferde bulunan, gaz biçimindeki su. Saydam ve mavimsi olup, gökyüzünün mavi gözükmesinin esas nedeni budur. Havanın nemliliği, içinde bulunan bu su buharı miktarına bağlıdır. Havanın alabileceği maksimum bu su buharı, sıcaklığın artışına paralel olarak artar. Örneğin; 20 0C sıcaklıkta, 1 m3, hava 30 gr su buharı(nem) taşır. Oysa -20 0C sıcaklıkta bu miktar, sadece1 gr taşır.
NEOJEN: jeol. Üçüncü zamanın bölündüğü dört büyük devirden son ikisi olan pliyosen ile miyoseni birden kavrayan sistem.
NEOTEKTONİK: Arabistan kıtasının Anadolu kıtası ile çarpışmasından sonraki tektonik olayları inceleyen jeolojinin alt bilim dalı. Neojenden günümüze kadar gelen olayları irdeler.
NÜFUS: Bir ülke ya da belirli bir yerde yaşayan insanların toplam sayısı.
NÜFUS ARTIŞI: Doğum oranı ile ölüm oranı arasındaki fark nüfus artışını gösterir Bir ülkede doğum oranı fazla, ölüm oranı az ise nüfus artışı meydana gelir.
NÜFUS ARTIŞ HIZI: Bir yılın nüfusunun bir önceki yıla bölünmesiyle elde edilen orana verilen ad.
NÜFUS AZALMASI: Ölümlerin doğumlardan çok olması, kamusal kararlarla başka yerlere nüfus gönderilmesi ya da kendiliğinden göçler gibi nedenlerle bir ülke nüfusunun sayısal olarak azalması.
NÜFUS HAREKETLERİ: Nüfusun doğal, toplumsal değişmeleri. Nüfus, doğumlarla sürekli olarak yenilenir, ölümlerle söner. Bu olaylarla ilgili olarak nüfusun yapısı çok değişken bir durum gösterir. Bu yenileşmelere, sönmelere nüfusun doğal hareketi denir. Yerleşilmiş yerlerdeki nüfus hareketleri ise çeşitli göçler olarak belirir.
NÜFUS SAYIMI: Bir ülke nüfusunun nitelik ve niceliği üzerinde gerekli verileri saptamak amacıyla belli aralıklarla yapılan sayma işlemi.
NÜFUS YOĞUNLUĞU: Herhangi bir bölgedeki toplam nüfusun, top lam yüzölçümüne bölünmesi ile bulunan, km düşen insan sayısı.
O-Ö
OBRUK : Özellikle kireç taşlarının çözülmesi ile meydana gelmiş doğal kuyu. Baca veya kuyu şeklinde, keskin köşeli, derin çukurluklara obruk denir. Derinliği 250-300 m’yi bulabilen obrukların bazılarının tabanında göl bulunur. Türkiye’de İç Anadolu’nun güneyinde ve Toroslar ’da yaygın olarak obruklar görülür. İçel’deki Cennet-Cehennem mağaraları ve Konya’daki Kızören obruğu ülkemizdeki en güzel örneklerdir.
ODAK DERİNLİĞİ: Depremde enerjinin açığa çıktığı noktanın yeryüzünden en kısa uzaklığı, depremin odak derinliği olarak adlandırılır. Depremler odak derinliklerine göre sınıflandırılabilir. Bu sınıflandırma tektonik depremler için geçerlidir. Yerin 0-60 km derinliğinde olan depremler sığ deprem olarak nitelenir. Yerin 70-300 km derinliklerinde olan depremler orta derinlikte olan depremlerdir. Derin depremler ise yerin 300 km’den fazla derinliğinde olan depremlerdir. Türkiye'de olan depremler genellikle sığ depremlerdir ve derinlikleri 0-60 km arasındadır. Orta ve derin depremler daha çok bir levhanın bir diğer levhanın altına girdiği bölgelerde olur. Derin depremler çok geniş alanlarda hissedilir, buna karşılık yaptıkları hasar azdır. Sığ depremler ise dar bir alanda hissedilirken bu alan içinde çok büyük hasar yapabilirler.
OKLÜZYON: Kavuşmuş cephe. Arkadan gelen bir cephenin daha hızlı hareket ederek önde bulunan cepheye kavuşması. Bu olay, özellikle dağların yamaçlarında gerçekleşir.
OKSİDASYON: Enerji meydana getiren bir kimyasal olay veya genel olarak bir kimyasal maddenin oksijenle birleşmesi. Oksitlenme.
OKYANUS: Kıtaları birbirinden ayıran geni su kütlelerine okyanus denir. Örnek Atlas Okyanusu, Büyük Okyanus (Pasifik Okyanusu), Hint Okyanusu.
OLDUKÇA ŞİDDETLİ DEPREM: Duvarlarda küçük çatlakların meydana gelmesi, oldukça büyük sıva parçalarının dökülmesi, kiremitlerin kayması, bacalarda çatlakların oluşması ve bazı baca parçalarının aşağıya düşmesiyle tanımlanır.
OLİGOSEN DÖNEM: Tersiyerde 38 milyon yıldan 25 milyon yıl öncesine kadar devam eden ve Eosen ile Miyosen arasında bulunan jeolojik devir.
ORMAN: Büyüklü küçüklü çeşitli özellikteki ağaçların oluşturduğu bitki örtüsüdür.
ORMANCILIK: Doğanın en zengin kaynaklarından biri olan ormanın, bilim ve tekniğe dayalı bir düzen içinde korunması, geliştirilmesi ve işletilmesi gibi çalışmaların tümü.
OROGRAFİK: hava parselinin yukarıya doğru, bir engebe veya engel tarafından yükselişe zorlanmasıyla oluşan bulut türü. Yükselen hava içinde basıncın azalması, adyabatik soğuma görülür ve eğer yeterli neme sahipse yoğunlaşma sonucu yağış gerçekleşir. dağların rüzgar altı yani kuytu taraflarında oluşan mercek ve dalga bulutları orografik bulutlara örnektir. kaynak itibariyle zaman zaman cirrus, cumulus ve stratus bulutları da orografik olarak oluşurlar.
OROGRAFİK YAĞIŞLAR: Nemli hava kütlelerinin bir dağ yamacına çarparak yükselmesi sonucunda oluşan yağışlardır.
OROJENEZ (Dağ Oluşumu):Jeosenklinallerde biriken tortul tabakaların kıvrılma ve kırılma hareketleriyle yükselmesi olayına dağ oluşumu ya da orojenez denir.
OROJENİK HAREKET: Dağ oluşumunu meydana getiren hareket.
ORTA HASARLI DEPREM: Duvarlarda küçük çatlakların meydana gelmesi, oldukça büyük sıva parçalarının dökülmesi, kiremitlerin kayması, bacalarda çatlakların oluşması ve bazı baca parçalarının aşağıya düşmesiyle tanımlanır.
ORTA ŞİDDETLİ DEPREM: Deprem ev içerisinde çok, dışarıda ise az kişi tarafından hissedilir. Sarsıntı, yoldan geçen ağır yüklü bir kamyonun oluşturduğu sallantı gibidir. Kapı, pencere ve mutfak eşyaları vs. titrer, asılı eşyalar biraz sallanır. Ağzı açık kaplarda olan sıvılar biraz dökülür. Araç içerisindeki kişiler sallantıyı hissetmezler.
OTOKTON:1. bir yere başka bir yerden göçmeyen, yerli. 2. jeolojide de taşınmadan, bulunduğu yerde oluşmuş kayaçlar için kullanılan kelime. Tersi allokton'dur.
OVA: Engebeliğin çok az olduğu, düz ya da düze yakın, vadilerle yarılmamış yüzey şekli. Çoğu, alüvyonla kaplı düzlüklerdir.
ÖLÇEK: Harita üzerindeki bir uzunluğun, yeryüzündeki, gerçek bir uzunluğa oranı. Ölçek bir orantıdır.
P
P DALGASI: Öncül dalga demektir. Yeryüzüne paralel salınımlar oluştururlar yani boyuna dalgalardır. Hızı en büyük olan dalgalardır. Deprem kaydeden cihazlara ilk ulaşan dalgalardır. Yıkım etkisi düşüktür.(Yerin altında olduğundan)Katı kaya kütleleri içinde, Sıvıda ve havada olmak üzere bütün ortamlarda ilerleyebilir.
PALEOSEN: Senozoik yani 3. jeolojik zamanın alt devirlerinden ilkidir. 65-54 milyon yıl öncesini ifade eder. inseptivoraların ufak ufak yayılmaya başladığı, ilkel primatların görülmeye başlandığı devirdir.
PALEOZİK ZAMAN : Birinci Zaman Günümüzden yaklaşık 225 milyon yıl önce sona erdiği varsayılan jeolojik zamandır. Birinci zamanın yaklaşık 375 milyon yıl sürdüğü tahmin edilmektedir. Zamanın önemli olayları: Kaledonya ve Hersinya kıvrımlarının oluşumu. Özellikle karbon devrinde kömür yataklarının oluşumu. İlk kara bitkilerinin ortaya çıkışı. Balığa benzer ilk organizmaların ortaya çıkışı. Birinci zamanı karakterize eden canlılar graptolith ve trilobittir.
PARTİKÜL HAREKETİ: Bir maddenin veya enerjinin en küçük parçacığının hareketi.
PATİKA: Engebeli yerlerden gelip geçenlerin ayak izlerinden oluşan, tekerlekli araç işlemeyen dar yol, çığır, keçi yolu, yolak.
PENEPLEN: Geniş arazi bölümlerinin, akarsu aşınım faaliyetlerinin son döneminde deniz seviyesine yakın hale indirilmesiyle oluşmuş, az engebeli şekle peneplen (yontukdüz) denir.
PERİBACASI: Özellikle volkan tüflerinin yaygın olarak bulunduğu vadi ve platoların yamaçlarında sel sularının aşındırması ile oluşan özel yeryüzü şekillerine peribacası denir. Bazı peribacalarının üzerinde şapkaya benzer, aşınmadan arta kalan sert volkanik taşlar bulunur. Bunlar volkanik faaliyet sırasında bölgeye yayılmış andezit ya da bazalt kütleridir. Peribacalarının en güzel örnekleri ülkemizde Nevşehir, Ürgüp ve Göreme çevresinde görülür.
PERİGLASYAL: “Buzul çevresi” ile ilgili olayları belirtir. Buzul çevresi yer biçimleri, buzul çevresi iklimi, buzul çevresi bitkileri gibi.
PETROGRAFİ: Doğada var olan kayaçların minerallerini, kimyasal bileşimlerini, yapı ve dokularını ve doğada bulunuş şekillerini ortaya koyarak, kayaçları tanımayı, sınıflamayı hedefleyen bir bilim dalıdır.
PLARFORM: Jeolojide büyük çaplı tabakaların çarpılması ve bunun sonucunda oluşan hafif eğimlerle nitelenen jeolojik yapı tipi.
PLATO: Genellikle çevresine göre yüksekte bulunan, akarsularla derin şekilde parçalanmış düzlükler.
PLEİSTOSEN: Dördüncü çağın birinci dönemi. Diluviyum Buzul Çağı bu dönemi karşılar Bir jeoloji terimi olan pleistosen dönemi, arkeologların Paleolitik yani Eski Taş Çağı’nı karşılar.
PLİOSEN: Beş milyondan iki milyon yıl öncesine kadar devam eden Miosen'den sonra, Pleistosen'den önceki jeolojik devir.
PLİYOSEN ÇAĞ: Yaklaşık 5 milyon yıl öncesinden 2 milyon yıl öncesine dek süren üçüncü jeolojik çağın (tersiyer) son dönemi.
POLAR CEPHE: Kutuplardan kaynaklanan soğuk hava ile tropikal bölgelerden gelen sıcak havanın karşılaşması ile oluşan cephe.
POLAR HAVA: Kutbi hava, soğuk hava kitlesi.
POLYE: Karstik bölgelerde kireçtaşlarının çözülmesiyle ortaya çıkan düzlük ova.Karstik yörelerdeki genişliği birkaç kilometre olan, uzunluğu 20-30 kilometreyi bulan, hatta geçebilen ova görünümlü büyük karstik çukurlara polye denir. Türkiye’de özellikle Toroslar ‘da polyeler yaygındır. Örneğin; Akdeniz Bölgesi’ndeki Ketsel, Elmalı ve Akseki ovası birer polyedir.
POYRAZ: Türkiye’nin hemen her yerinde esen rüzgârlardır. Yaz poyrazı serinletici etki yapar. Kışın ise kuru soğuklara neden olur.
PRİMER DALGA: Bakınız P dalgası
PROKLASTİK KONİ: Magmadan değişik dönemlerde yükselen, farklı karakterdeki malzemenin birikmesi ile oluşur. Bu volkanların kesitinde, farklı karakterdeki malzeme katmanları ardarda görüldüğü için tabakalı volkanlar da denir. Örneğin ülkemizdeki Erciyes, Nemrut, Hasan ve Ağrı volkanları koni biçimli volkanlardır.
PÜSKÜRME: Bir yanardağın püskürmesi olayı (Yanardağ). Geniş anlamı ile magmadan olan her türlü püskürülmüş maddelerin, yeryüzüne ulaşmış olmalarına, ya da ulaşamamışta içte kalmış bulunmalarına göre, püskürmeler ayırt edicidir. Yer kabuğundan geçerek yerin yüzüne ulaşmış olanlarına dış püskürmeler denir. (Dış-püskürük taşlar). İçte kalmış, yerin yüzüne çıkamamış olan püskürmelere de iç püskürmeler adı verilir (İç püskürük taşlar, Yayışık püskürme, Volkanizma).
R
RADYOLARİT: Tortul bir kayaçtır. Radyolarya denen mikro organizmaların çökelmeleriyle derin denizlerde
oluşan bir taştır. Doğada tabakalar halinde ve kalkerli arazinin altında bulunur. Sertliği 7'dir gri, kahverengi, yeşil, beyaz, krem, pembe ve diğer renkler olmak üzere birçok renk çeşitliliği gösterir. Kırıldığında keskin kavkısal kırılma verir. Kırılma yüzeyi genellikle donuk yağlı ve mattır. Kalkerli arazinin altında oluşur ve ışığı geçirmez.
RASATHANE: Gök gözlemleri yapan, gökcisimlerini ve olaylarını inceleyen kurum. Gözlemevi.
RAYLEİGH KAYMA DALGALARI: Yer yüzeyinde yuvarlanarak ilerleyen dalgalardır. ( Su dalgalarında olduğu gibi) Deprem anında hissedilen dalganın çoğu bu dalgalardır. Bunun sebebi bu dalgaların genliğinin dolayısıyla enerjisinin büyük olmasıdır.
REGRESİF: Denizin çekilip su altındaki alanların karaya katılması.
RELİEF HARİTASI: Yeryüzü biçimlerinin kabartılarını, çukurluklarını ilk bakışta gösterecek şekilde çizilmesi.
RIHTIM: Bir akarsu ya da deniz kıyısında doldurularak yapılmış, gemilerin indirme bindirme ya da yükleme, boşaltma yapabileceği yer.
RİCHTER ÖLÇEĞİ: Sismoloji ´de kullanılan, dünya genelinde meydana gelen depremlerin aletsel büyüklüklerini ve sarsıntı oranını belirleyen ve sınıflara ayıran uluslararası ölçüm birimi.
RİJİDİTE: Katı olma durumu. Bir nesnenin, boyut değişikliklerine sebep olan etki ortadan kalktıktan sonra da bu boyutları koruma özelliği.
RİJİT: Sert, katı (davranış). 2. Kuvvet veya moment etkisi Altında şekil değiştirmeyen, formunu koruyan.
RÖLYEF: Yeryüzünün kabarıklık, çukurluk biçiminde ve çok çeşitli büyüklükteki biçimleri.
RÜZGAR: Hava kütlelerinin yatay yöndeki hareketlerine rüzgar denir.
S
S DALGA: Tanecik hareketleri yayılma doğrultusuna dik ya da çaprazdır. Yani enine dalgalardır. Sadece Katı kaya kütleleri içinde ilerleyebilir. Yani kayaları aşağı yukarı ve ya sağa sola hareket ettirir. Hızı P –Dalgasından küçüktür. S-dalgaları yayılırken tanecikler, yayılma doğrultusuna dik, aşağı-yukarı veya sağdan-sola doğru titreşirler. Yayılma özelliklerinden dolayı kesme dalgaları bir çeşit Burulma hareketi yaptığından geçtikleri ortamda şekil bozukluğuna yol Acarlar. S-dalgaları, kesme kuvvetlerine karşı direnci olmayan yani katılık katsayısı sıfır olan sıvılar ve gazlar içerisinde kesinlikle yayılamazlar. Bu, dış Çekirdeği neden sıvı özellikte olarak bildiğimizin bir göstergesidir.
SAĞANAK YAĞIŞ: Aniden bastıran şiddetli yağmur.
SALINIM: Cisimlerin denge konumunun iki yanında eşit uzaklıktaki iki nokta arasındaki gidip gelme hareketine denir.
SANAYİ: Endüstri. Bir ve birden fazla ham maddeyi çeşitli yollardan işleyerek işlenmiş madde haline dönüştürme yöntem ve araçlarının tamamı
SARKAÇ: Ağırlık merkezinden belirli bir mesafede bulunan bir nokta veya eksen etrafında ileri geri salınabilen katı cisim.
SARP: Çıkılması zor dik yamaç. Çıkılması güç, dimdik kayalıkların bulunduğu yerler için kullanılan bir kelime. Doğu Anadolu da sarp yerler çoktur. Bu sarp kayalara tırmanmak çok güçtür. Torosların birçok yerleri sarp bölgelerimiz arasında sayılır. (Dik).
SARSINTI: Bakınız deprem
SAYFİYE: Yaz mevsiminin bunaltıcı sıcağından kurtulmak için çıkılan yaylalar, bağlar ve bahçeler, yazlık. Sayfiye yeri.
SEDİMAN: Kayaçların parçalanması, aşınması vb. gibi ayrışmalar sonucu oluşmuş (tortul kayaçlara) parçacıklara denir.
SEDİMANLAR: Tortul taşlar Tortulanma.
SEKİ (Taraça):Yatağına alüvyonlarını yaymış olan akarsuyun yeniden canlanarak yatağını kazması ve derinleştirmesi sonucunda oluşan basamaklardır. Taban seviyesinin alçalması nedeniyle, tabanlı bir vadide akan akarsuyun aşındırma gücü artar. Yatağını derine doğru kazan akarsu vadi tabanına gömülür. Eski vadi tabanlarının yüksekte kalması ile oluşan basamaklara seki ya da taraça denir.
SENKLİNAL: Jeolojide, tabakalar yanal kuvvetler altında kıvrılıp kubbe veya çanak şekilli haller alırlar. Bu şekillere antiklinal ve senklinal denir. Senklinal çanak seklindeki kıvrımlardır ve tabakalarda genç katmanlar çanağın içinden başlar, dışarı doğru gidildikçe katmanların yaşı artar. Bu jeolojik şekiller santimetre ölçeklerinden kilometre ölçeklerine kadar çeşitli boyutlarda olabilir. Senklinaller geçirimsiz katmanlardan oluştuğu takdirde çeşitli havzalar oluşabilir. Bunlar petrol, su gibi sıvıları toplayan jeolojik yapılardır.
SENTRİPETAL AKARSU: Merkeze yaklaşan; merkeze doğru hareket eden akarsu çeşididir.
SERACILIK: Seralarda mevsiminin dışında sebze ve meyve üretme faaliyeti.
SERPANTİN: Yılantaşı. Yeşil renkli kayacı olan, suyla tepkimeye girdiğinde yüzeyi kayganlaşan mineral.
SES DALGASI: Hava moleküllerine titreşim hareketi yaptırarak oluşturulur. Ses dalgaları boyuna dalgalardır. Ses dalgaları en iyi katılarda en kötü gazlarda iletilir. Yani iletim molekül sıklığı ile doğru orantılıdır. Ses dalgaları enerji taşıdığından yüksek sesler etrafa zarar verebilir. Alçak uçuş yapan uçak gibi.
SET: Su taşkınlarını önlemek için akarsu boyunun, ya da göl kıyısının, deniz kıyısının gerekli yerlerine yapılan uzun tümsekler. Taşkınların oluşlarına göre bu setler yapılır. Ki mi yerde taşkın az olur, kimi yerde korkunç olur.
SICAK KAYNAK: (Kaplıca). Her türlü sıcak kaynağa verilen ad.
SICAK SU KAYNAĞI: Yerkabuğundaki fay hatları üzerinde bulunan kaynaklardır. Yani sıcak su kaynakları Fay hatları üzerinde ve çevresinde yoğunlaşmışlardır. Fay kaynakları da denir. Suları yerin derinliklerinden geldiği için sıcaktır ve dış koşullardan etkilenmez. Sular geçtikleri taş ve tabakalardaki çeşitli mineralleri eriterek bünyelerine aldıkları için mineral bakımından zengindir. Bu tür kaynaklara; kaplıca, ılıca, içme gibi adlar verilir. Sıcak su kaynaklarının özel bir türüne gayzer denir.
SICAKLIK: Sıcaklığın yüksek olduğu yerlerde havanın nem alma kapasitesi de yüksek olduğu için buharlaşma artar, düşük olduğu yerlerde ise buharlaşma azalır.
SICAKLIK ARTIŞI: Sıcaklık değerinin yükselmesi.
SIĞ: Derin olmayan
SIĞ DENİZ: Kıyı boyundan -200 metre derinliğe kadar uzanan, bu uzanışı ile karaların çevresini türlü genişlikte çeviren az derin denizler.
SINIR: İki ülke topraklarını birbirinden ayıran hat. Doğal ya da yapay olabilir. Arada sinir olarak kabul edilebilecek bir nehir, dağ varsa sinir doğal, eğer düz bir arazide tahkimat, tel orgu gibi yollarla ayrılmışsa yapaydır.
SIRT: İki akarsu vadisini birbirinden ayıran ve birbirine ters yönde eğimli yüzeyleri birleştiren yeryüzü şeklidir. Sırtların üzeri düz olabileceği gibi keskin de olabilir.
SİLİS: kum, çakıl taşı, gibi silisyumun oksijenli bileşimlerine verilen ad.
SİLO: Buğday, arpa gibi tahıl çeşitlerini bozulmadan saklamağa yarı yan yüksek ambar. Silo kelimesi birçok dillerde vardır. Silolar ağaçtan, demirden, betondan yapılır.
SİLT: Zemin sınıfı ve tane büyüklüğü ayrımına göre sınıflandırılmış organik olmayan, taneli ve oldukça ince (kilden daha kaba, ancak kumdan daha küçük taneli) bir malzeme.
SİLTTAŞI: Kırıntılı tortul kayak türüdür.
SİRK GÖLÜ: Buzul aşındırması ile oluşmuş çanaklarda suların birikmesi ile oluşan göl.
SİRK: Buz yalağı. Buzulun ilk oluşmaya başladığı yerde oluşan küçük aşınım çukurluğudur.
SİS: Yere değmiş bulunan bir çeşit bulut. Sis ile bulut arasındaki ayrılık şudur Sis yerin yüzüne değer, bulut yukarılarda yüzer. Sis, büyücek damlalı ise doğrudan doğruya ıslatır. Suna ıslatan sis denir. Sisin denizcilikte, yolculuklarda önemli yeri vardır, Sis, bir milimetrenin yüz de biri kadar çapı bulunan son derece ince su damlacıklarından başka bir şey değildir. Bu damlacıklar çok ince, çok yeğni (hafif) olduğu için, düşüşleri de ağır ağır olur. Sisin bu damlacıkları bir parça büyük ise ıslatıcı olur. Eğer damlalar biraz daha büyük ise, bu türlü sisler, çiseleme biçimindeki yağmur yağışına bir geç olur. Koyu sislerde birkaç adım ilerisini görmek bile zorlaşır. Sis, sıcaklık ve nemlilik olaylarıyla ilgili olarak ışıma, hava karışması gibi olaylardan doğar. Oluşları bakımından türlü sisler vardır Şehir sisleri çayır sisleri, vadi sisleri, karma sisler, göl sisleri, dağ sisleri. Sis, böyle yerleri sanki bir kabı dol duran su gibi doldurur. Sisler, saba ha karşı, çoğunca baharda olur. Ha- - ya sıcakça, toprak soğuk olursa ora da sis belirir. Yazın ise, çayırların bulunduğu yerde sisler olur. Dağ sisleri ise, buluttan başka bir şey değildir.
SİSMİK: Depremle ilgili
SİSMİK DALGALAR : Bir deprem veya patlama sonucunda meydana gelen enerjinin yerkabuğu içerisinde farklı nitelik ve hızlarda yayılması ifade eder. Çok yüksek hıza sahip bulunan cisim dalgaları P ve S dalgaları olarak adlandırılır. Sığı derinlikte oluşan ve daha düşük hıza sahip dalgalara ise Yüzey dalgaları denilir. Yapılarda meydana gelen hasarlar ve yıkılmalara genellikle S dalgaları ile Yüzey dalgaları neden olmaktadır.
SİSMOGRAF: Depremin şiddetini ölçen alet. Deprem dalgalarını çizdirmeye yarayan araç. Bu aracın çizdiği çizgilerde sarsıntının bütün incelikleri görül Sismograflar, çok uzaklardaki depremleri de gösterebilir. (Deprem). Sismogram Depremi çizerek gösteren sismograf aracının çizgisi.
SİSMOGRAM: Depremin bir "sismograf" tarafından kaydedilen, yazılı kaydı.
SİSMOLOJİ: Depremleri ve depremlerle ilgili olayları inceleyen bilim dalı.
SİSMOMETRE: Doğal ve suni titreşimler ile depremleri, özel kâğıtlar üzerine veya sayısal ortamda kaydeden cihazlara verilen genel addır. Deprem Kayıtçısı veya Sismograf olarak da ifade edilmektedir.
SOĞUK CEPHE: Soğuk alın. Bu alın, hareket halinde bulunan soğuk bir hava olup, kendisinden daha hafif olan sıcak havanın altına girer, onu yukarı kaldırır. Böylece yükseğe çıkan sıcak hava adiyabatik olarak her 330 metrede ü derece soğur. Genel-olarak sıcak hava nemlidir. Bu yüzden kısa bir süre sonra yoğunlaşır. Sıcak hava alına koşut (paralel) olarak akar. Sıcak hava iki sebepten yukarı yükselir: Alın boyunca yaklaşmanın belirmesi, soğuk havanın hızla itelenmesi. Bu hava, önündeki sıcak havanın hızla itelenmesini doğurur. Sıcak havanın yükselme hızı, alının eğimine bağlıdır. Soğuk alının sıcak havaya doğru böylece sokulmasıyla yağmur bulutları doğar, Su buharı yoğunlaşır, yağış olur. (Alın, Sıcak alın, Cepheler, Front)
SOLA ATILIMLI FAY: Bloklardan birinin hareketi diğerine göre(sabit olana göre)fay düzleminin doğrultusu boyunca sola doğru gerçekleşen fay çeşidi. Doğu Anadolu fay hattı buna örnek olarak verilebilir.
SOLİFLÜKSİYON: Toprağın kütle halinde ve yavaş yavaş yer değiştirmesi.
SONDAJ: Yer altında maden yada su aramak maksadıyla kuyu açma işlemi.
STEP: İlkbahar yağışlarıyla yeşeren, yaz kuraklığı ile sararan kısa boylu otlardır. Bunlara step ya da bozkır denir.
STRATİGRAFİ: Yer kabuğunun kısımları olarak ele alınan tabakalı kayaların formasyonlarından, bileşimlerinden, istiflenmelerinden ve korelasyonlarından söz eden, bir alan veya bölgedeki kayaların nitelik, kalınlık, istiflenme, yaş ve korelasyon yönlerinden ele alan tasvirci jeoloji bölümüdür.
STRATİGRAFİ: Tabaka bilimi.
STRÜKTÜR: Yapı.
SU: Kohezyon kuvvetine sahip renksiz, kokusuz ve tatsız sıvı bir bileşiktir.
SU BÖLÜMÜ ÇİZGİSİ: Akarsu havzasını bir birinden ayıran doğal sınır. Birbirine komşu iki akarsu havzasını birbirinden ayıran sınıra su bölümü çizgisi denir. Bir akarsuyun su top lama alanını komşu akarsuyunkinden ayıran doğal sınır. Bu sınırdan başlayan sular, her iki akarsuda ayrı yönlere doğru akar, iki akarsu arasında bir ara çizgisi durumunda bulunan Su bölümü yer kabartılarının her zaman en yüce yerlerinden geçmez. Çukur düzlüklerden de geçtiği çok olur. Su bölümü, kolay eriyebilen taşların geniş yer tuttuğu bölgelerde, kurak bölgelerde, bataklık yerlerde çoğunca belirsizleşir. Su bölümü çizgisi, uzunca bir süre bu yerde kalmaz. Yer değiştirir. Bunun sebebi akarsuların geri geri aşındırmasıdır.
SU DÜŞEN: Akarsular boyundaki bir eğim kesikliğinde suların düşerek aktığı yerlere verilen ad. Böyle bir düşme yeri küçük, az yüksek olursa, bunlara çağlayan denir. Bu düşüş yeri büyük olursa ve sular yüksek yerlerden düşerse, bun lira da büyük çağlayan, çavlan şarlak gibi adlar verilir.
SU UÇTU: Bakınız çağlayan.
SUBPOLAR: Orta kuşak ile kutup kuşağı arasındaki yerleri belirten sıfat.
SUBTROPİKAL: Tropikal ve orta kuşaklar arasındaki geçiş alanlarını belirten sıfat.
SULAK ALAN: Doymuş toprak koşulları gerektiren bitki örtüsünü ya da su yaşamını besleyecek yeterli yer üstü ya da yer altı sularına sahip, turbalık ve bataklık gibi alanlar; birçok balık ve su kuşu türü için yetişme ortamı sağlayan önemli vahşi yaşam ortamları.
SÜBSİDANS: Üst atmosferde soğuyarak ağırlaşan havanın yeryüzüne inmesi olayıdır. Konveksiyonel hava hareketlerinden yukarıdan aşağıya doğru olandır. Sübsidans gerçekleşen yerde bağıl nem azalır, bulutlar kaybolur, hava kuraklaşır. Kışın gökyüzünün açık, bulutsuz ve çok soğuk olduğu günler iyi birer örnektir.
Ş
ŞARLAK: Bakınız çağlayan
ŞARYAJ: Bindirme. Dağ oluşumu sırasında bir kütlenin başka bir kütle üzerinde sürünmesi. Tektonizma olayları sırasında yaşlı yapıların genç yapılar üzerine bindirmesi olayıdır.
ŞEHİR: Nüfusunun çoğu ticaret, sanayi, hizmet veya yönetimle ilgili işlerle uğraşan, genellikle tarımsal etkinliklerin olmadığı yerleşim alanı, kent, site.
ŞEHİR MERKEZİ: Şehrin en işlek yeri, iç bölümleri.
ŞEHİR NÜFUSU: Türkiye’de nüfusu 10.000’nin üzerinde olan yerleşmeler kent, kentlerde yaşayan nüfusa da kentsel nüfus denir.
ŞELALE: Çağlayan. Akarsuların yüksek bir yerden dökülüp aktıkları yer. Büyük çağlayan anlamına gelir. Dilimizde şelale karşılığı olarak çavlan, çağlak, gürlevik, gürleyik, sudüsen, suuçtu, şarlak ve daha birçok kelimeler vardır. Bunlardan kimisi çağlayan terimi ile bir anlamda, kimisi ise, büyük çağlayan yani şelale anlamındadır.
ŞEV: İnişli yer, bayır. Eğik, meyilli.
ŞEYL: Dünyanın birçok noktasında bulunan, ısıtıldığında yapay petrol ve gaz üretilebilen organik malzeme yönünden zengin tortulu kayalara verilen isimdir. Şeyllerin kalitesi, tonda litre olarak çıkarılan petrol miktarıyla hesaplanır. Petrol miktarı şeyllerde ton başına ortalama 38 litredir.
T
TABAN SUYU: Altta geçirimsiz bir tabaka ile sınırlandırılan, geçirimli tabaka içindeki sulardır. Bu sular genellikle yüzeye yakındır. Marmara Bölgesi’ndeki ovalar, Ege Bölgesi’ndeki çöküntü ovaları, Muş, Erzurum ve Pasinler ovalarındaki yer altı suları bu gruba girer.
TABANLI VADİ: Akarsu, yatağını taban seviyesine yaklaştırınca derine aşınım yavaşlar. Yatak eğiminin azalması akarsuyun menderesler çizerek yanal aşındırma yapmasına neden olur. Yanal aşındırmanın artması ile tabanlı vadiler oluşur.
TARAÇA: Yatağına alüvyonlarını yaymış olan akarsuyun yeniden canlanarak yatağını kazması ve derinleştirmesi sonucunda oluşan basamaklardır. Taban seviyesinin alçalması nedeniyle, tabanlı bir vadide akan akarsuyun aşındırma gücü artar. Yatağını derine doğru kazan akarsu vadi tabanına gömülür. Eski vadi tabanlarının yüksekte kalması ile oluşan basamaklara seki ya da taraça denir.
TARIM: Toprağı işleyerek ekme ve dikme yoluyla çeşitli ürünler elde etme işine tarım denir.
TARIM ARAZİSİ: Toprak, topografya ve iklimsel özellikleri tarımsal üretim için uygun olup, hâlihazırda tarımsal üretim yapılan veya yapılmaya uygun olan veya imar, ihya, ıslah edilerek tarımsal üretim yapılmaya uygun hale dönüştürülebilen arazidir.
TARLA: Tarım coğrafyasında, dar anlamıyla "sürülen, ekilen" toprak.
TAŞ: Yer kabuğunu oluşturan ana malzemeye verilen genel ad. Aynı anlamda, kaya ve kayaç terimleri de kullanılır.
TAŞKIN: Toprağın geçici olarak bir akarsu yada çok miktarda yağmur veya diğer nedenlerle oluşan büyük su kütlelerinin baskınına uğraması.
TATLI SU: Tuzluluğu %0,05'ten az olan sular
TEKTONİK: Yerkabuğunun yapısı ve değişmesine yol açan orojenik, epirojenik, volkanizma ve sismik özelliklerini inceleyen bilim alanıdır.
TEKTONİK HAREKETLER: Yerkabuğunda meydana gelen kırılma, yükselme, alçalma gibi tüm hareketler.
TEKTONİK KIVRIMLAR: Tabakalı kayaçlarda tektonik kuvvetlerin etkisiyle oluşan dalga şeklindeki
deformasyonlara kıvrım, bu olaya da kıvrımlanma adı verilir.
TEKTONİK YAPI: Kabuk duyarsızlığıdır. Yer kabuğundaki bir yapı unsurunun çökelme dönemleri sırasındaki yapısal hareket tarzıdır.
TEKTONİZMA: Kabuk duyarsızlığıdır. Yer kabuğundaki bir yapı unsurunun çökelme dönemleri sırasındaki yapısal hareket tarzıdır.
TEPE: Bir doruk noktası ve onu çevreleyen yamaçlardan oluşmaktadır. Çevresine göre yükseltisi 500’nin altında olan küçük kabartılar.
TEPELİK: Tepesi çok olan (yer)
TERS FAY: Fay düzlemi eğimli olan ve bu düzlem üzerindeki bloğu yukarı doğru hareket etmiş olan faylara normal fay denir.
TERSİYER: Yer yuvarlağının gelişme tarihinde, Üçüncü Çağı karşılayan Neozoik oluşuk grubu.
TOPOGRAFİK: Topoğrafyaya ait olan.
TOPOGRAFYA: Bir kara parçasının doğal engebe ve özelliklerini kâğıt üzerinde çizgilerle gösterme işi.
TOPRAK: Başka yerlerden taşınıp biriktirilen ya da yerli kayaların fiziksel, kimyasal ve dirimsel yollarla dağılıp çözülmeleriyle oluşan, türleri, kalınlığı, sürekliliği ve tarım bakımından değerleriyle ayrımlı yüzeysel örtü.
TOPRAK AKMASI: Daha çok eksen ucu bölgesinde görülen, dipteki donmuş toprakların kayganlaşmış yüzü üzerindeki çözülmüş taş ve toprak örtüsünün, kendine özgü biçimler oluşturarak aşağılara doğru yer değiştirmesi.
TOPRAK KAYMASI: Yerçekimi etkisiyle, kaya ya da toprağın yavaş yavaş yada yüksek bir hızla aşağı doğru hareketi.
TOPTAN YÜKSELME(EPİROJENEZ): Kara oluşumu hareketlerinin genel adı. Karaların toptan alçalması ya da yükselmesi olayına epirojenez denir. Bu hareketler sırasında yeryüzünde geniş kubbeleşmeler ile yayvan büyük çukurlaşmalar olur. Orojenik hareketlerin tersine epirojenik hareketlerde tabakaların duruşunda bozulma söz konusu değildir. Dikey yönlü hareketler sırasındaki yükselmelerle jeoantiklinaller, çukurlaşmalar sırasında ise okyanus çanakları, yani jeosenklinaller oluşur. Kıt’a oluşum hareketi yerkabuğunu oluşturan levhaların yatay duruşları bozulmadan dikey istikamette yer değiştirmesi olayı.
TORTUL: Değişik materyallerin parçalarının zaman içinde üstüste birikimiyle oluşmuş kompozit maddedir. Çökelme sonucu oluşmuşlardır. Bu kayaçlar büyük bir çeşitlilik gösterirler. Kireçtaşı, traverten, çakmaktaşı, tuz, kömür, breş, konglomera, kum ve çakıl gibi.
TORTULLANMA: Deniz, göl, akarsu, ya da karalarda katı, taş özdeklerin çökeltilmesi olayı.
TORTUNUN ÇÖKMESİ: Akan suyun enerjisinin çökelmemiş tortunun yükünü kaldıramaması durumunda, materyalin, su sütunundan akıntı yatağına çökelmesi.
TRANSGRESYON: Denizin karaya doğru ilerlemesi.
TRAVERTEN: Kireç taşının su içerisinde çözüldük ten sonra tekrar çökelmesi ile ortaya çıkan çeşitli şekiller. Kimyasal tortul taşlar. Genellikle sıcak su kaynaklarının yakınında ve kalsiyum karbonatlı suların yayılarak aktığı alanlarda, kirecin çökelmesi ile oluşan basamaklardır. En güzel örnekleri Denizli-Pamukkale’dedir.
TROPİKAL HAVA: Ekvator ve çevresinden kaynaklanan sıcak karakterli hava kütlesi.
TURİSTİK: Turizm ve turistle ilgili
TURİZM: insanların gezmek, görmek, eğlenmek, dinlenmek vb. gidilen yerde en az bir gece konaklamak şartıyla yaptığı gezi faaliyetlerinin hepsine turizm denir.
TSUNAMİ: Merkez üssü, yani ocağı deniz dibinin altında olan depremler, deniz depremi diye tanımlanırlar. Gerek bu depremler ve gerekse de deniz altı yanardağ püskürmeleri, şiddetli deprem dalgaları oluşmasına yol açar. Bu iki faktör, durgun günlerde bile, dev dalgalar biçiminde dalgalanmalar meydana getirir. Dalgaların yüksekliği, zaman zaman 20-30 m’yi bulur. Kıyıdaki körfezleri dolduran ve alçak kıyılarda kaya içlerine doğru hücum eden su kütleleri kıyılara yakın yerleşmelerde büyük can ve mal kayıplarına sebebiyet verebilirler. Özellikler Güneydoğu Asya kıyılarında sık rastlanır.
TUZLA: Deniz, tuzlu göl ya da kaynak sularını tava denilen havuzlarda buharlaştırarak tuz elde edilen yer. Kısaca tuz elde edilen yer.
TÜF: Volkan püskürmesi esnasında çıkan volkan küllerinden oluşan ince taneli kaya.
TÜRKİYE’DE YAĞIŞ DEĞİŞKENLİĞİ: Sahel’de ve Subtropikal kuşak yağışlarında 1960’lı yıllarda başlayan ani azalma, 1970’li yıllarla birlikte Doğu Akdeniz havzasında ve Türkiye’de de etkili olmaya başlamıştır. Yağışlardaki önemli azalma eğilimleri ve kuraklık olayları, kış mevsiminde daha belirgin olarak ortaya çıktı. 1970’li yılların başı ile 1990’lı yılların başı arasındaki kurak koşullardan en fazla, Ege, Akdeniz, Marmara ve Güneydoğu Anadolu bölgelerinin etkilendiği gözlendi. Kış mevsimindeki yağış değişiklikleri dikkate alındığında, kuraklık olaylarının en şiddetli ve geniş yayılışlı olanlarının, 1971-1974 dönemi ile 1983, 1984, 1989, 1990, 1996 ve 2001 yıllarında oluştuğu görülür. Bu yıllarda oluşan uzun süreli ortalamanın çok altındaki yağış koşullarına bağlı meteorolojik kuraklıkların bir sonucu olarak, su açığı ve su sıkıntısı, yalnız tarım ve enerji üretimi açısından değil, sulamayı, içme suyunu, öteki hidrolojik sistemleri ve etkinlikleri içeren su kaynakları yönetimi açısından da kritik bir noktaya ulaştı. Kasım 2001’den 2004 ilkbaharına kadar olan dönemde ise, yağışlar Türkiye’nin önemli bir bölümünde genel olarak uzun süreli ortalamanın üzerinde gerçekleşti.
U Ü
UÇAN SU: Bakınız şelale
ULAŞIM: 1.Bir nesneyi veya bir kişiyi bulunduğu yerden farklı bir yere aktarmadır.(tr.wikipedia.org/wiki/Ulaşım) 2. Köyler, şehirler, ülkeler arasında bir yerden bir yere gidiş geliş, münakale, muvasala, temas
ULTRABAZİK: Kayacın kimyasal bileşimine ait SiO2 içeriği % 45’ten az olan kayaçlar için kullanılan terim. Bazı meteorlarda varlığı gözlemlenen bu magmatik kayaç, bünyesinde kuars ve feldispat ihtiva etmez; esas unsuru Fe-Mg silikatlarla metal oksitleri-sülfürleri-nabit metalleri teker teker veya her üçü birden bulunur.
UVALA: Genişleyip, derinleşen dolinlerin birleşmesiyle oluşan, dolinlerden daha büyük çukurluklardır. Uvaların düzensiz şekle sahip olması ve tabanlarındaki erimeden geriye kalan kalker çıkıntıları dolinlerden kolayca ayırt edilmesini sağlar.
UZAY: Uzay ya da fezâ, Dünya’nın atmosferi dışında ve diğer gök cisimleri arasında yer alan, gök cisimleri hariç, evrenin geri kalan kısmındaki sonsuz olduğu düşünülen boşluğa verilen isimdir. Ortalama sıcaklığı -270 °C, mutlak sıfır noktası ise -273 santigrat derecedir. Atmosfer ile uzay arasında kesin bir sınır bulunmamaktadır, fakat Dünya’nın atmosferi yukarı doğru çıkıldıkça incelmektedir. Uzayda tahminen milyarlarca galaksi bulunmaktadır. Bu tahmini galaksilerin içinde tahminen milyonlarca sistemler, gezegenler ve astroitler bulunmaktadır.
ÜLKE: Bir devletin egemenlik sahası a) Kara egemenlik alanı: Devletin egemenliği altında bulunan topraklar. Uluslararası antlaşmalarla belirlenmiş kara sınırları vardır. b) Deniz egemenlik sahası: Kara suları sınırları içinde kalan sular, yeraltı ve su bileşimi kaynaklarıyla birlikte kara ülkesinin devamıdır. c) Hava egemenlik sahası: Devletin kara ve denizleri üzerine denk gelen atmosfer katlarıyla onun üzerinde saha, o devletin egemenlik alanı kabul edilir.
V
VADİ TABANI: Akarsu yatağı kenarlarında, alüvyonlarla kaplı, geniş ya da dar düzlükler.
VADİ: Akarsuyun içinde aktığı, kaynaktan ağıza doğru sürekli inişi bulunan, uzun çukurluklardır.
VALLAKİEN: Toptan yükselme hareketi dikey yükselme hareketlerinin jeomorfolojik kanıtıdır.
VEJETASYON: Bir bölgedeki bitki topluluğunun meydana getirdiği örtü. Orman, bozkır, çayırlık birer bitki örtüsüdür.
VOLKAN: Yer yuvarlağı içindeki kızgın ergimiş ve katı maddelerin yeryüzüne çıktığı yer. Yanardağ. Yanardağlardan püsküren maddelerin birikmesiyle çeşitli yüzey şekilleri (koniler, lav akıntıları, lav platolar vb.) oluşur.
VOLKAN BOMBOLARI: Volkan bacasından atılan lav parçalarının havada dönerek soğuması ile oluşur.
VOLKAN KONİSİ: Lav, kül, volkan bombası gibi volkanik maddelerin üst üste yığılması ile oluşan koni biçimli yükseltiye volkan konisi, koni üzerinde oluşan çukurluğa krater denir.
VOLKANİK: 1. Volkanla ilgili: Volkanik kaya. 2. Volkan özelliği taşıyan: Volkanik kaya. 3. İçinde volkan bulunan:
VOLKANİZMA: Magmanın yeryüzüne eriyik, katı, sıvı ve gaz halinde çıkması olayı. Yerin derinliklerinde bulunan magmanın patlama ve püskürme biçiminde yeryüzüne çıkmasına volkanizma denir. Volkanik hareketler sırasında çıkan maddeler bir baca etrafında yığılarak yükselir ve volkanik dağlar oluşur. Sıcak ve plastik kıvamda olan magmanın gaz, sıvı ve katı maddeler halinde yeryüzüne çıkması veya yer kabuğuna doğru sokulması.
Y
YAĞIŞ: Havadaki nemin doyma noktasını aşıp, su damlacıkları, buz kristalleri veya buz parçacıkları şeklinde yoğunlaşmasına yağış denir.
YAĞIŞ REJİMİ: Bir bölgeye düşen yağış miktarının yıl içindeki dağılımı.
YAĞMUR: Yeryüzünde en çok görülen bir yağış çeşidi. Bulutların su damlacıkları birbirine bilişerek havanın dayanmasını yenecek kadar büyüyünce düşmeye başlar, böylece yağmur belirmiş olur. Yağmur damlaları, 0,55 mm. İriliğinde olur. Bir damlanın ağırlığı bir gramın üçte biri, dörtte biri kadar olur. Arasıra yağmur tanelerinin 78 mm. çapında irileştiği de olur. Yağmur damlaları, bundan da iri olursa o durumu ile kalmaz düşerken dağılır. Yağmurlar, havadaki tozlan da içerilerine aldıkları için, havayı temizlerler.
YAMAÇ: Yeryüzündeki eğimli yüzeylerdir. Bir akarsuyun yatağının her iki yakasında türlü eğimlerle uzanan yükseklikler. Buna vadi yamacı denir. Dağların, tepelerin, bayırların da yamaçları vardır. Bunlara Dağ yamacı, tepe yamacı denir. Yamaç biçimleri aşınmaya ve taşların Özelliğine bağlıdır.
YAPAY LİMAN: Yapay liman, gemi, tekne vs. gibi deniz araçlarının park yeri, gemilerin kargolarını boşaltıp yüklediği ticaret merkezi, vinç barındıran ve genellikle gümrük de bulunduran tesislerdir. Ekonomik olarak gelişmiş yerlerde kuruludur. Liman trafiğinde akaryakıt, özellikle petrol trafiği büyük yer tutar. Genel liman ve özel liman olarak ikiye ayrılır. Genel limanlar her tür yük trafiğine açıktır. Özel limanlar belirli maddelere özgüdür. Yapı olarak ise limanlar doğal koylarda veya dalgakıranla korunan kıyılardakiler, akarsu ve göl limanlarıdır. Türlere göre yükleme boşaltma tesisleri de değişiklik gösterir.
YAPI: Kayaçların ve onların oluşturdukları katmanlarında yerkabuğu içindeki düzeni, durumu.
YAPI PLARFORMU: Yatay yapıyı oluşturan yer şekillerinden biridir. Kornişleri meydana getiren sert tabakaların her biri, üzerlerinde yer alan yamaçların işlenmesinde yerel ve geçici taban seviyesi rolünü oynar. Yamaçların gerilemesi sırasında sert tabakaların üstlerinde yer alan yumuşak tabakalar zamanla aşınırlar. Böylece sert tabakalar yüzeye çıkar ve geniş düzlükler meydana getirir. Bu düzlüklerin her birine sert tabaka yüzeylerine ya da yapıya bağlı olarak oluştukları için yapı platformu adı verilir. Yapı platformları bu özellikleriyle aşınım yüzeylerinden ayrılırlar.
YARIKURAK BÖLGE: Çöllerden daha fazla yağış alan, ancak nemli bölgelere göre daha az yağış alan genellikle bozkırların yaygın olarak görüldüğü alanlar.
YARIMADA: Üç tarafı sularla çevrili denize doğru sokulmuş kara parçası. Kara gövdesinden denize doğru türlü biçimlerde uzanan kara uzantısı, (Uzantı, Kara uzantıları). Yarımadaların karaya bitişme yerlerine kıstak denir. Bu bitişme, çeşitli şekillerde olur. Anadolu, büyük bir yarımadadır. Avrupa'nın yarımadaları çoktur.
YARINTI: Dikçe yamaçlara dilik dilik bir görünüş veren yivler'den her biri. Yarıntılar, türlü büyüklükte , olur Birkaç metre boyunda olanlar, dan yüzlerce metre uzunluğa kadar ' çeşitli boydan olanları vardır. Yarıntılar uzun birer çukurluktur. Bu çu ' kurluk kertik biçimindedir. Yarıntı ; nın yamaçları dik, eğimi çoktur. Selinti sularının yamaçlarda açtığı, selcik yarıntıları bir yarıntı çeşididir.
YARMA VADİ (Boğaz):Akarsuyun, iki düzlük arasında bulunan sert kütleyi derinlemesine aşındırması sonucunda oluşur. Vadi yamaçları dik, tabanı dardır. Akarsuyun yukarı bölümlerinde görülür.
YASTIK LAV: Denizaltı ve göl içi yanardağ püskürmelerinde oluşan Özel dokulu bir püskürük taş.
YATAK: Akarsuların meydana getirdiği, yıl içinde ya sürekli, ya da geçici olarak suların aktığı yor. Buna yerine göre dere yatağı, ırmak yatağı, sel yatağı, akarsu yatağı da denir. Böylece yatak, bölgenin yağışlarına göre, kimi zaman kuru kalabilir.Yatak dümdüz değildir. Kimi yerinde oyuklar, kimi yerinde de kum, çakıl yığıntıları bulunur, (Akarsu. Vadi, Kesim)
YATAY ATILIMLI FAY: Kırığın iki tarafındaki blokların, yatay doğrultuda yer değiştirmesiyle oluşan fay.
YATAY FAY: Kırılan bloklar yatay olarak hareket ederler. Bu tip faylarda hareket fay düzlemi doğrultusunda olduğundan bu tip faylara doğrultu atımlı faylarda denir. En etkili depremleri oluşturur.
YATIK YAMAÇLI VADİ: Yatık Yamaçlı Vadi, akarsuların orta ve aşağı çığırlarında görülen yana aşındırmanın fazla olduğu ve yamaçların yatıklaştığı vadilerdir.
YAYLA: Yaz aylarında hayvan otlatmak veya tarımsal faaliyette bulunmak amacıyla gidilen geçici yerleşmelerdir. Yaylalar dinlenmek amacıyla gidilen yazlık sayfiye yerleri de olabilir.
YAYLACIK: Yayla adı verilen yerlere sıcak aylarda geçici olarak göçme olayı. Bu göçmelerden, yaylacılık gidiş gelişleri doğmuştur. Yaylacılık terimi ile Batıda kullanılan, transhumans sözü birbirini her zaman tam olarak tutmamakta, aşağı yukarı yak(aştırma bir karşılığını vermektedir. Çünkü transhumans, daha çok, sürülerin otlaktan otlağa dönemli olarak yer değiştirmesidir. Yaylacılık içinde İse, yaylada ve aşağıda geçen zamanlar, bir bütün olarak bu türlü ekonomik yaşayış ta anlaşılır. Yerine göre, yaylada iki, ya da birkaç ay kaldıktan, böylece davarlar gevrek otları yiyip serin, soğuk suları içtikten, arı havada gezdikten sonra, kısın barınacakları yerlere Kışlak) gelinen yoldan dönülür. Bu dönüş sırasında davar sürüleri daha aşağılarda, ovada bir iki hafta ekinleri biçilen tarlalarda sap kalıntılarını, başak döküntülerini yer, tarlalara bu sırada gübresini bırakarak, gelecek yıl toprağın verimli olmasına yardım eder ki, böyle yerlere de güzlek, güzle denir. Baharda yeniden yaylaya çıkılmak üzere kış aylan, kışlaklarda geçirilir. Bu sırada davarlar, ağıllarda inlerde barındırılır, (Yayla, Yaylacı, Dağ göçebeliği).
YAZ: Kuzey Yarımyuvarında yılın 21 haziranla 23 eylül günleri arasında kalan bölümünü kapsayan iki ana mevsimden biri. Haziran, temmuz, ağustos aylarını içine alan zaman aralığı. Yazın sıcak, kışın soğuk geçmektedir. Karasallık derecesi de sahillerden iç kesimlere doğru gidildikçe artmaktadır.
YER HAREKETİ: Bakınız deprem
YER SARSINTISI: Bakınız deprem
YER ŞEKİLLERİ: Yeryüzünün kabarıklık, çukurluk biçiminde ve çok çeşitli büyüklükteki biçimleri. Dağ, bir yerşeklidir. Tepe, çanak, ova, doruk, boyun, birer yerşeklidir. Denizden yüksekliğine, bulunduğu yerdeki başka kabartı ve çukur yerle ilgisine göre türlü yerşekilleri vardır. Yerşekillerinin her birinin yapısı ayrı olduğu gibi, bunları oluşturan güçler ve olaylar da ayrı ayrıdır. Dış görünüşleri bakımından birbirine çok benzeyen yerşekilleri, gerçekte birbirinden ayrı olaylarla doğmuştur. Sözgelişi düden, obruk, buzyalağı, devkazanı, yamkcukur birer çukur şekildir. Fakat bunların herbiri ayrı ayrı olaylardan doğmuştur. Yerşekillerinin kimisi büyük şekillerdir Ova, dağ, yayla gibi. Kimisi ise, küçük şekillerdir Yarıntı, oyuk, çanak, tepe, basamak gibi. Ana çizgileriyle yeryüzündeki, bütün şekilleri yani yerşekillerini iki bölümde toplamak mümkündür Çukur şekiller, yarıntı, vadi, oyuk, çanak. İn, ova, teknedir. Kabarık şekiller, basamak, tepe, dağdır.
YERALTI SUYU: Yeraltındaki taşlar, tabakalar içinde bulunan sular. Bu sular, çoğunca yerin üstünden dibe sızmış bulunan sulardır. Bu sular, su dolaşımına katılmıştır. Yeraltı suları, ya kum çakıl gibi dağınık taş parçalan arasında birikerek o yeri doyurur, ya da kayaların içinde ve çatlaklarında yer tutar. Ovaların, geniş vadi tabanlarının altındaki alüvyonlar içindeki yeraltı suyuna taban suyu ya da kuyu yatağı denir. Yeraltı suları bir başka şekilde de kayaların ince çatlaklarında, oyuklarında bulunur.
YERALTI SU SEVİYESİ: Yeraltısuyu seviyesi veya yeraltısu tablası iki zon arasında atmosfer basıncı ile su basıncının eşit olduğu yüzeye denilmektedir Yeryüzündeki su boşluklardan yeraltına doğru süzülerek öncelikle "vadoz zon" adı verilen bölgeye ulaşır. Vadoz zon (doymamış zon) gözenekleri sıvı fazdaki su ve gaz tarafından doldurulmuş olan yeraltı birimidir. Vadoz zonun altında gözenekleri tamamen yeraltı suyu ile doldurulmuş olan doygunluk zonu bulunmaktadır.. Vadoz zonda atmosfer basıncı suyun basıncından azdır. Doygunluk zonunda ise yeraltısuyunun basıncı atmosfer basıncından fazladırhttp://tr.wikipedia.org/wiki/Yeralt%C4%B1_suyu_seviyesi
YERALTI: Yerin yüzeyi altındaki bölümü
YERBİLİM: Jeoloji
YERKABUĞU: Yer yuvarlağını çepçevre kuşatan taştan bir küre. Geniş okyanuslar yer kabuğunun çukurluklarıdır. Karalar bu kabuğun deniz üstünde bulunan bölümleridir. Yerkabuğunun çok derinlikleri, deprem dalgaları ve başka yollarla incelenmeye çalışılmıştır. Derinlere inildikçe yoğunluk, sıcaklık artmaktadır. Yerkabuğu 60 120 km. kadar derinliklere uzanan kattır. Bu katla silisyum ile alüminyum çok yer tuttuğu için sial denir. Burası yer katlarının en yeğnisi (hafif olanı)’dir.
YERLEŞME: İnsanın çalıştığı ve barındığı yeri İçine alan yöre. Yerleşmenin türlü genişlikte anlamları vardır. Ana çizgileriyle yerleşme, ya kır yerleşmesi ya da şehir yerleşmesi biçiminde olur. Yerleşmeler çok çeşitli yönlerden göz önüne alınabilir.
YERLEŞİM: Bakınız yerleşme
YERLEŞİM BİRİMİ: Şehrin toplumsal yaşama uygun, kitlelerin yaşaması için elverişli bölgesi.
YERLEŞİM COĞRAFYASI: Yerleşik, Yerleştirmek, Yerleşme bilgisi.
YERLEŞİM MERKEZİ: İl, ilçe, köy gibi halkın bir arada yaşadığı yerler, yerleşim alanı, meskûn mahal.
YERÜSTÜ: Yerin yüzeyi üstündeki bölümü.
YERYÜZÜ: Yerkabuğunun yüzeyi, taşküre.
YERYÜZÜ ŞEKİLLERİ: Yerşekli
YIĞIN: Kütle.
YIKINTI: Duvarların yarılması, binaların bazı kısımlarının yıkılması ve derzlerle ayrılmış kısımlarının bağlantısını kaybetmesiyle tanımlanır.
YILDIRIM: Bulutlarla yeryüzü arasında oluşan elektrik boşalması.
YILLIK YAĞIŞ: Toplam yağıştır. Yani tüm yağış türlerinden elde edilen toplam su miktarının ifadesidir.
YOL: Bir yere gitmek için üzerinden veya içinden geçilen yer. Demiryolu, karayolu, denizyolu, havayolu.
YÖN: Anayönler, Arayönler.
YÖRE: Bölüm içerisinde farklı özelliklere sahip, bölümden daha küçük birimlerdir. Iğdır Yöresi, Göller Yöresi, Menteşe Yöresi gibi
YUKARI ÇIĞIR: Bir akarsu yatağının kaynak bölgesine komşu kesimi.
YÜKSEK BASINÇ: Bulunduğu bölgenin, diğer bölgelere oranla yatay ve dikey koşullardan etkilenerek daha serin olmasıyla oluşan basınç alanıdır. Bu alan hava akımları merkezden dışarı doğru taşınır. Sistem adeta o bölgeye çöreklenmiş gibi havayı aşağıya doğru bastırır. Yüksek basınç etkisindeyken oluşan puslu, hareketsiz ve kirli hava sebebide bundandır.
YÜKSEK BASINÇ BÖLGESİ: Çevresine göre daha yüksek bir basınç değeri gösteren, buradan yanlara doğru basıncın azaldığı bölge.
YÜKSEKLİK: Ağır bir gaz olan su buharı, yerçekiminin etkisiyle fazla yükselemez. Yoğunlaşma sonucu yağış tekraryeryüzüne düşer. Yükseldikçe hava soğuyacağından havanın su buharı taşıma kapasitesi dolayısıyla buharlaşma azalır.
YÜKSELTİ: Rakım. Bir yerin deniz yüzünden olan yüksekliği, (Yükseklik, Salt yükseklik. Bağıl yükseklik
YÜZEY DALGASI: Depremin yeryüzünde yayılan uzun L dalgaları.
YÜZEY ŞEKİLLERİ: Yeryüzünde iç ve dış kuvvetler sonucu oluşmuş olan bütün şekiller. Karaların üzerinde görülen şekillerin tümü. Dağlar, ovalar, platolar, vadiler, havzalar, küçük ya da büyük çukurlar, sekiler gibi çok değişik boyuttaki şekillerin tümü yüzey şekilleri kapsamına girer.
YÜZÖLÇÜMÜ: 1. Bir yerin veya bir şeyin yüzeyini ölçme, mesaha. 2. Bu ölçme sonunda ortaya çıkan miktar, mesaha. Siyasi coğrafyada bir yerin alanını belirten terim.
Z
ZEMİN: Yeryüzünün yüzeyi. Okyanusların tabanı. Bir yapı temellerinin oturtulduğu yer. Yatay katmanların altındaki(tortul katmanlar) yerli kaya.
ZİRAAT: Tarım
ZİRVE: Doruk.
ZOOCOĞRAFYA: Hayvan dağılışını inceleyen bilim dalı. Hayvan coğrafyası.
AĞIR HASARLI DEPREM: Duvarlarda büyük çatlakların meydana gelmesi ve bacaların yıkılmasıyla tanımlanır.
AĞIZ: 1. Bir akarsuyun göle ya da denize döküldüğü yer.2. Magma, volkanik gazlar ya da buharın yüzeye çıktığı yeryüzündeki açıklık.
AKARSU: Belirli bir yatak içinde sürekli veya en az bir mevsim boyunca akan sudur.
AKARSU AĞI: En küçük dereden ana ırmağa değin, bir akarsuyun beslenme teknesi içinde tüm kollarıyla birlikte oluşturduğu suyolu örgüsü.
AKARSU AKIM: Akarsuyun herhangi bir kesitinden birim zamanda geçen su miktarına (m3) akım veya debi denir.
AKARSU ÇIĞIRI: Akarsuyun kaynağı ile denize döküldüğü ağız kısmı arasında kalan bölüm. Yukarı, orta ve aşağı çığır olmak üzere üç bölüme ayrılır.
AKARSU REJİMİ: Akarsuyun akımının yıl içerisinde gösterdiği değişmelere rejim ya da akım düzeni denir. Akarsu rejimini belirleyen temel etken havzanın yağış rejimidir. Yağışların az, sıcaklık ve buharlaşmanın fazla olduğu dönemlerde akarsu akımı düşer. Yağışların fazla olduğu ve kar erimelerinin görüldüğü dönemlerde akım yükselir.
AKINTI: Bir cismin akar şekilde yer değiştirmesi. Sözgelişi denizlerde olan deniz akıntısı, göllerdeki akıntılar, hava akıntısı gibi. Bu olayları inceleyen birde akıntı bilgisi vardır.
AKIŞ: Yerçekimi ve eğim etkisiyle suların yeryüzü ya da yeraltındaki devinimi…
AKİFER: İçinde suyun birikip akabildiği geçirgen kayaç bölümü.
ALAN: Alan, bir yüzeyin kapladığı yer miktarını ölçen bir büyüklüktür. SI birim sisteminde temel alan birimi m²’dir.
ALÇAK BASINÇ BÖLGESİ: Üzerindeki hava basıncı çevresine göre daha düşük ve genellikle 1010 milibardan az olan bölge.
ALETSEL DEPREM: Sarsıntı ancak yüksek binaların üst katlarında bulunan az sayıda hassas insan tarafından hissedilebilir. Mikrosismik sarsıntılar olan bu titreimleri aletler kaydeder. Bu nedenle bunlara aletsel depremler de denilmektedir.
ALETSEL MAGNİTÜD: Standart bir sismografla kaydedilen deprem hareketinin maksimum genlik ve periyod değeri ve alet kalibrasyon fonksiyonlarının kullanılması ile yapılan hesaplamalar sonucunda elde edilmektedir. Aletsel magnitüd değeri, gerek hacim dalgaları ve gerekse yüzey dalgalarından hesaplanılmaktadır. Genel olarak, hacim dalgalarından hesaplanan magnitüdler (m), ile yüzey dalgalarından hesaplanan mağnitüdler de (M) ile gösterilmektedir. Her iki magnitüd değerini birbirine dönüştürecek bazı bağıntılar mevcuttur.
ALKALİ MADDE: Çoğunlukla potasyum, kalsiyum ve sodyum karbonattan oluşan bileşik.
ALLOKTON Jeolojik geçmişinde bugün bulunduğu yerden başka bir yerde oluşmuş ancak daha sonra gelişen jeolojik süreçler sonucunda ise farklı bir yere taşınmış kayaç veya kayaç topluluğudur.
ALPİN: Alp dağlarına veya dağların yüksek kesimlerine ait olan orman-ağaç yetişme sınırının üstü.
ALP OROJENEZİ: 3. Jeolojik Zamanın ortalarında meydana gelen dağ oluşum hareketleri.
ALÜVYAL: Akarsuların geçtiği yerlerde aşındırdıkları irili ufaklı çakıl, kum, mil ve topraktan oluşan malzemeleri eğimin azaldığı yerlerde biriktirmesi sonucunda oluşan alüvyonların üzerindeki kısma alüvyal denir.
ALÜVYAL TOPRAK: Taşınmış topraklar grubundandır. Akarsuların geçtiği yerlerde aşındırdıkları malzemeleri eğimin azaldığı yerlerde biriktirmesi sonucunda oluşan topraklardır.
ALÜVYON: Akarsular tarafından taşınarak belli yerlerde birikmiş olan (çakıl, kum, kil, mil) materyallerdir.
AMFİBOLİT: Genelde hornblend ve plajiyoklazlardan oluşan amfibolit fasiyesini simgeleyen kayaç türüdür. Hornblend yanında az oranda tremolit veya aktinolit bulunabilir.
ANDEZİT: Eflatun, mor, pembemsi renkli dış püskürük bir taştır. Ankara taşı da denir. Dağıldığında killi topraklar oluşur.
ANTİKLİNAL: Yerkabuğunun çukur alanlarında biriken tortulların levhaların birbirine doğru hareket etmesi ile kıvrılıp yükselmesi sonucunda oluşmuş alanlardır. Yani kıvrımlı yapıların yüksekte kalan bölümüdür. Senklinal ise bunun tam tersi olarak alçakta kalan kısımdır.
ANTREPO: Ticari malların belli bir süre için korunduğu yer, depo.
ARAZİ: Kara üzerinde hem özel yüzey şekline sahip yüzey (tortul arazi, karstik arazi, volkanik arazi gibi) hem de kullanma amacına göre belirtilen toprak parçası (tarım arazisi, orman arazisi gibi).
ART BÖLGE (Hinterlant) : Art bölge. Bir limanı ithalat ve ihracat etkinlikleri bakımından besleyen, ona çeşitli ulaşım yolları ile bağlı, dar veya geniş bölge.
ASILI VADİ: Buzul aşındırmasına uğrayan sahalarda, ana vadinin buzulla fazla aşınması sonucu, ana vadiye açılan tali vadilerin yüksekte kalması veya dikey faylanmanın olduğu sahalarda yükselen blok üzerinde kalan vadilere denir.
ASİT: Su da iyonlaştığında hidrojen iyonu veren madde. Başka bir maddeden – Elektron alan bileşik. Su da ki hidrojen iyonu konsantrasyonunun artmasına neden olan maddedir.
ASİT TORTULLANMASI: Normal düzeylerden daha fazla asidite taşıyan yağışla toprak veya yüzey sularında pH azalması ve asitleşmesi.
AŞINDIRMA: Yeryüzünün aşınması, alçalması, düzleşmesine sebep olan bütün dış kuvvetlerin işlemesine verilen ad. Türlü yollarla ufalanmış taşların bulundukları yerden alınarak aşağılara sürüklenmesi, süpürtmesi yüzünden yer kabartıları yüksekliklerini gittikçe kaybeder, arazi yassılır, düzleşir, yer yer dolgular olur.
AŞINMA: Kara yüzeyinin, yağmur, dalga, akarsu ve buz etkisiyle yavaşça yok olması.
AŞINIM YÜZEYİ: Belli jeolojik devirlerde, belli seviyeye göre arazinin aşınması ile oluşan düz alanlardır.
AŞIT: Dağ geçidi.
ATMOSFER:. Dünyayı çepeçevre saran ve içinde çeşitli gazların bulunduğu tabakaya atmosfer denir. Yeryüzünden çeşitli etkilerle çıkan gazlar yerçekimiyle Dünyanın çevresinde tutularak gaz tabakası olan Atmosferi oluşturur.
AZONAL TOPRAK: İklimin etkisi ile oluşmayan ve katları olmayan toprak. Alüvyal toprak gibi.
B
BAHAR: ilki ve sonu olan bir mevsim çeşididir.
BAHÇE: Sebze yetiştirilen yer, bostan.
BARAJ: Suyun doğal akışına engel oluşturarak bir nehrin ya da akarsuyun akış yönünü denetlemeye yönelik duvar, kıyı ya da başka tür bir yapı.
BASINÇ: Yüksek basınç alanlarında alçalıcı hava hareketi buharlaşmayı engeller. Çünkü alçalan havanın yoğunluğunun artması su buharının yükselmesini önler. Alçak basınç alanlarında ise yükselen havanın yoğunluğu daha az olacağı için buharlaşma daha kolaydır.
BASINÇ DALGASI: Bakınız P dalgası.
BAŞKENT: Bir devletin yönetim merkezi olan şehir, devlet merkezi, başşehir, hükûmet merkezi.
BATAKLIK: üstüne basıldığında ya da bir ağırlık geldiğinde içine batabilen, rutubetli ve çamurlaşmış toprak alanlara denir. Bataklığın çevresinde kil vb. su geçirmez katmanlar bulunur. Genellikle bataklıklar sıtma vb. hastalık kaynağıdır. Yerel yönetimler bu nedenle bataklıkları kurutma çalışmaları yaparlar.
BATI : Batı, günbatısı ya da eski dilde garp, coğrafyada yön bildiren dört ana sözcükten biridir. 4 ana yönden biri olan batı, Doğu'nun karşıtıdır. Güneşin battığı yön olmasına atfen "batmak" eyleminin kökünden türetilmiştir. Batı-doğu arasındaki düz bir çizgi; kuzey-güney doğrultusundaki çizgiyi dik keser. Coğrafya kurallarına göre, coğrafi haritalarda batı yönü daima sol yandadır.
BAZALT: Koyu gri ve siyah renklerde olan dış püskürük bir taştır. Mineralleri ince taneli olduğu için ancak mikroskopla görülebilir. Bazalt demir içerir. Bu nedenle ağır bir taştır.
BAZALTİK: Bazalt özelliğine sahip olan.
BAZALT ÖRTÜSÜ: Çoğunlukla birkaç, yüz metre kalınlıkta ve binlerce kilometre kare alanları örten lav akıntıları.
BAZANİT: Miner. Plajioklaz, ogit, olivin ve bir feldispatımsıdan oluşan, silisçe çok fakir alkali bazalt.
BAZİK LAV: SİO2 oranı < % 33 ise lav bazik karakterli ve akıcıdır. Patlamasız, sakin bir püskürme ile oluşur.
BAZİK MAĞMA: Bazlar yönünden zengin olan magma. Böyle magmalar çoğunlukla magmanın derin kısımlarından gelir.
BELDE: Şehir.
BEŞERİ COĞRAFYA: İnsanın yerleşmiş bulunduğu yerle ilgisini, bu yerin insan eliyle değiştirilmiş, işe yarar duruma getirilmiş olmasını, bunlarla ilgili türlü olayları inceleyen coğrafya kolu. Doğal coğrafya olayı (yaşam bölgesinin yeri, denize bağlantısı, yeryüzü şekilleri, iklimi, bitki örtüsü, akarsuları, gölleri yeraltı suları, madenleri.. ), beşeri coğrafya için temel olurlar.
BİRİKİNTİ: Öğelerinin boyutları ne olursa olsun, karalar üzerindeki eğimsiz yerlerde, çanak biçimli çukurlarda, sığ deniz ve göl diplerinde yığılan özdekler.
BİRİKİNTİ KONİSİ: Dağ yamaçlarından düzlüğe inen akarsular, taşıdıkları materyalleri eğimin azaldığı yerlerde yarım koni şeklinde biriktirirler. Bu şekillere birikinti konisi denir.
BİRİKİNTİ YELPAZESİ: Akarsuların taşıdıkları maddeler ince ise, geniş bir alana yelpaze gibi yayılırlar. Bunlara da birikinti yelpazesi denir.
BİRİKME: Denizlerin, akarsuların ya da buzulların, çamur, kum ya da çakılları, kumsal gibi maddeler meydana gelecek şekilde birikmesi süreci.
BİRİNCİL DALGA: Bakınız P dalgası
BİTKİ ÖRTÜSÜ: Bir bölgedeki bitki topluluğunun meydana getirdiği örtüdür. Orman, bozkır, çayırlık birer bitki örtüsüdür. Anadolu’nun bitki örtüsü yer yer çeşitli özellikler gösterir. Deniz kıyıları boyunca uzanan dağlarda ormanlar çok yer tutar, İç Anadolu’nun kurak bölgelerinde ise bozkırlar uzanır.
BOĞAZ: Dar, dik yamaçlı vadi veya iki denizi birbirine bağlayan suyolu. Birbirine çok yaklaşan kara parçalarının denizlerle ayrıldığı yer; dağlık sahalarda akarsularca açılmış dar ve dik yamaçlı vadi.
BOYLAM: Dünya üzerindeki herhangi bir noktanın başlangıç meridyenine olan uzaklığının açısal değeridir.
BOYUNA DALGA: Bakınız P dalgası
BOZKIR: İlkbahar yağışlarıyla yeşeren, yaz kuraklığı ile sararan kısa boylu otlardır. Bunlara step ya da bozkır denir.
BÖLGE: Sınırları, yönetimsel ya da ekonomik birliğe, toprak, iklim ve bitki özelliklerinin benzerliğine ya da üzerinde yaşayan insanların aynı soydan gelmiş olmalarına göre belirlenen toprak parçası, mıntıka.
BÖLÜM: Bir bütünü oluşturan parçalardan her biri, coğrafi bölüm. Genel özellikler bakımından bölgeye benzeyen ancak bazı özellikleri ile bölümden ayrılan bölge içindeki alanlar.
BULUT: Havadaki su buharının yükseklerde yoğunlaşmasından dolayı çok küçük su damlacıkları kümesidir.
BURUN: Özellikle yüksek ve dağlık kıyılarda karaların denize uzanmış bölümü. Kıyıların uzanışında ileri doğru çıkıntı yapmış, çoğunca yüksekçe yer. Burunlar, dağların, ya da onların bir bölümünün, kıyı uzanışına dikçe giden uçlarıdır. Dağlık kıyılarda burunlar çoktur.
BUZUL: Soğuk iklim koşulları altından uzun süre yerden kalan kar örtüsünün donarak buza dönüşümü ile oluşmuş sert ve kalın kristalleşmiş buz tabakasıdır.
BUZUL TAŞ (Moren):Buzulların sürükleyip yığdığı taş parçaları.
BUZUL TEKNESİ: Buzul Çağı'nda dünya genelinde meydana gelen 4-5 °C sıcaklık düşmesine bağlı olarak Kuzey Yarım Küre'nin kuzey kesiminde buzullaşma artmış, Amerika kıtasında Göller Bölgesine, Avrupa'da Alp dağlarının eteklerine kadar olan kesimler buzullarla kaplanmıştır. Orta kuşakta ise dağların yüksek kesimlerinde buzul oluşumu meydana gelmiştir. Zamanla iklimin yumuşaması ve buzulların harekete geçmesi, sıcak dönemlerde ise eriyerek yükseklere çekilmeleri, soğuk dönemlerde ise aşağılara, vadilere dek inmeleri sırasında yaptıkları bu hareketler vadilerin zımpara taşı gibi örselenip şekillenmesine yol açmıştır. Vadiler zamanla aşınarak tekne şeklini alınca ortaya buzul vadileri çıkmıştır. Kısaca yüksek dağlardaki buzulların eriyerek hareket etmesiyle, buzulların dağları aşındırması sonucu oluşan vadi tipine denmektedir.
BUZUL VADİSİ: Buzulun içinde hareket ettiği, enine kesiti U şeklinde olan akarsu vadisinden daha büyük aşınım şeklidir. Dağ yamaçlarında oluşur. Sürekli iniş göstermeyen buzul vadilerinin boyu akarsu vadilerine göre daha kısadır.
BÜNYESEL DALGA: Bakınız cisim dalgaları.
C-Ç
CANLILAR COĞRAFYASI: Canlıların yeryüzü olaylarıyla ilgilerini inceleyen bilim. Dilimize biyocoğrafya adiyle de geçmiş bulunan bu coğrafya kolunda bitki, hayvan, insan birer konu olarak yer alır. Ancak, insan ayrıca beşeri coğrafyanın konusu olduğundan canlılar coğrafyasında bitkilerle hayvanların yeryüzündeki dağılışı, topluluklar meydana getirmiş olmaları belirtilir, bunların nedenleri incelenir. Bununla ilgili olarak canlılar coğrafyasının iki büyük kolu vardır Bitki coğrafyası, hayvan coğrafyası.
Canlıların en geniş yaşam alanına "Doğa" denir.
CEPHE: Farklı karakterdeki hava kütlelerinin karşılaştığı alan.
CİSİM DALGALARI: Yer yüzeyine yakın hareket eden yüzey dalgalarının tersine yerin içinden hareket eden bir sismik dalgadır. Bu dalgalar P (Primer) ve S (Sekonder) dalgalarıdır. Dalgaların her bir tipi farklı şekillerle yeri farklı sarsar.
COĞRAFİ: Coğrafya bakımından, “coğrafya yönünden” anlamına gelen bir kelime.
COĞRAFİ BÖLGE: Taşıdığı belirli Coğrafi özellikleri ile çevresinden ayrılan, kendi içinde benzerlik gösteren en geniş coğrafi birimdir. Coğrafi bölgelerin sınırları belirlenirken doğal koşullar, sosyal ve ekonomik özellikler temel alınır.
COĞRAFİ KONUM: Yeryüzündeki herhangi bir alanın bulunduğu yere, o alanın coğrafi konumu denir. Coğrafi konum, matematik konum ve özel konum olarak iki şekilde ifade edilir.
COĞRAFİ KOORDİNAT: Dünya üzerindeki herhangi bir nokta veya alanın bulunduğu yeri belirten enlem ve boylam değerine o yerin “coğrafi koordinatları” denir.
COĞRAFİK YER: Taşıdığı belirli Coğrafi özellikleri ile çevresinden ayrılan, kendi içinde benzerlik gösteren en geniş coğrafi birimdir. Coğrafi bölgelerin sınırları belirlenirken doğal koşullar, sosyal ve ekonomik özellikler temel alınır.
COĞRAFYA: Yeryüzünün doğal ve beşeri görünümünü araştıran inceleyen ve açıklayan bilim. Ne, nerede, neden ve nasıl sorularını cevaplayan coğrafya, doğal ve kültürel çevrenin değişimini, yerelden küresele kadar farklı ölçeklerde araştıran, analiz eden ve haritalayan bir bilimdir. Coğrafyacılar hem doğal çevrenin hem de sosyal ve kültürel çevrenin özelliklerini zaman ve mekan içerisinde değişimini ve etkileşimini ortaya koymaya çalışırlar.
ÇAĞLAK: Şelale, çağlayan.
ÇAĞLAYAN: Akarsuyun çok yüksek olmayan bir yerden dökülerek aktığı yer. Küçük bir akarsuyun, çok yüksek olmayan bir yerden dökülüp aktığı yer. Çağlayanların büyüğü olduğu gibi çok küçükleri de vardır. Pek büyük çağlayanlar, çavlan, büyük çağlayan gibi adlarla anılır. Çağlayan, güzel görünüşünden başka, su gücü elde edilebilen bir yer olarak değer taşır.
ÇAKIL: Akarsular boyunda, deniz, göl kıyılarındaki yuvarlak taş parçaları. Çakılın irilik derecesi, 2-70 mm çap olarak göz önüne alınır. Başka bir deyişle, çapı 2 mm den büyük olan yuvarlaklaşmış taş parçalarına çakıl denir. Buna göre ince çakıl, iri çakıl, çok iri çakıl vardır. Çoğunlukla, akarsu boyundaki çakıllar toparlak, deniz kıyısındaki çakıllar yassı olur. Bu biçim ayrılığı, her iki gücün taş parçalarını işleyiş ayrılığından doğar. Akarsular, döndüre döndüre topaklaştırır, deniz kıyılarında ise taş parçaları ileri sürülüp geri çekilerek yassı yuvarlak bir biçim alır.
ÇALI: Odunlaşmış ince gövdeli, çoğunlukla birden çok gövdeli, yapraklı, yerine göre dikenli bitkidir. Çalının özelliği, ya belli bir ana gövdenin bulunmayışı, ya da toprak yüzünün hemen üstünde ince dallara ayrılışıdır. Çalıların çok çeşitli görünüşleri vardır. Dallı çalılar, değnek demeti biçiminde çalılar, halı gibi yayılmış çalılar, yastık gibi çalılar bunlardandır. Ayrıca, boylarına göre de çalılar ayırt edilmek istenmiştir. Bir metreden büyük alanlarına iri çalı, küçük alanına ufak çalı, yarım metreden küçük olanlarına bodur çalı denilmiştir. Ayrıca süs çalıları, çit çalıları vardır.
ÇAMUR: Su ile karıştıktan sonra içine batılır, bulaşır bir durum almış bulunan toprak. Kuru iken toz, toprak durumunda olan kır, tarla, ya da sokak, yağmurdan sonra çamur ile örtülür. Çamurlu sokaklardan geçmek zor olur. Denizlerin dibinde de renk renk çamurlar birikmiştir Bütün çamurlar, sudan uzaklaştıktan, kuruduktan sonra yavaş yavaş katılaşır, daha sonra da taşlaşmaya doğru giderler. Çirkef, Çirkef çamur, balçık.
ÇARPIK YAPILAŞMA: Şehirlerin herhangi bir denetim gücü olmadan ve plansız olarak rastgele ve her türlü planlamadan uzak bir biçimde büyümesidir. Herhangi bir estetik kaygı gözetilmeden, insanların doğal ihtiyaçları dikkate alınmadan ve mevcut tarihi dokunun korunması düşünülmeden gerçekleşen bu kentleşme türü mevcut yerleşim birimlerinin tarihsel, kültürel ve doğal kaynaklarının tahrip olmasına veya yol açmasına sebebiyet vermektedir.
ÇATLAK: Kaya tabakaların her iki yanındaki bölümlerinden yerinden kımıldama, aşağı, yukarı yer değiştirme olamamış bulunan yarılma yeri. Taş ocaklarında kayalık yerlerde çatlaklar çok görülür.
ÇAVLAN: Akarsular boyundaki çağlayanların büyüklerine verilen ad. Büyük çağlayan. Çay
ÇAY: Irmaktan küçük dereden büyük olan akarsu. Ancak, dere ile çay, Irmak ile çay arasındaki sınırı çizmek, kimi zaman ve kimi yerde güç olur.
ÇAYIR: 1- Özellikle ılıman kuşakta yaygın olan, bozkırlara göre daha nemcil, yeşilliği daha sürekli ve kimi kez ağaçla karışık otsu bitkisel örtü ve bu örtünün oluşturduğu doğal bölge. 2- Tarım bakımından, çayır ve benzeri ot bitkilerinin yetiştiği, biçildiği bir çeşit otluk, Çayırın otlaktan ayrılığı, çayır bitkilerinin çok yer tutması bunların biçilebilme değeri göstermesidir. Çayır, yetiştiği yerin iklim özelliklerine, yerin bakıma göre yılda bir, ya da iki defa biçilir. Ot verimi, iklim ve toprak şartlarından başka, bitki çeşitlerine, bakıma, ot elde etme yollarına bağlıdır. 3- Bitki coğrafyası bakımından çayır, hep yeşil duran, yumuşak otları çok bulunan, ara yerde çalılara da rastlanan bir bitki topluluğudur Böyle yerler en yaygın olarak kutupların ağaç yetişmeyen bölgelerinde ve yüksek dağlarda bulunur. 4- Genelde düzlük arazilerde ve taban suyu yakın bulunduğu yerlerde kendiliğinden gelişen veya yetiştirilen, otları sık ve boylu yem bitkilerinden meydana gelen, bu nedenle biçilmeye uygun otlak arazi. 5- Üzerinde gür ot biten düz ve nemli yer
ÇAYIRLIK: Çayırı çok olan yer
ÇEKİRDEK: Dünya'nın yoğunluk ve ağırlık bakımından en ağır elementlerin bulunduğu bölümüdür. Dünya’nın en iç bölümünü oluşturan çekirdeğin, 5120-2890 km’ler arasındaki kısmına dış çekirdek, 6371-5150 km’ler arasındaki kısmına iç çekirdek denir. İç çekirdekte bulunan demir-nikel karışımı çok yüksek basınç ve sıcaklık etkisiyle kristal haldedir. Dış çekirdekte ise bu karışım ergimiş haldedir.
ÇELTİK: Kabuğu soyulmamış pirinç. Pirinç yetiştirilen sulak tarla. Kuzey Anadolu’nun türlü yerlerinde çeltiklere çok rastlanır. Çeltiklerde çalışanlar, diz- boyu suya girmek zorunda kalır.
ÇEVRE: İçinde yaşanılan ortam. Canlı ve cansız varlıklardan oluşur. İnsanlar tarafından bozulmadığı zaman doğal bir denge halindedir ve kendi kendini yeniler.
ÇIĞ: Yüksek dağların dik yamaçlarının bir yerinden koparak yuvarlanmaya başlayan, yuvarlandıkça da büyüyen kar yığını. Bu kar yığınları çabucak yamaç aşağı iner, önüne geleni siler süpürür. Çığ düşerken yer değiştiren kar yığınları, çok büyük olur. Küçük çığ sırasında en az birkaç yüz metre küp kar yuvarlanır. Daha büyüklerinde 5- 15 bin metre küp, çok büyüklerinde ise 100 bin m den de çok kar yuvarlanır. Kuzey Anadolu ile Doğu Anadolu dağlarında çığlar çok olur. Çığ, korkulan bir olaydır.
ÇIĞIR: Bir akarsuyun kaynağından başlayarak döküldüğü yere kadar izlediği alan. Kaynak kısmına yukarı, beslenme kesimine orta, denize veya göle döküldüğü kısma yakın kesime de aşağı çığır denir.
ÇIĞ OLUĞU: Çığların her yıl belirdiği, kar yığınlarının gürültülerle yamaç aşağı indiği yerlere denir. Çığ olukları kar içinde açılmış, düz uzanışlı, dar, derin oluklardır.
ÇİSE: Çisentide denir. Çok ince damlacıklardan oluşan, şiddeti çok az olan yağmur(yağmur damlalarının çapı 0.5 ila 4 mm, çisede 0.1mm ila 0.5 mm kadardır).
ÇOK HAFİF DEPREM: Sarsıntılar yapıların en üst katlarında, dinlenme bulunan az kişi tarafından hissedilir.
ÇÖKELTME: Elektrik alan etkimesi ya da ısısal değişme sonucunda, parçacıkların içinde asılı bulundukları gaz akıntısından ayrılması işlemi.
ÇÖKME: Deniz yüzüne göre yerkabuğunun bir bölümünün seviye değişikliğine uğraması, çökmesi. Kırılma ya da yaylanma bu olaya sebep olabilir.
ÇÖKÜNTÜ: Yerkabuğunun bir bölümünün, bulunduğu yerden daha aşağıya doğru alçalması. Çökme
ÇÖL: Yıllık ortalama yağış miktarının çok az olduğu(100-200 mm’den az) günlük sıcaklık genliğinin fazla olduğu, bitki örtüsü yönünden son derece zayıf, kurak sahalardır.
ÇÖL İKLİMİ: 1.Yıllık yağış oranının çok düşük, gece ile gündüz arasındaki ısı farkının fazla olduğu iklim.
2.Daha çok dönenceler arası kuşakla, ılıman kuşağın geniş ve deniz etkilerine kapalı bölgelerinde görülen ve başlıca iklimsel niteliği yıllık yağış tutarlarının aşırı azlığı ve kararsızlığı ile sıcaklık ayrımlarının yüksekliği olan iklim türü.
ÇÖRT: Çakmaktaşının daha çabuk kırılan beyaz, sarı, gri veya kahverenginde olabilen katışık cinsi. Buna boynuztaşı da denir.
ÇUKUR: Çevresine göre aşağı çökmüş olan yer.
ÇUKURLUK: Yerkabuğunun, yeryüzünün kabarık yerlerine göre alçak, çukur olan yerlerine verilen ad.
D
DAĞ: Çevresine göre çok yüksek olan yeryüzü şekli. Her yüksek yeryüzü şekli dağ değildir. “Tepe” ismi verilen yeryüzü şekliyle dağ arasındaki fark, kapladığı sahanın büyüklüğü ile yüksekliğidir. Dağlar tepelere göre daha geniş saha kaplar ve yükseklikleri tepelerden çok fazladır. Tabanının genişliği ve yüksekliğinin çok fazla olmasına rağmen tepesi düz olan yerler dağ niteliği taşımaz. Böyle yüksekliklere “yayla” adı verilir. Bir yükseltinin (engebenin) dağ olabilmesi için, tabanının geniş ve yüksekliğinin fazla olmasının yanında tabanı üzerine oturtulmuş bir koni şeklinde tepesinin çok dar bir yüzeye sâhip olması gerekir. Dağlar tek tek engebeler hâlinde olabildikleri gibi yanyana sıralanmış şekilde de bulunurlar. Birbirinin devamı şeklinde uzanan dağlara “sıradağlar” denir. Dağların çok olduğu, sarp ve dik yamaçların sık sık rastlandığı, aralarında yüksek yaylaların bulunduğu geniş bölgelere “dağlık bölge” ismi verilir. Dağların deniz seviyesinden olan yüksekliklerine “dağın mutlak (salt) yüksekliği”, eteklerinden itibaren doruğa kadar olan yüksekliklerine ise “dağın nisbî (bağıl) yüksekliği” denir.
DAĞLIK: Birçok dağın bulunduğu, dağlarla kaplı (bölge).
DALGA: Su kütlesinin, ardışık yükselme ve alçalması biçiminde beliren salınım hareketidir.
DALGAKIRAN: Limandaki gemilerin dalgalardan korunması için denizde yapılmış kalın, uzun duvarlar biçiminde set.
DEBİ: Akarsuyun herhangi bir kesitinden birim zamanda geçen su miktarına (m3) akım veya debi denir.
DEFORMASYON: Biçimi bozulma, biçimsizleşme. Şeklini bozma.
DEĞİRMEN: En çok tahılın öğütüldüğü, buğday, arpa, mısır gibi tahıl çeşitlerinin un haline getirildiği yer.
DENİZ: Okyanusların kıta içlerine doğru uzanan kollarına deniz denir. Denizler okyanuslarla bağlantılarına göre ikiye ayrılır.
DENİZ ALTI: Deniz yüzeyinin alt kısmı.
DENİZ KABARMASI: Daha çok anadeniz kıyılarında, ayın o kıyının öğlen çemberi üzerinden geçtiği sırada, deniz düzeyinde başlayan ve kıyıya doğru bir akıntı oluşturan yükselme.
DENİZ KIYISI: Denizlerin karalarla olan sınırı.
DENİZ SEVİYESİ: Kara ile denizin birleştiği ve yüksekliğin sıfır olarak kabul edildiği nokta.
DENİZYOLU: İnsan ve yük taşıma da denizi kullanarak yapılan ulaşım biçimi.
DEPREM: Yer kabuğu içinde birikmiş olan potansiyel enerjinin fay hatları gibi jeolojik kırıklar üzerinden dalgalar şeklinde dışarı atılması olayına deprem denir.
DEPREM BÖLGESİ: Deprem görülen ve görülebilecek alanlar. Sık sık deprem meydana gelen alanlar. Depremlerin sık sık belirdiği, yerin çok oynadığı, yıkılmaların olduğu bölge.
DEPREM BULUTLARI: Depremden önce belirdiği iddia edilen bulutlardır.
DEPREM DALGALARI: Titreşim hareketi ile ortama aktarılan enerjiyi bir yerden başka bir yere ileten şekil değişikliğine denir.
DEPREM DALGASI: Deniz dibi depremleriyle oluşan, önce dipten deniz yüzüne ulaştıktan sonra, çevresine doğru hızla yayılan, kıyılarda büyük dokuncalara yol açan ve rüzgâr dalgalarına göre kimi özellikler taşıyan bir dalga türü.
DEPREM GÖÇÜ(SİSMİK GÖÇ): Sismik verinin işlenmesiyle elde edilen sismik kesitin (yalancı yer altı kesitinin) yorumlanması önemlidir. Sismik kesit, yer ve zamanın fonksiyonudur ve olaylar (yani yer altındaki tabakalar, tabakaların derinlikleri, kalınlıkları) gerçek yerlerinde (değerlerinde) değildir. Sismik kesitten yer modeline (yani yer ve derinlik fonksiyonu ile tanımlanan gerçek yer altı kesitine) geçmek için yorum yapılmalıdır. Sismik kesitin yorumunun yapılabilmesi, olayların gerçek derinlik ve yerlerine taşınabilmesi, amacıyla yapılan sismikteki veri - işlem aşamalarından biri migrasyon, yani sismik göç işlemidir.
DEPREM IŞIKLARI: Henüz açıklanamamış çarpıcı bir doğa olayıdır. Atmosferin farklı yüksekliklerinde gözlemlenen, çeşitli renkler, farklı şekiller ve zaman zaman doğrusal hareketler sergileyen ışıklardır. Tektonik gerilimin yüksek olduğu bölgelerde daha sık görülmektedir veya en azından bu yönde bir yakıştırma vardır. Adının uyandırdığı izlenime rağmen depremlerle herhangi bir ilişkisi kanıtlanmış değildir.
DEPREM ŞİDDETİ: Depremlerin insanlar, çevre, yapılar ve doğa üzerinde meydana getirdiği etkiler, hasarlar veya değişimlerin gözleme dayalı derecelendirilmesidir. Depremin şiddeti tek bir yapı veya yapı gurubu üzerindeki etkiyi değil, bir yerleşmedeki farklı yapı türlerinde meydan gelen toplam hasarları göstermektedir.
DEPREM ÜST MERKEZİ: Bakınız episantr.
DEPREMİN DIŞ MERKEZİ: Bakınız episantr.
DEPRESYON: Çökme sonucu oluşan ve en az iki kenarında yüksek alanların bulunduğu çukur alan. Latince depressio çöküntüye uğrama, çöken yer, çökme kelimesinden yapılmış bir terim. Depresyonun başlıca iki ayrı anlamı vardır. Yeryüzünün çökmüş çukur yerleri ile ilgili anlamı, dilimizde çöküntü alanı terimiyle karşılanır. Havanın alçak basıncı ile ilgili anlamı, dilimizde döngü ile karşılanır.
DERE: Boyu, beslenme teknesi ve aşırı taşkın dışında taşıdığı su niceliği ile en küçük akarsu.
DERE YATAKLARI: Derenin aktığı yola verilen isimdir.
DESTİNASYON: Varılacak olan yer.
DİABAZ: OLERİT olarak da bilinir ince ile orta irilikte taneli, koyu griden siyaha kadar değişen renklerde bulunan, volkanik derinlik kayacı Çok sert ve dayanıklı olduğundan çoğunlukla yol yapımında kullanılır. Yaygın olmamakla birlikte, heykel yapımında siyah taş olarak da kullanılan diyabazın ticari adı siyah granittir.
DİK: Çok eğimli yerlere verilen ad. Dik bir bayır, dik bir dağ yamacı, dik yokuş gibi.Sarp.
DİLATASYON: Genişleme.
DİSKORDANS: Bir tabaka sisteminin diğer tabaka üzerinde uyumsuz olarak oturduğu yüzey. Tabakaların uyumsuzluğu dağ oluşumu hareketi ile tabakaların kıvrılması ile oluşmaktadır. Diskordanslar, farklı jeolojik dönemlerin birbirlerinden ayırt edilmesine yardımcı olmaktadır.
DOĞA: Doğa; kendini sürekli olarak yenileyen ve değiştiren, canlı ve cansız maddelerden oluşan varlıkların hepsini kapsar. İnsani faktörler etkin değildir. Madde ve enerji unsurlarından oluştuğu kabul edilir. İnsan etkinliğinin dışında kendi kendini sürekli olarak yeniden yaratan ve değiştiren güç; canlı ve cansız maddelerden oluşan varlığın tümünü ifade eder. Bazen sadece; insan eliyle büyük değişikliğe uğramamış doğal güzelliklerini koruyan, genellikle kent dışı kesimi anlatmakta kullanılır.
DOĞAL ÇEVRE: İnsanların sürekli yaşadıkları, insanların diğer canlılarla karşılıklı olarak etkileşim içinde bulundukları, dağlar, ovalar, çayırlar, ormanlar, göller, denizler, ırmakların bulunduğu çevreye doğal çevre denilmektedir. Ekosistem ‘de, bir alandaki canlı organizmalar ve cansız varlıkların hepsinin birden oluşturduğu sistemdir. Doğal çevre ekosistemin temel bileşenlerinden biridir.
DOĞAL KAYNAK: 1.Çevrede doğal olarak gerçekleşen su, hava ve gaz gibi kaynaklar.2. Oluşumunda insan emeği olmayan, işlendiğinde kazanç sağlayan kaynak. Yeraltı ve yer üstü olmak üzere ikiye ayrılır.
DOĞAL LİMAN: Doğal limanlar, nehir ağızlarında biriken çökeltilerin doğal bir set oluşturmasıyla meydana gelen göl görünümlü doğal oluşumlardır. Liman denizde (akarsuların denizde oluşturdukları doğal set) ya da ırmak içlerinde (iki büyük ırmağın birleşme noktalarında) oluşabilir.
DOĞAL ORTAM: İnsan elinin değmediği saha. Yeryüzünde insan elinin değmediği alan. Böyle alanlarda, iklim, arazi şekli, toprak şartlarına göre canlılar (bitki ve hayvan) alana yerleşmekte ve bir denge kurmaktadır.
DOĞU: Doğu ya gündoğusu ya da eski dilde şark, Güneşin sabah doğduğu yön. Ayrıca Doğu sözcüğü Uzak Doğu ve Orta Doğu ülkelerinin tamamına verilen isimdir. Türkiye'de ise genel anlamda Sivas ilinden sınıra kadar olan bölgeye doğu adı verilir.
DOLGU: Set erozyonunu önlemek için düzensiz biçimde bir araya konmuş kırık kaya, taş ya da betondan yapılma duvar.
DOLGU TABAKA: Set erozyonunu önlemek için düzensiz biçimde bir araya konmuş kırık kaya, taşlardan oluşmuş katman.
DOLİN: Kireçtaşından oluşan sahalarda erime suretiyle oluşmuş, huni ve tava şeklinde birkaç metre derinlikte, birkaç metre veya birkaç 10 metre boyundaki çukur sahalardır.
DÖRDÜNCÜ ZAMAN (Kuaterner): Günümüzden 2 milyon yıl önce başladığı ve hala sürdüğü varsayılan jeolojik zamandır. Zamanın önemli olayları: İklimde büyük değişikliklerin ve dört buzul döneminin (Günz, Mindel, Riss, Würm) yaşanması. İnsanın ortaya çıkışı. Dördüncü zamanı karakterize eden canlılar mamut ve insandır.
DRENAJ: Suyun akması, suyun vadiler ve kanallar aracılığıyla bulunduğu alandan akması.
DURGUN SU: Gelgit olan sularda iki periyot arasındaki akıntının tamamen durduğu devreye denir.
DUYULMAYAN DEPREM: Titreşimler insanlar tarafından hissedilmeyip, yalnız sismograflarca kaydedilirler
DÜNYA HARİTASI: Bütün yeryüzünü bir arada olarak bir düzlem üzerinde gösteren harita. Bunu yapabilmek için türlü harita izdüşümü yollarına başvurulmuştur. Harita, Harita izdüşümü.
DÜNYA: Güneş Sistemi'nin 9 gezegeninden biridir ve Güneş'e olan uzaklığı bakımından 3. Sırada bulunur.
DÜŞEY ATILIMLI FAY: Fay düzleminin iki yanındaki blokların birbirine göre fay düzleminin eğimi boyunca hareketine bağlı olarak meydana gelen faylardır. Eğer fay düzlemi alçalan blok tarafına doğru ise buna düşey atımlı normal fay, yükselen blok tarafına doğruysa buna ters fay ismi verilir.
DÜŞÜK SICAKLIK: Normalin altında olan sıcaklıktır.
DÜZLÜK: Deniz yüzünden herhangi bir yükseklikteki az eğimli, yassı, yayvan uzanışlı yerler. Düzlükler içinde ovalar, yazılar, dölekler, yassı tepelikler, alçak basamaklar bulunabilir. Kimi yerde geniş düzlükler ortasında bir dağın bulunduğu da olur. Bütün bunlarla birlikte, düz yerler o derece geniş yer tutmuştur ki, bu kabartılar böyle bir bölgenin “düzlük” oluşunu bozmaz. Uzun yayla böyle bir düzlüktür. Düzlükler, yerleşme ile yol geçirme, tarım yerleri olma bakımından insan için çok önemlidir. Ova, Yayla, Yazı, Dölek, Çukur ova, Yüksek ova, Çukur el, Yüksek el, Düzlük yapı
E
EFÜZİT: Lavların pasif bir şekilde çıkmasıdır. Genellikle büyük hacimli ve bazaltiktir. Efüzif volkanizmada patlama söz konusu değildir, lav akıntısı şeklinde görülür. Bazaltik olduğu için oluşan şekiller fazla dik olmayıp geniş alanlar kapsar.
EĞİM: İki nokta arasındaki yatay mesafenin, yükselti farkına oranı. Belirli bir yatay uzaklıkta bulunan iki nokta arasındaki yükseklik ayrılığı Bu değer, en çok, belirli bir uzaklıktaki yükseklik farkı ile ifade edilir Sözgelişi, 100 metrede 2 metrelik yükseklik farkı için % 2 yüzde iki denir. 1.000 metrede 20 metrelik yükseklik farkı için % binde yirmi denir. İniş, Aklan
EKOLOJİ: Cansız doğal çevre ile bu çevre içinde yaşamlarını sürdüren canlılar arasındaki ilişkileri ve etkileşimleri inceleyen bilim dalına ekoloji adı verilir.
EKOLOJİK: Ekolojiyle ilgili olan.
EKONOMİK COĞRAFYA: Ekonomik olayların yeryüzünde, bir ülke de, bir bölgede dağılışını, bunlarla öteki coğrafya olaylarının karşılıklı ilgisini araştıran bir coğrafya kolu. Ekonomik coğrafyada, bir yerde oturan insanların meydana getirdiği işler, yaşadığı yerden faydalanma şekilleri, doğal yöreyi işlenmiş yöre durumuna getirme şekilleri ve dereceleri incelenir.
EKOSİSTEM: Yaşama birliği. Birbiriyle ilişki canlı ve cansız ögelerden oluşan ve ögeler arasında madde ve enerji dolaşımı ile kendisini besleyebilen ve yenileyebilen işlevsel mekan bilimidir.
EKSPLOZİF: Magmanın patlamalı ve proklastik madde yönünden zengin olan aktivesidir. Büyük hacimli silisli ve felsik volkanların tamamına yakını eksploziftir.
EKVATORAL ALAN: Ekvator çevresinde bulunan yerler Ekvator.
EKVATORAL İKLİM: Ekvator çevresinde, 0° - 10° Kuzey ve Güney enlemleri arasında görülür. Ekvatoral iklim, Amazon ve Kongo havzalarının büyük bir kesiminde, Gine Körfezi kıyılarına yakın bölgelerde, Filipinler, Endonezya ve Malezya'nın büyük bir bölümünde etkili olmaktadır. Yıllık ortalama sıcaklık 25°C dolayındadır. Yıllık ve günlük sıcaklık farkı 2 - 3°C’yi geçmez. Yıllık yağış miktarı 2000 mm den fazladır. Her mevsim yağışlı olmakla birlikte, ekinoks tarihlerinde yağış maksimum düzeye erişir. Ekvatoral bölgede yükselim (konveksiyonel) yağışlar görülür.Bitki örtüsü oldukça gür ve geniş yapraklı ormanlardır.
ELEKTRİK BULUTLARI: Bulutlardaki yükler hava akımı yardımıyla oluşmaktadır. Sıcak ve soğuk havanın yer değiştirmesi sonucunda oluşan hava akımı bulutlardaki su damlacıklarını harekete geçirir. Hareket halindeki su damlacıkları, birbirleriyle sürtünmek suretiyle yüklü hale gelirler. Bulutlardaki hava akımları su damlacıklarının dağılmasına ve tekrar birleşmesine sebep olurlar. Yapılan laboratuvar çalışmalarında dağılan su damlacıklarından küçük damlacıkların negatif, büyük damlacıkların ise pozitif olarak yüklendiği gözlenmiştir. Bu bilgilere göre büyük su damlacıkları yani pozitif yüklü damlacıklar bulutun alt kademelerinde ve rüzgar hızının büyük olduğu bölümlerde olmalılar. Küçük negatif yüklü su damlacıkları ise rüzgar tarafından itilmeli ve bulutun daha yukarı kısımlarından dağılmalılar.
ENDEMİK BİTKİ: Doğal olarak belli bir bölge veya yere özgü bitki. Geçmişte daha geniş alanlarla yayıldığı halde, ya iklim değişmeleri, ya da antropojen nedenlerle, bugün dar bir sahada görülen bir bitki soyu ya da bir sahada yeni yeni ortaya çıkan bitki türleri. Bunun, endemizm diye tanımlandığı da olur. Endemik bitkiler bir sahada olup dünyanın başka bir yerinde görülemez.
ENİNE DALGALAR: Bakınız S dalgası
ENLEM: Dünya üzerindeki herhangi bir nokta ile ekvator arasındaki yayın açı cinsinden değeri. Ekvatordan uzaklaştıkça bu açı büyür; kutup noktasında 90° olur.
EOSEN: 3. jeolojik zamanın, 2. alt devridir. ilkel primatların iyice yayıldığı dönemdir. 54-38 milyon yıl önceki zaman aralığını kapsar. Senozoik çağdaki Palaeojen dönemin ikinci bölümüdür. Eosen, Paleosen bölümün sonundan Oligosen bölümün başına uzanır. Eosenin başlangıcı ilk modern memelilerin ortaya çıkması ile tanımlıdır. Eosenin sonu ise Büyük Kopukluk (Fr.Grande Coupure) olarak adlandırılan büyük bir yok olum olayı olarak tanımlanmıştır (bu olay Sibirya'ya ve günümüz Chesapeake Körfezine çarpmış bir veya birkaç büyük göktaşı ile ilişkili olabilir). Diğer jeolojik devirler gibi Eosenini başı ve sonunu belirleyen katmanlar iyi tanımlıdır ama tam tarihleri belirsizdir.
EPİROJENİK HAREKET: Bir kütlenin bir bütün halinde yükselme veya alçalma hareketi.
EPİSANTR: Odak noktasına en yakın yer üzerindeki noktadır. Burası aynı zamanda depremin en çok hasar yaptığı veya en fazla hissedildiği noktadır. Aslında bu bir noktadan ziyade bir alandır. Şiddetten bahsedilir. Buradaki şiddet o depremde kaydedilmiş en büyük şiddettir. Üst merkez bölgesinden uzaklaştıkça depremin şiddeti azalır. Kabaca her bir 20-30 km uzaklaştıkça depremin şiddetinin 1 derece azaldığı kabul edilir. Depremin şiddeti bir ölçüde de süresine bağlıdır. Depremler genellikle 10-15 saniyeden başlayarak, 1-2 dakikaya kadar uzayabilir. Depremim süresi uzadıkça daha şiddetli olduğu kabul edilebilir. Ayrıca derin depremlerin şiddeti, sığ depremlere göre daha az olur.
EROZYON: Toprak örtüsünün, akarsuların, rüzgarların ve buzulların etkisiyle süpürülmesine erozyon denir.
ERÜPSİYON: Volkan sahalarında magmadan gelen gaz, taneli ve akıcı olan maddelerin yeryüzüne yayılması, püskürmesi.
EŞ DEPREM EĞRİLERİ: Bakınız izoseist.
EŞİK: Karalar üzerinde ya da deniz diplerinde birbirine komşu iki çukurluğu ayıran, üzeri çok kez düz, tümsek biçimli kabartılar.
F
FALEZ (Yalıyar):Dalgalar aşındırma yaparken önce çarptıkları kıyı boyunca bir çentik açar. Buna dalga oyuğu denir. Dalga oyukları derinleştikçe üzerindeki kütleler kopar ve düşer. Böylece kıyı boyunca diklikler oluşur. Bu dikliklere falez ya da yalıyar adı verilir. Türkiye’de, Karadeniz ve Akdeniz kıyılarında güzel falez örnekleri görülmektedir.
FASİYES: Genellikle tortullaşmanın, çökelmenin meydana geldiği ortam. Kara fasiyesi, deniz fasiyesi gibi.
FAY: Yerkabuğunda depremler sonucunda ortaya çıkan kırık. Fay, ayrı zamanlarda sıkışıp sertleşmiş katmanların dikey doğrultuda yer değiştirirken kırılarak, kırılma düzlemi boyunca kayıp çökmeleriyle oluşur. Fayların uzunlukları kimi zaman kilometreleri bulur, kimi zamansa çok kısadır.
FAY ATIMI: Fay çizgisi boyunca hareket eden kütlelerin birbirlerine göre kayma miktarları. Örnek olarak fayın yatay atımı 20 m denildiğinde, kırılma sonucunda kütlenin birisinin diğerine göre 20 m yatay yönde yer değiştirmiş olduğu anlaşılır.
FAY HATTI: Yer kabuğunun çeşitli bölümlerinin kırılması veya yarılması ile oluşan kırık yerleri.
FAY ZONU: Bir deprem sırasında anmanın meydana geldiği yeryüzü alanı.
FAYLANMA: Tektonik kuvvetlerin etkisiyle yer kabuğunu oluşturan kayaçların kırılması ve yer değiştirmesi sürecine verilen addır. Faylar, bir faylanma sonucunda meydana gelir.
FIRTINA: Şiddetli rüzgâr ve bunun çöllerde veya denizlerde meydana getirdiği dalgalanmalar. Meteoroloji uzmanları, hızı saatte 100 km’yi geçen rüzgârlara fırtına derler. Fakat halk arasında fırtına denilen birçok rüzgârın hızı bundan azdır. Denizciler arasında da saniyede 15 metreden daha hızlı esen rüzgârlara fırtına denir.
FİLLİT: Tortul kayaçlardan meydana gelen ince taneli başkalaşım kayacı.
FİZİKİ COĞRAFYA: Doğal çevre bileşenlerini ve olaylarını inceleyen coğrafya ilmi anabilim dalı. Jeoloji jeomorfoloji, klimatoloji hidrografya, vejetasyon, toprak, kartografya başlıca bilim alanlarıdır.
FLİŞ: Genel olarak marnlı-killi, şistli (arjilitli) olup, içinde iri çıkıkları ve kor kayaç parçaları da bulunan özel fasiyes de bir yer teknesi tortul topluluğu.
FLORA: Bir ortamda yaşayan tüm bitkisel canlıların sistematik sınıflandırılmasını kapsar.
FLUVİYAL: Akarsuların aşınma, taşınma ve birikme gibi faaliyetlerinin etkili olduğu saha.
FONOTEFRİT: Lavların akıntısıyla oluşmuş kahverengimsi kayaçlardır.
FORMASYON :Bir jeoloji devri içinde oluşmuş bulunan tabakalar dizisi, Trias formasyonu gibi. Bunların birbirine benzeyen özellikleri kendinde toplamış olanlarına formasyon grubu adı verilir. Sözgelişi, Trias, Jura, Kretase’nin üçü birden Mezozoik’i meydana getirir. Formasyon serilere ayrılır. Kretasenin aşağı, yukarı serileri gibi. Bunlar da katlara ayrı Sözgelişi, aşağı kretase Neocom ve Gault katlarına ayrılmıştır.
FOSİL: Çeşitli jeolojik dönemlerde yaşayan canlıların (bitki ve hayvan) öldükten sonra çürümeden saklı kalmış olan kalıntılardır.
FUNDA: Fundagiller familyasından Erica cinsinden 700'den fazla türü barındıran çiçekli bitkilerin ortak adı. Birçok türü 0,2-1,5 m. boyutları arasında çalı formundadır. Erica arborea ve Erica scoparia türleri ağaç olarak adlandırılır ve 6–7 m. boyutlarındadır.
G
GABRO: Amfibol, piroksen, olivin vb. renkli minerallerden oluşan bir tür iri taneli kaya.
GALERİ: Bir birine bağlı yer altı boşlukları.
GEÇİT: İki alçak alanı birbirinden ayıran sıradağlar üzerinde ulaşımın en kolay yapıldığı vadi ya da boyunlar.
GENİŞ YAPRAKLI ORMAN: Kışın yaprağını döken orman kayın, meşe, gürgen, kestane gibi.
GEVŞEK ZEMİN: Suya doygun, gevşek kum/kumlu zeminler, tekrarlı yükler etkisinde, sıkışma.
GÖÇ: Nüfusun geçici veya sürekli olarak yer değiştirmesidir. Göçler, hızlı nüfus artışının doğal bir sonucudur. Bir bölgedeki nüfusun, artmasında veya azalmasında göçlerin büyük etkisi vardır.
GÖK: İçinde gök cisimlerinin hareket ettiği sonsuz boşluk, uzay.
GÖKYÜZÜ: Atmosferin gözle görünen bölümü.
GÖL: Karalar üzerindeki çukur alanlarda birikmiş ve belirli bir akıntısı olmayan durgun su kütlelerine göl denir. Göller tek tek bulundukları gibi yan yana birden fazla da bulunabilirler. Göllerin yan yana bulundukları bölgelere göller yöresi denir.
GÖLET: Genellikle gölden küçük ve havuzdan büyük, doğal ya da yapay olarak yapılmış su oluşumu.
GRABEN: Kırık hatlar üzerinde çökme ile oluşmuş oluk. Yer kabuğunun kırılarak çökmesi ile oluşan çöküntü sahası.
GRANİT: İç püskürük bir taştır. Kuvars, mika ve feldspat mineralleri içerir. Taneli olması nedeniyle mineralleri kolayca görülür. Çatlağı çok olan granit kolayca dağılır, oluşan kuma arena denir.
GÜBRE: Kimyasal yollarla veya doğal yolla oluşan, içeresinde bitki gelişimi için gerekli olan bileşiklerin bulunduğu maddedir. Yetiştireceğimiz bitkinin ihtiyaç duyduğu bileşikler toprakta az olarak bulunuyorsa gübre vasıtasıyla toprağı gübreleyerek bitkinin gereksinim duyduğu mineral ihtiyacı karşılanır.
GÜNEY: Güney kutbunu işaret eden yön. Güney pusulanın siyah ucunun gösterdiği yönün tersidir. Güney Her zaman güneş alan, güneş gören yer.
GÜNEYBATI: Batı ile güneyin tam arasına verilen ad. Bu tam aradan batıya kadar olan bölge, Batı güneybatı; tam aradan güneye kadar olan bölgeye ise Güney güneybatı adı verilir. Bu yönler genellikle deniz ve havayollarında kullanılır. Güneybatı pusulada SW (South - West) olarak belirtilir. Güney, güneybatı ve batıyı bir üçgen kabul edersek güneybatının açısı 90 derecedir.
GÜNEYDOĞU: Doğu ile güneyin tam arasına verilen ad. Bu tam aradan doğuya kadar olan bölge, Doğu güneydoğu; tam aradan güneye kadar olan bölgeye ise Güney güneydoğu adı verilir. Bu yönler genellikle deniz ve havayollarında kullanılır. Güneydoğu pusulada SE (South - East) olarak belirtilir. Güney, güneydoğu ve doğuyu bir üçgen kabul edersek güneydoğunun açısı 90 derecedir.
GÜRLEVİK: çağlayan
GÜRLEYİK çağlayan
H
HAFİF HASARLI DEPREM: İnce sıva çatlaklarının meydana gelmesi ve küçük sıva parçalarının dökülmesiyle tanımlanır.
HARİTA: Dünya'nın bütününün ya da bir bölümünün kuşbakışı görünümünün belli bir oranda küçültülerek düzleme aktarılmış şekline harita denir. Bir çizimin harita özelliği taşıyabilmesi için;- Kuşbakışı görünüme göre çizilmesi,- Arazi üzerindeki uzunlukların belli bir oranda küçültülmesi gerekir.
HASAR TESPİTİ: Bir afetin neden olduğu fiziksel, ekonomik, sosyal ve çevresel hasar, zarar ve kayıpların, teknik ekiplerce belirlenmesi işlemine verilen addır.
HAVA: Dünya'yı çevreleyen, çoğunluğu azot ve oksijenden müteşekkil, renksiz ve kokusuz gaz kütlesi.
HAVA KÜTLESİ: Atmosferin sıcaklık ve nem bakımından benzer özellikler gösteren geniş parçalarına HAVA KÜTLESİ denir.
HAVZA: Bir akarsuyun bütün kolları ile birlikte beslendiği alan. Akarsu havzası (Orneğin; Fırat Havzası). Çevresine göre alçakta kalan saha (Orneğin; Ergene Havzası)
HAYVANCILIK : Evcil hayvanlar yetiştirerek onların her çeşit ürünlerinden, kimilerinin de güçlerinden yararlanmayı amaçlayan ve geniş anlamda tarımsal yaşamın bir kolu sayılan etkinlik.
HEYELAN: Toprağın, taşların ve tabakaların bulundukları yerlerden aşağılara doğru kayması ya da düşmesine toprak kayması ve göçmesi denir. Ülkemizde bu olayların tümüne birden heyelan adı verilir. Yerçekimi, yamaç zemin yapısı, eğim ve yağış koşulları heyelana neden olan etmenlerdir. Özellikle eğimli yamaçlar boyunca gevşek bir kütlenin veya killi bir tabaka üzerinde bulunan bir kütlenin topyekün kaymasıdır.
HİDROGRAFYA: Yeraltı ve yer üstü sularının oluşum ve dağılımlarını araştıran ve insan yaşamı üzerine etkilerini inceleyen bilim dalıdır.
HİDROJEOLOJİ: Yer altı sularının araştırılmasını ve elde edilmesini inceleyen yer bilimi kolu.
HİDROLOJİ: Suyun özelliklerini inceleyen bilim dalına hidroloji denir.
HİNTERLAND: Art bölge. Bir limanı ithalat ve ihracat etkinlikleri bakımından besleyen, ona çeşitli ulaşım yolları ile bağlı, dar veya geniş bölge.
HİPOSANTR: Depremin oluştuğu odak noktasının yer yüzeyine dikey olarak ulaştığı nokta veya depremin yeryüzündeki odak noktası.
HÖRGÜÇKAYA: Buzulların geçmesi sırasında, sivri yerleri törpülenerek yassılaşmış ve küt bir biçim kazanmış yerli kayalar.
I-İ
ILIMAN İKLİM: Her iki yarımkürede, dönencelerle eksen ucu çemberleri arasında kalan çeşitli iklimler.
İÇ KESİM: Denizden uzak, deniz etkisinin ulaşmadığı kesimlerdir.
İÇ KUVVETLER: Yer yuvarlağının içindeki enerjiden kaynaklanarak yeryüzü şekillerini oluşturan yer kabuğu hareketleri, deprem, volkanizma gibi etkenler.
İKİNCİ ZAMAN (Mezozoik):Günümüzden yaklaşık 65 milyon yıl önce sona erdiği varsayılan jeolojik zamandır. İkinci zamanın yaklaşık 160 milyon yıl sürdüğü tahmin edilmektedir. İkinci zamanı karakterize eden dinozor ve ammonitler bu zamanın sonunda yok olmuşlardır. Zamanın önemli olayları: Ekvatoral ve soğuk iklimlerin belirmesi. Kimmeridge ve Avustrien kıvrımlarının oluşumu. İkinci zamanı karakterize eden canlılar ammonit ve dinozordur.
İKİNCİL DALGA: Bakınız S dalgası.
İKLİM: Bir yerde uzun bir süre boyunca gözlemlenen sıcaklık, nem, hava basıncı, rüzgar, yağış, yağış şekli gibi meteorolojik olayların ortalamasına verilen addır.
İL: Şehrin niteliklerini taşıyan büyük yerleşim yeri.
İLÇE: Mülki yönetim bakımından ilden sonra gelen bölüm. Kaza.
İLKBAHAR: Kışı yaza bağlayan ara mevsim. Mart, nisan ve mayıs aylarını içine alan zaman aralığı.
İSKELE: Deniz taşıtlarının yanaştığı, karadan denize uzanan yapılara da iskele denir.
İŞ GÜCÜ: 1. Bir ülkede yaşayan kişilerden üretime katılan, üretimde bulunanlardan sağlanan güç. 2. Ekonomik çalışmalar alanlarına ilişkin insangücü gereksemelerini karşılayan kaynak.
İZOSEİST: Eş şiddet eğrisi. Yeryüzünde depremi aynı şiddette hisseden noktaların birleştirilmesi ile elde edilen eğriler.
İZOTOP: Aynı atomun farklı şekli. Proton sayıları aynı, nötron sayıları farklı olan atomlar.
J
JEOFİZİK: Yer yuvarlağını ve atmosferi etkileyen doğal fiziksel olayların inceleyen bilim dalı. Atmosfer fiziği, hidrosfer fiziği, litosfer fiziği gibi dallara ayrılır.
JEOLOG: Yer bilimci.
JEOLOJİ: Yer kabuğunun yapısını, oluşumundan günümüze geçirdiği evrimi inceleyen bilim. Yerbilim
JEOLOJİK: Yer bilimsel. Jeoloji ile ilgili olan.
JEOLOJİK YAPI: Yerin yapısı.
JEOMORFOLOJİ: Yerşekillerinin oluşum, özellik, dağılış ve etkilerini inceleyen bilimdir.
JEOMORFOLOJİK: Yerşekilleri bilimi ile ilgili.
JEOPARK: Jeolojik miras niteliğindeki öğeler olmak üzere, tüm doğal ve kültürel mirasın korunmaya alındığı, ancak, bu yapılırken sosyoekonomik kalkınmanın da amaçlandığı, sınırları belirlenebilen bir bölgedir.
JEOPOLİTİK: Coğrafi konumun uluslararası etkilerini inceleyen ve bundan sonuçlar çıkartan bilim dalı.
JEOPOTANSİYEL: Birim kütlenin, -deniz seviyesi başlangıç alınarak- yerçekimi kuvveti alanı içinde, birim yüksekliğe çıkartılmasıyla kazanmış olduğu enerjinin sayısal değeridir. Dinamik metre ile ifade edilir. Hava hareketlerinin geometrik yükseklik hareketleri yerine jeopotansiyel yükseklikte hareketlerini incelemek daha doğrudur çünkü geometrik yükseklik boyunca hareket eden hava parseli ya enerji alır ya da kaybeder bu nedenle de sağlıklı bir bilgi elde edilemez. jeopotansiyel yüksekliğin, hem geometrik yüksekliği iyi temsil etmesi hem de hava hareketlerinin yükseltilerini sağlıklı göstermesi nedeniyle kullanımı doğrudur.
JEOSİT: Belirli bir jeolojik özelliğin belirgin bir yapısının bulunduğu, bu özelliğin kolayca anlaşılmasını sağlayan yere verilen ad. Jeositlerin bulunduğu bölgelerde jeoparklar yapılabilir.
JEOTEKTONİK: Yerbiliminin okyanuslar ve kıtalar gibi büyük yapısal bütünlükleri inceleyen kolu.
JEOTOP: Herhangi bir jeolojik özelliğin en karakteristik olarak temsil edildiği yeri, o ülkedeki bütün benzerlerinin arasından seçilmiş en güzel olanını anlatır.
K
KALICI KAR SINIRI: Kutuplar çevresinde ve dağların yüksek kısımlarında hava sıcaklığı düşük olduğundan yağışlar kar biçimindedir. Yoğun karların tümü yıl içinde eriyemez. Erimeden kalan bu karlara kalıcı kar ya da toktağan kar denir. Kalıcı karların başladığı yüksekliğe kalıcı kar sınırı denir.
KALKER (Kireçtaşı): Deniz ve okyanus havzalarında, erimiş halde bulunan kirecin çökelmesi ve taşlaşması sonucu oluşan taştır.
KAMBRİYEN: Paleozoik zamanın ilk alt bölümü olarak Kambriyen kayaç sistemlerinin oluştuğu ve içinde en eski fosilleri taşıyan jeolojik zaman dilimidir. Günümüzden 545 milyon yıl önce başlayıp, yine günümüzden 495 milyon yıl önce sona erdiği kabul edilir.
KANAL: Akarsuları ya da denizleri birbirine bağlayan, doğal ya da insan yapısı su yolu.
KAPALI HAVZA: Sularını denize ulaştıramayan havzalara kapalı havza denir.
KAR: Bulutlardan, billurlar(geometri şekiller anlamında) biçiminde düşen bir yağı çeşidi, yağış şeklide diyebiliriz. Hava sıcaklığının, genel olarak 0 0C ila-20 0C arasında bulunduğu günlerde yağar. Billurlar, geometrik motifler teşkil ederler dallı budaklı, iğne biçiminde, sütuncuklar biçiminde, yaprakçılar biçiminde gibi. Donma noktasına (0 0C) yakın sıcaklıklar da (örneğin -1ila-1,5 0C) yağan kar billurları, irileşerek toparlaklaşır (yuvarlak, küremsi) ve adeta kuşbaşı büyüklüğünde olurlar. Bu kar yağışı biçimine, kuşbaşı kar denir. Düşük sıcaklıklarda ve biraz da esintiyle kar yağması durumunda kar taneleri toz gibi ince ve kuru olur (adeta kristal şeker gibi). Buna, tipi biçiminde kar yağışı denir. Rüzgâr şiddetlise, kar savurması meydana gelir. Demir yolu ve karayolları kapanır. Kar donma derecesine yakın sıcaklıkta ve yağmurlarla birlikte yağarsa, buna da sulu sepken kar yağışı denir.
KARA: Yeryüzünün denizle örtülü olmayan bölümüdür. Dünyadaki iç kuvvetler sayesinde taş kürenin bazı bölümlerin yükselmesi nedeniyle oluşmaktadır.
KARASAL: Bakınız karasallık.
KARASAL İKLİM: Karaların iç kesimlerinde etkili olan ve yaz kış arasındaki sıcaklık farkının fazla olduğu iklimdir.
KARASALLIK: Denizlerden karaların iç kısımlarına gidildikçe havadaki nemin azalmasına bağlı olarak yaz kış, gece ile gündüz arasındaki sıcaklık değişimin artması. Karaların iç kısımlarında nem miktarı azaldığı için güneşten gelen enerji ile kara yüzeyi yazın fazla ısınır, kışın ise fazla soğur dolayısıyla kıtaların iç kısmı, deniz kenarlarına göre yazın sıcak, kışın soğuk geçer. Karasallık dereceside deniz kenarlarından iç kısımlara doğru gittikçe artar.
KARAYEL: Türkiye’ye kuzeybatıdan esen soğuk rüzgârlardır. Kışın kar yağışlarına, yazın sağanak yağışlara neden olur.
KARAYOLU: Trafik için, kamunun yararlanmasına açık olan arazi şeridi, köprüler ve alanlardır. İnsanlar, yol inşa etmeden önce doğal yolları kullandılar. Bunlar, dağ geçitleri, vadiler, ovalar, stepler, boğazlar, keçi yolları idi. İlk atlı araba yolu 1766'da ABD'de yapıldı. Bundan önce atlı postacılar ulaşımı sağlıyordu. Çin, Avrupa ve Ortadoğu medeniyetlerinde MÖ 7. yüzyıla kadar giden taşlı ve toprak yol sistemleri vardı. En ünlüsü Roma yollarıdır. MÖ 312'de başlanan yol, çakıl ve taştandı. İskoçya'dan Kudüs'e kadar yayılmıştı. Diğer ünlü yollar Amerika'da İnka yolu, Asya'da İpek Yolu idi.
KARST TOPOGRAFYASI: Karbondioksitli suların kireçtaşı başta olmak üzere jips, kaya tuzu ve kalker gibi eriyebilen kayaları eritmesi ile karst şekilleri oluşmaktadır. Kalkerlerin erime özelliklerine veya suda çözünme özelliklerine bağlı olarak meydana gelen yer şekillerinin oluşturduğu topografyaya karst topografyası denir.
KARSTİK ÇUKURLAR: Su ile temas ettiğinde çözünebilen kayalar üzerinde veya içerisinde farklı boyutlarda pek çok yer şekli oluşur. Bu çözünme sürecine karstlaşma ve oluşan şekillere de karstik şekiller adı verilir. Karstik şekillerin en küçüğü olan lapyalar, karstik kayalar üzerinde, boyutları birkaç santimetreyi bulan bıçak gibi keskin sırtlar, oluk veya çukurlar halinde görülürken, boyutları metrelerce olan dolinler, tava, çanak ve huni şeklindedir. Karstik şekillerin en büyüklerinden olan ve boyutları kilometreleri bulan mağaralar, tünel veya kuyu, polyeler ise gölovalar halindedir.
KARSTİK ŞEKİL: Özellikle C0 suların etkisiyle kolay çözülebilen kaya tuzu, jips, dolamit, kalker gibi minerallerin fazla bulunduğu kayalar üzerinde ve çevresinde oluşan şekil.
KASABA: Ülkemizde, nüfusu 2000 ile 20.000 arasında değişmekle birlikte, İngiltere'de 5.000, öteki ülkelerde de değişik niceliklerde olan, bir bölüm kent iş görülerini kamuya sağladığı halde, kırsal özelliklerini henüz yitirmemiş bulunan küçük yerleşim yeri.
KATMAN: 1. Birbiri üzerinde bulunan yassıca maddelerin her biri, tabaka. 2. jeol. Altında veya üstünde olan kayaçlardan gözle veya fiziksel olarak az çok ayrılabilen, kalınlığı 1 cm'den az olmayan tortul kayaç birimi, tabaka.
KAYA: Birçok maddenin bir araya gelmesinden ve uzun yıllarca beklemesinden oluşmuş genellikle toprağın altında bulunan büyük sert kütleler. Yer kabuğunun ana malzemesini oluşturan taş ve kayalar.
KAYA BUZULU: Kavron Derebaşı mevkii ve gölü, Yukarı Kavron, Kaçkar Dağları, Rize Yukarı Kavron vadisinin oluşmasına sebep olan buzulun kollarından biri de bu çanaktagelişip akmaya başlamıştı. Şimdi bu buzulun kalıntısı tamamen kayalar ile örtülmüş vaziyette ve hala alttaki buz tabakasının ve yerçekiminin etkisiyle akmaya ve yatay buzul çatlaklarını andıran bir desen sergilemeye devam ediyor. Bu tür oluşumlara kaya buzulu adı veriliyor.
KAYAÇ: Yerkabuğunu, katmanlar ya da yığınlar durumunda oluşturan, ayrımlı bileşim ve oluşumdaki katı özdeklerin tümüne verilen genel ad.
KAYA DÜŞMESİ: Fiziksel veya kimyasal etkilerle bozulmuş veya parçalanmış büyük kaya parçalarının kendiliğinden ya da depremler, aşırı yağışlar gibi harici etkilerle meyil aşağı hızla hareket etmesi olayıdır. Afet mevzuatımıza göre doğal afetler kapsamındadır.
KAYA TABAKASI: Büyük ve sert taş kütlesi. Kayaç.
KAYMA HAREKETLERİ: Yer göçmeleri ve yer kaymaları kütle hareketleri olarak ifade edilir Bunlardan yer göçmeleri, mağara gibi yer altı boşluklarının tavanlarının göçmesi olayıdır Bunlar az görülen olaylardır Yer kayması (heyelan) yurdumuzda sık görülen olaylardandır Yer kaymaları toprağın, taşların ve tabakaların bulundukları yerden yamaç aşağı kayması olayıdır Bu olayla bazen küçük, bazen de çok büyük kütleler hareket eder
KAYNAK: Yeraltı sularının kendiliğinden yeryüzüne çıktığı yere kaynak denir. Türkiye’de kaynaklara pınar, eşme, bulak ve göze gibi adlar da verilir.
KAYNAK SUYU: Yer altındaki jeolojik özelliklere bağlı olarak, doğal veya yapay bir biçimde yerin üstüne yükselen sular.
KENT MERKEZİ: Kentin en yoğun ve genellikle merkezi iş alanının bulunduğu bölgesidir.
KERPİÇ: Toprak ve samanın kurutulup bina yapılması için "uygun" hale getirilmiş şekli deprem de insanların üzerine inen inşaat malzemesidir.
KESME DALGA: Bakınız S dalgası
KIR: Orman, dağ gibi yerlere karşıt olan çimenlik yer.
KIRIK: Daha önce sıkışık, sertleşmiş katmanların dikey doğrultuda yer değiştirmeleri sonunda yer yer kırılmaları ve bir kırılma düzlemi boyunca kayıp çökmeleriyle oluşan yer biçimi.
KIRIK HATTI: Bakınız fay hattı
KIRIK KUŞAK: Kırılarak yerlerinden oynamış kanatlarla yapılı bir bölge.
KIRIKLI YAPI: Kırıklarla parçalanarak kendine özgü çeşitli görünüşler kazanan yerey parçası.
KIRILMA: Kırılma İki farklı ortamın ortak sınırından geçen ışık veya dalga enerjisinde meydana gelen yön değişikliği.
KIRMIZI TOPRAKLAR: Akdeniz ikliminin egemen olduğu bölgelerde kızılçam ve maki örtüsü altında gelişen topraklardır. Demir oksitler bakımından zengin olduğu için, renkleri kırmızımsıdır. Kalkerler üzerinde oluşanlara terra rossa adı verilir.
KIRSAL KESİM: Nüfusu tarım ve hayvancılık yapan ve geçim kaynakları tarım ve hayvancılık olan işçi sınıfının oluşmadığı coğrafi bölgedir.
KIRSAL NÜFUS: Kent dışında yaşayan, ekonomisinde tarımsal çalışmaların egemen olduğu insan topluluğu.
KIRSAL YERLEŞME: Nüfusları küçük nüfusu 10.000'in altında olan, genel olarak köy ve köy altı yerleşmelerden oluşan ve geçimlerin kaynaklarında tarım ve hayvancılık faaliyetlerinin birlikte yapıldığı ya da ön plana çıktığı yerleşmelere denir. Kırsal yerleşmelerin bazılarında yerleşik hayat tarzı (köy gibi), bazılarında konar - göçerlik veya yaylacılık gibi yarı yerleşik tarz görülür.
KIRSAL: Demografik olarak nüfus yoğunluğunun düşük olduğu yerleşim birimlerinin görüldüğü, üretimin endüstriyel nitelikten daha çok tarım ve hayvancılığa dayandığı coğrafi ve beşeri açıdan sınıflandırılmış yer ya da bölgedir.
KIŞ: Sürekliliği ve yeğinliği yerel, doğal nedenlerle ayrımlı da olsa, kuzey, güney Yarım yuvarında yılın sırasıyla 21 Aralık - 21 Mart ve 21 Haziran - 23 Eylül günleri arasında kalan bölümü. Sonbaharla ilkbahar arasındaki soğuk mevsim. Aralık, ocak, şubat aylarını içine alan zaman aralığı.
KITA: Denizlerin ortasında çok büyük birer ada gibi duran kara kütlelerine kıta denir.
KITA ÇARPIŞMASI: Kıtasal levhaların çarpışmasında dalma olayı büyük direnişle karşılaşır. Kıtasal kabuğun yoğunluğu Mantodan daha az olduğu için, bu çeşit levhanın Manto içine dalması mümkün olmamaktadır. İki kıtasal levha karşı karşıya geldiğinde tam bir çarpışma ve sıkışma olayı olmakta, iki levha arasında Himalayalar gibi kıvrımlı-bindirmeli yüksek sıra dağlar meydana gelmektedir. Türkiye’yi de içine alan Alp-Himalaya kuşağında, Urallarda ve Apaşlarda bulunan değişik ofiyolit zonları (peridotit, serpantin, diabazit) okyanusal kabuk ve manto malzemesinde oluşan ince dilimlerin, ekayların bindirmelere karalar içine sokulmaları sonucu meydana gelmişlerdir. Bunlar iki kıtanın birbirine çarpışması sonucunda ortadan kalkan bir okyanus tabanının artıklarıdır.
KITA SAHANLIĞI: Deniz seviyesinin altında, kıyı çizgisinden -200 m derine kadar inen bölüme kıta sahanlığı (şelf) denir. Şelf kıtaların su altında kalmış bölümleri sayılır.
KIVRIM: Yer kabuğu tabakalarının yan basınçlar sonucu aldıkları bir yapı şeklidir.
KIVRIMLANMIŞ KUŞAK: Güneydoğu Anadolu düzlüklerinin yer aldığı ön ülke, Güneydoğu Anadolu’yu kuzeyden kuşatan Toros orojenik kuşağı ile bu iki ünite arasında kalan ve Toros orojenik kuşağı boyunca ön ülkeye doğru gelişen itilimlerin etkisini taşıyan kenar kıvrımları ve kıvrımlanmış kuşak olarak ele alınmıştır.
KIVRIMLI YAPILAR: Kıvrılmaya uğramış katman dizgesi.
KIYI: Karanın deniz boyunca uzanan bölümü.
KIYI KUŞAĞI: Deniz, göl ve akarsuların, kıyı çizgisi boyunca uzanan, bu çizgi ile o çizgi son bulduktan sonra da varlığını sürdüren, kıyı devinimlerinin oluşturduğu kumluk, çakıllık, taşlık, kayalık, sazlık, bataklık, alanın kara yönündeki doğal sınırı arasında kalan, devletin kullanım ve egemenliğinde olup toplumun yararlanmasına açık alan.
KİL: Geçirgenliği çok az olan bir toprak cinsi.
KİLTAŞI (Şist):Çapı 2 mikrondan daha küçük olan ve kil adı verilen tanelerin yapışması sonucu oluşan fiziksel tortul bir taştır.
KİREÇ: Birçok taşın temel maddesini oluşturan beyaz renkli kimyasal oluşum.
KİREÇTAŞI: Bakınız kalker.
KLİMATİK: İklimsel.
KLİMATİK TOPRAK: Sadece iklimin etkisine bağlı olarak oluşan toprak.
KLİMATOLOJİ: Atmosferin, atmosfer olaylarının ve iklim tiplerinin oluşum, özellik, dağılış ve etkilerini inceleyen bilimdir.
KOLÜVYAL TOPRAK: Aşınma sonucu dağların eteklerinde biriken toprak.
KONGLOMERA: Genelde yuvarlak akarsu çakıllarının doğal bir çimento maddesi yardımıyla yapışması sonucu oluşur.
KONKORDAN: Tabakaların uygun olarak birbiri üstüne gelmesi.
KONUM: Herhangi bir yerin dünya üzerinde bulunduğu yer. Bir cismin, seçilen bir başlangıç noktasına olan yönü uzaklığı.
KONVEKTİF YAĞIŞ: Sıcak havanın daha soğuk ve ağır hava içerisinde yükselmesiyle oluşan yağıştır. İki farklı sıcaklıktaki hava bir araya geldiğinde bir elektron alışverişi olur, bu alışverişte gök gürlemesi ve şimşekler çakar. Genellikle gök gürültülü sağanak yağış bu tür yağıştır.
KORNİŞ: Yatay yapıyı oluşturan yerşekillerinden biridir. Yatay yapılı sahalarda akarsular derine doğru vadileri kazarlarken farklı dayanaklıktaki tabakaları keserler. Bu nedenle vadilerin her iki yamacında da sert ve yumuşak tabakalar aflöre ederler. Bu aflörmanlar aynı yükseltide bulunurlar. Akarsular yataklarını derine aşındırırken aynı zamanda da yana doğru aşındırırlar. Ayrıca selinti suları da yamaçların işlenmesinde rol oynar. Bu aşındırma faaliyetleri sonucunda sert tabakalar yumuşak tabakalara nazaran daha az gerileyeceğinden vadinin her iki yamacında da sert tabakalara tekabül eden çıkıntılar ve diklikler meydana gelir. Bu dikliklere korniş, korniş içeren vadilere de kornişli vadi denir.
KOY: Göl, deniz veya okyanusların karaların içine doğru yaptığı görece sığ girinti. Bazıları dalgalara açık bir hilal, bazıları ise dalgalara kapalı fırtınalara karşı doğal korunaklı, kuytu bir girinti biçimindedir. Küçük koylar Fırtınalı havalarda deniz taşıtlarına sığınak olurlar.
KOZAK PLÜTONU : Tersiyer yaşlı ilk kaya birimi olup ismini Kozak bucağından alan. Kozak Plütonu genellikle gri renkli, orta taneli, bol çatlaklı ve eklemlidir.
KÖRFEZ: Denizin karaya doğru sokulmuş bölümü.
KÖY YERLEŞMESİ: Cami, okul, otlak, yaylak, baltalık gibi ortak malları bulunan ve toplu veya dağınık oturan insanların bağ, bahçe ve tarlalarıyla birlikte oluşturdukları yerleşmedir.
KÖY: Türkiye’nin en küçük idari birimi. Muhtar tarafından yönetilir. Nüfusu 2 binden az, geçimini genellikle tarım ve havacılıkla sağlayan kırsal yerleşme.
KRATER: Yanardağın tepesinde, yamacında ya da eteğinde arka arkaya patlamalar ve püskürmelerle oluşmuş, huni biçiminde, çapı 1000 metre ‘den az, derinliği birkaç yüz metreyi bulan delik.
KRETASE: Genellikle alt bölümü killi ve kumlu, üst bölümü tebeşir olan İkinci Çağın son dönemi.
KRETASE DÖNEMİ: Mezozoik Zaman'ın üç alt bölümünden sonuncusudur. Günümüzden 142 milyon yıl önce başlayıp 65 milyon yıl önce sona erdiği kabul edilir. Kretase, Tebeşir Dönemi olarak da bilinir. Bu döneme tarihlenen kayaçlarda bolca tebeşir bulunması, döneme bu adın verilmesine neden olmuştur. Tebeşir, ölü planktonların deniz tabanına çökmesi sonucunda su basıncının etkisiyle oluşmaktadır.(http://tr.wikipedia.org/wiki/Kretase)
KUATARNER: Bugüne gelene kadar son iki milyon yıl devam eden jeolojik çağ olup Pleistosen ve Holosen devirlerinden oluşur.
KUESTA: Tabakaların bir tarafa doğru eğimli olduğu sahalarda yumuşak tabakanın aşınması ile sert tabaka üzerinde oluşan dik alın.
KUM: Silisli kütlelerin, kayaların, doğal etkenlerle parçalanarak ufalanmasından ya da kayaların parçalanmasıyla oluşan, genellikle kuvars esaslı granüler malzemedir.
KUM ADASI: Irmak Adası, Akarsuların yatak eğimlerinin azaldığı geniş vadi tabanlarından taşıdıkları maddeleri biriktirmesi ile oluşan şekillerdir. Kum adaları akarsuyun taşıdığı su miktarı ve akış hızına bağlı olarak yer değiştirirler. Kum adaları üzerinde yoğun bir bitki örtüsünün bulunması kum adalarının yer değiştirmediğini gösterir.
KUMTAŞI: Kum tanelerinin doğal bir çimento maddesi yardımıyla yapışması sonucu oluşan fiziksel tortul bir taştır.
KURAKLIK SINIRI: Bir bölgenin sıcaklık ve nem koşulları tarım ürünlerini, sulamaya duyulan gereksinimi etkilemektedir. Yaz kuraklığının belirgin olduğu bir yerde sulamaya duyulan gereksinim fazladır. Buna kuraklık sınırı denir.
KURU TARIM: Yarı kurak bölgelerde tarlayı sulamadan, ancak verimin büsbütün düşmemesi için yabanıl otları ayıklayıp sürüp ekmeden bırakmak vb. önlemlere başvurularak uygulanan bir tarım yöntemi.
KUVARS: Oldukça saf silisyum dioksit (SiO2) kristallerine verilen addır. Özgül ağırlığı 2,65 g/cm3, sertliği 7 olan kuvarsa doğada çok rastlanır. Heksagonal sistemde kristalleşen kuvars, doğada kristal ya da amorf (biçimsiz) halde bulunabilir. İçindeki yabancı maddelerin cins ve miktarına göre, saydam, renkli ya da yarı saydam durumdadır. Renkleri: Kuvarsın rengi beyaz (süt kuvars), mor (amotist), pembe kuvars, duman renkli füme gibi çeşitli renklerde olabilir.
KUVARSİT: Genel olarak kuvars kumu tanelerinin, silisten meydana gelmiş bir çimento ile birbirlerine çok sağlam şekilde bağlanmalarıyla oluşmuş direnci yüksek bir kayaç olup, sedimanter ve metamorfik olmak üzere 2 çeşidi mevcuttur. Kuvarsitin kimyasal bileşimi, kuvars, kumtaşı (kuvarslı gre) ve kuvars kumu gibi SiO2 olup, ancak kuvarsit içerisinde çeşitli miktarlarda feldspat, mika, kil, manyetit, hematit, granat, rutil, kireçtaşı v.b. bulunabilir.
KUVATERNER: Dördüncü zaman. 1,81 milyon yıl önce ile günümüz arasındaki son ve en kısa jeolojik devir.
KUYU: Yeraltı suyundan yararlanmak üzere insan eliyle açılmış, genellikle çember biçiminde, az çok derin çukur.
KUZEY: (eskidil: şimal), dört ana yönden biri. Kuzey kutbunu işaret eder.
KUZEYBATI: Batı ile kuzeyin tam arasına verilen ad. Bu tam aradan kuzeye kadar olan bölge, kuzey kuzeybatı; tam aradan
batıya kadar olan bölgeye ise batı kuzeybatı adı verilir. Bu yönler genellikle deniz ve havayollarında kullanılır. Kuzeybatı pusulada NW (North - West) olarak belirtilir. Kuzey, kuzeybatı ve batıyı bir üçgen kabul edersek kuzeybatının açısı 90 derecedir.
KUZEYDOĞU: Kuzey ile doğu arası yön.
KÜTLE: Bir cismin içerdiği madde miktarı.
L
L DALGASI: Bakınız Love
LAPİLLİ: Volkanizma esnasında volkan bacasından çıkan küçük taş parçaları.
LAPYA: Kalkerli yamaçlarda yağmur ve kar sularının yüzeyi eriterek açtıkları küçük oluklardır. Oluşan çukurluklar keskin sırtlarda yan yana sıralandığından yüzey pürüzlüdür. Büyüklükleri birkaç cm ile birkaç metre arasında değişir.
LAV: Volkanlardan çıkarak yeryüzüne kadar ulaşan eriyik haldeki malzemeye lav denir.
LAV AKINTISI: Lav, yanardağ patlaması sırasında dışarı çıkan erimiş kayalardır. Yanardağ ağzından ilk çıktığında sıvı haldedir ve sıcaklığı 700 °C ve 1,200 °C (1,300 °F ve 2,200 °F) arasındadır.
LAV ÖRTÜSÜ: Volkanik olaylar sonucunda yerin iç kısmındaki lavların kırık alanlar boyunca yüzeye çıkıp çukur alanları doldurmasıyla oluşan geniş düzlüklerdir.
LEVHA: Dünya'nın yüzeyi kesintisizmiş gibi görünmesine rağmen, dev boyuttaki birbirine geçen parçalardan oluşmaktadır. Bu parçaların her birine levha denir.
LİMAN: Gemilerin karaya yanaşarak yük ya da yolcu alıp verdikleri dalgalara karşı korunaklı kıyı.
LİTOLOJİ: Taşların fiziksel, kimyasal ve dokusal özelliklerini inceleyen bilim dalı. Ayrıca bir bölgedeki hakim kayaç ve tabaka yapısına verilen ad.
LİTOLOJİK YAPI: Kayaçların ve onların oluşturdukları katmanlarında yerkabuğu içindeki düzeni, durumu.
LİTOLOJİK: Taş bilimi ile ilgili.
LOKASYON: Mahal, mevkii, yer yüzünde bir alan.
LOVE DALGASI: Yeri yatay düzlemde hareket ettiren dalgalardır. Yüzey dalgalarının en hızlısıdır. Titreşim yönü dalganın hareket yönüne dik olduğundan enine dalgadır. Ve yer yüzeyinde yarılmalara neden olur.
M
MADEN CEVHERİ: İçinde belli oranda maden içeren kaya ya da toprak.
MADEN YATAĞI: Akan suların meydana getirdiği, yıl içinde ya sürekli, ya da geçici olarak suların aktığı yor. Buna yerine göre dere yatağı, ırmak yatağı, sel yatağı, akarsu yatağı da denir. Böylece yatak, bölgenin yağışlarına göre, kimi zaman kuru kalabilir. Yatak dümdüz değildir. Kimi yerinde oyuklar, kimi yerinde de kum, çakıl yığıntıları bulunur (Akarsu. Vadi, Kesim).
MAGNİTÜD: Magnitüd depremin aletsel büyüklüğünün ölçüsüdür. Yani sismik aletlerle ölçülmüş ve kaydedilmiş olan büyüklük.
MAĞARA: Su ile kolay çözülebilen kayaçların yeraltında yeraltı sularının etkisiyle çözünmesi sonucu ortaya çıkan boşluk. Kalkerli arazilerde çatlaklar boyunca yeraltına sızan suların oluşturduğu büyük boşluklara mağara denir. Damlataş, Narlıkuyu, Düden, İnsuyu mağaraları en ünlüleridir.
MAGMA: Yerkabuğu içinde veya daha derinlerde bulunan, sıvı ya da hamur kıvamında, moleküler ergimiş gazlarda içeren, kırıklar boyunca sokulabilen, yeryüzüne püskürülebilen silikatlar hamuru.
MAHALLE: Bir kentin, bir kasabanın, büyükçe bir köyün, yönetim bakımından bölündüğü yapı bölgecilerinden ve insan topluluklarından oluşan en küçük parçalardan her biri.
MANTO:. Dünya'nın Litosfer ile çekirdek arasındaki katmandır. 100-2890 km’ler arasında bulunan mantonun yoğunluğu 3,3-5,5 g/cm3 sıcaklığı 1900-3700 °C arasında değişir. Manto, yer hacminin en büyük bölümünü oluşturur. Yapısında silisyum, magnezyum, nikel ve demir bulunmaktadır. Mantonun üst kesimi yüksek sıcaklık ve basınçtan dolayı plastiki özellik gösterir. Alt kesimleri ise sıvı halde bulunur. Bu nedenle mantoda sürekli olarak alçalıcı-yükselici hareketler görülür.
MARN: Tortul kayaç. (Çok ince taneli kil mineralleri ve kalsitin değişik oranlarda karışımıdır
MASİF: Eski kıvrımlarla oluşmuş arazi parçası. Eski kütle de denir.
MECALLİ ŞİDDET ÖLÇEĞİ: Bir depremin şiddetini ölçmek için kullanılan ölçektir. Depremin yeryüzüne, insanlara, doğal cisimlere ve yapılara olan etkisini I ile XII arasında bir ölçek ile nitelendirir; I hissedilmez, XII ise tam yıkım demektir.[1][2] Değerler depreme olan uzaklığa bağlı olarak değişir, en yüksek şiddet depremin merkezi civarında olur. Depremi yaşamış olan kişilerden veriler toplanır ve onların bulunduğu yer hakkında bir şiddet değeri elde edilir.
MECRA: Bir akarsuyun aktığı yer.
MENDERES: Akarsu yatak eğiminin azalması, akarsuyun akış hızının ve aşındırma gücünün azalmasına neden olur. Akarsu büklümler yaparak akar. Akarsuyun geniş vadi tabanı içinde, eğimin azalması nedeniyle yaptığı büklümlere menderes denir. Menderesler yapan akarsuyun, uzunluğu artar ancak akımı azalır. Taban seviyesinin alçalması nedeniyle menderesler yapan bir akarsuyun, yatağına gömülmesiyle oluşan şekle gömük menderes denir.
MENDİREK: Bir ucu limana bağlı olan dalgaları limana gelmeden kesen yapılardır. Amacı, limanda bekleyen gemilerin gelen dalgayla karaya çarpıp zarara uğramalarını engellemek.
MERA: Hayvan otlatılan yer, otlak
MERMER: Kalkerin yüksek sıcaklık ve basınç altında değişime uğraması, yani metamorfize olması sonucu oluşur.
MESİRE: Gezinti yeri, gezilecek yer, park.
METAMORFİK: Başkalaşıma uğramış olan.
METAMORFİK KAYA: Başkalaşım kayası, yani sıcaklık ve basınç ya da her ikisinin etkisi altında fiziksel ve kimyasal değişime uğramış kayalardır.
METAMORFİT: Metamorfoz etkisinde kalarak oluşan kayaç.
METEOROLOJİ: Atmosfer içinde oluşan sıcaklık değişmelerini, rüzgâr, yıldırım, yağmur, dolu vb. olayları inceleyen fizik dalı, hava bilgisi.
MEVKİİ: Yer, nokta.
MEVSİM: Yılın, güneşten ısı, ışık alma süresi ve dolayısıyla iklim şartları bakımından farklılık gösteren dört bölümünden her biri, sezon.
MEZOZOİK: yerbilim ‘de ikinci çağ. 230 milyon yıl önceden 65 milyon yıl önceye kadar sürmüş. Çiçekli bitkiler ve dinazorlar bu devirde görülmüş.
MİKAŞİST: Küçük kuvars billurlarıyla mikadan oluşmuş, yaprak biçiminde, başkalaşıma uğramış kaya.
MİKROKLİMA: Çevreye göre farklı özellikleri olan küçük alanlı iklim. Dar bir sahada görülen bir iklim tipidir.
MİKROSİSMİK: Belirsiz deprem bölgesi. Depremleri yalnız araçlarla duyulan bölgedir.
MİYOSEN: Jeolojik devirlerden Üçüncü (Senozoik) zamanın Neojen dönemine ait bir bölümdür. Günümüzden 23,03 ila 5,33 milyon yıl öncesine karşılık gelir. Miyosen terimi Charles Lyell tarafından adlandırılmıştır. Yunanca μείων (meiōn, “daha az”) ve καινός (kainos, “yeni”) sözcüklerinden türemiş olup "daha az yakında" anlamına gelir, çünkü deniz omurgalı türleri sayısı Pliyosen'dekinden %18 daha düşüktür. Miyosen, Oligosen bölümü izler, ve Pliyosen bölüm tarafından izlenir. Miyosen, Neojen dönemin ilk bölümüdür.
MODERN SANAYİ: Buhar makinesinin devreye girmesiyle birlikte ortaya çıkan ve manufaktürün yerini alan sanayi.
MONOKLİNAL YAPI: Birbiri üzerinde yer alan farklı dayanaklıktaki tabakaların bir yöne doğru eğimli olduğu yapı tipidir.
MOREN SEDDİ GÖLÜ: Türkiye'nin yüksek dağlarında buzul gölleri çoktur. Bunlar ya bu dağların üst yamaçlarında yan yana ve üst üste sıralar halindeki küçük çanakların sularla dolması ile oluşmuşlardır ki, bunlara buz yalağı gölü denir veya buzulların koparıp sürüklemiş ve bir yerde yığmış bulundukları taş yığınlarının (morenlerin) gerisindeki çanaklarda suların birikmesi ile göl meydana gelmiştir. Böyle göllere de moren seddi gölleri denir.
MORFOLOJİK: Morfoloji ile ilgili, morfolojiye ilişkin.
MOSTRA: Bir tabaka veya formasyonun topografya yüzeyi tarafından kesilen, ortaya çıkan bölümüdür. Bu, vadi yamacı veya yol yarmasında görülebilir.
N
NEHİR: Akarsuların büyüğüne verilen ad. Boyu, beslenme teknesinin alanı, özellikle genişliği ve taşıdığı su niceliği bakımlarından en büyük ana akarsu, ırmak.
NEM: Su buharı. Atmosferde bulunan, gaz biçimindeki su. Saydam ve mavimsi olup, gökyüzünün mavi gözükmesinin esas nedeni budur. Havanın nemliliği, içinde bulunan bu su buharı miktarına bağlıdır. Havanın alabileceği maksimum bu su buharı, sıcaklığın artışına paralel olarak artar. Örneğin; 20 0C sıcaklıkta, 1 m3, hava 30 gr su buharı(nem) taşır. Oysa -20 0C sıcaklıkta bu miktar, sadece1 gr taşır.
NEOJEN: jeol. Üçüncü zamanın bölündüğü dört büyük devirden son ikisi olan pliyosen ile miyoseni birden kavrayan sistem.
NEOTEKTONİK: Arabistan kıtasının Anadolu kıtası ile çarpışmasından sonraki tektonik olayları inceleyen jeolojinin alt bilim dalı. Neojenden günümüze kadar gelen olayları irdeler.
NÜFUS: Bir ülke ya da belirli bir yerde yaşayan insanların toplam sayısı.
NÜFUS ARTIŞI: Doğum oranı ile ölüm oranı arasındaki fark nüfus artışını gösterir Bir ülkede doğum oranı fazla, ölüm oranı az ise nüfus artışı meydana gelir.
NÜFUS ARTIŞ HIZI: Bir yılın nüfusunun bir önceki yıla bölünmesiyle elde edilen orana verilen ad.
NÜFUS AZALMASI: Ölümlerin doğumlardan çok olması, kamusal kararlarla başka yerlere nüfus gönderilmesi ya da kendiliğinden göçler gibi nedenlerle bir ülke nüfusunun sayısal olarak azalması.
NÜFUS HAREKETLERİ: Nüfusun doğal, toplumsal değişmeleri. Nüfus, doğumlarla sürekli olarak yenilenir, ölümlerle söner. Bu olaylarla ilgili olarak nüfusun yapısı çok değişken bir durum gösterir. Bu yenileşmelere, sönmelere nüfusun doğal hareketi denir. Yerleşilmiş yerlerdeki nüfus hareketleri ise çeşitli göçler olarak belirir.
NÜFUS SAYIMI: Bir ülke nüfusunun nitelik ve niceliği üzerinde gerekli verileri saptamak amacıyla belli aralıklarla yapılan sayma işlemi.
NÜFUS YOĞUNLUĞU: Herhangi bir bölgedeki toplam nüfusun, top lam yüzölçümüne bölünmesi ile bulunan, km düşen insan sayısı.
O-Ö
OBRUK : Özellikle kireç taşlarının çözülmesi ile meydana gelmiş doğal kuyu. Baca veya kuyu şeklinde, keskin köşeli, derin çukurluklara obruk denir. Derinliği 250-300 m’yi bulabilen obrukların bazılarının tabanında göl bulunur. Türkiye’de İç Anadolu’nun güneyinde ve Toroslar ’da yaygın olarak obruklar görülür. İçel’deki Cennet-Cehennem mağaraları ve Konya’daki Kızören obruğu ülkemizdeki en güzel örneklerdir.
ODAK DERİNLİĞİ: Depremde enerjinin açığa çıktığı noktanın yeryüzünden en kısa uzaklığı, depremin odak derinliği olarak adlandırılır. Depremler odak derinliklerine göre sınıflandırılabilir. Bu sınıflandırma tektonik depremler için geçerlidir. Yerin 0-60 km derinliğinde olan depremler sığ deprem olarak nitelenir. Yerin 70-300 km derinliklerinde olan depremler orta derinlikte olan depremlerdir. Derin depremler ise yerin 300 km’den fazla derinliğinde olan depremlerdir. Türkiye'de olan depremler genellikle sığ depremlerdir ve derinlikleri 0-60 km arasındadır. Orta ve derin depremler daha çok bir levhanın bir diğer levhanın altına girdiği bölgelerde olur. Derin depremler çok geniş alanlarda hissedilir, buna karşılık yaptıkları hasar azdır. Sığ depremler ise dar bir alanda hissedilirken bu alan içinde çok büyük hasar yapabilirler.
OKLÜZYON: Kavuşmuş cephe. Arkadan gelen bir cephenin daha hızlı hareket ederek önde bulunan cepheye kavuşması. Bu olay, özellikle dağların yamaçlarında gerçekleşir.
OKSİDASYON: Enerji meydana getiren bir kimyasal olay veya genel olarak bir kimyasal maddenin oksijenle birleşmesi. Oksitlenme.
OKYANUS: Kıtaları birbirinden ayıran geni su kütlelerine okyanus denir. Örnek Atlas Okyanusu, Büyük Okyanus (Pasifik Okyanusu), Hint Okyanusu.
OLDUKÇA ŞİDDETLİ DEPREM: Duvarlarda küçük çatlakların meydana gelmesi, oldukça büyük sıva parçalarının dökülmesi, kiremitlerin kayması, bacalarda çatlakların oluşması ve bazı baca parçalarının aşağıya düşmesiyle tanımlanır.
OLİGOSEN DÖNEM: Tersiyerde 38 milyon yıldan 25 milyon yıl öncesine kadar devam eden ve Eosen ile Miyosen arasında bulunan jeolojik devir.
ORMAN: Büyüklü küçüklü çeşitli özellikteki ağaçların oluşturduğu bitki örtüsüdür.
ORMANCILIK: Doğanın en zengin kaynaklarından biri olan ormanın, bilim ve tekniğe dayalı bir düzen içinde korunması, geliştirilmesi ve işletilmesi gibi çalışmaların tümü.
OROGRAFİK: hava parselinin yukarıya doğru, bir engebe veya engel tarafından yükselişe zorlanmasıyla oluşan bulut türü. Yükselen hava içinde basıncın azalması, adyabatik soğuma görülür ve eğer yeterli neme sahipse yoğunlaşma sonucu yağış gerçekleşir. dağların rüzgar altı yani kuytu taraflarında oluşan mercek ve dalga bulutları orografik bulutlara örnektir. kaynak itibariyle zaman zaman cirrus, cumulus ve stratus bulutları da orografik olarak oluşurlar.
OROGRAFİK YAĞIŞLAR: Nemli hava kütlelerinin bir dağ yamacına çarparak yükselmesi sonucunda oluşan yağışlardır.
OROJENEZ (Dağ Oluşumu):Jeosenklinallerde biriken tortul tabakaların kıvrılma ve kırılma hareketleriyle yükselmesi olayına dağ oluşumu ya da orojenez denir.
OROJENİK HAREKET: Dağ oluşumunu meydana getiren hareket.
ORTA HASARLI DEPREM: Duvarlarda küçük çatlakların meydana gelmesi, oldukça büyük sıva parçalarının dökülmesi, kiremitlerin kayması, bacalarda çatlakların oluşması ve bazı baca parçalarının aşağıya düşmesiyle tanımlanır.
ORTA ŞİDDETLİ DEPREM: Deprem ev içerisinde çok, dışarıda ise az kişi tarafından hissedilir. Sarsıntı, yoldan geçen ağır yüklü bir kamyonun oluşturduğu sallantı gibidir. Kapı, pencere ve mutfak eşyaları vs. titrer, asılı eşyalar biraz sallanır. Ağzı açık kaplarda olan sıvılar biraz dökülür. Araç içerisindeki kişiler sallantıyı hissetmezler.
OTOKTON:1. bir yere başka bir yerden göçmeyen, yerli. 2. jeolojide de taşınmadan, bulunduğu yerde oluşmuş kayaçlar için kullanılan kelime. Tersi allokton'dur.
OVA: Engebeliğin çok az olduğu, düz ya da düze yakın, vadilerle yarılmamış yüzey şekli. Çoğu, alüvyonla kaplı düzlüklerdir.
ÖLÇEK: Harita üzerindeki bir uzunluğun, yeryüzündeki, gerçek bir uzunluğa oranı. Ölçek bir orantıdır.
P
P DALGASI: Öncül dalga demektir. Yeryüzüne paralel salınımlar oluştururlar yani boyuna dalgalardır. Hızı en büyük olan dalgalardır. Deprem kaydeden cihazlara ilk ulaşan dalgalardır. Yıkım etkisi düşüktür.(Yerin altında olduğundan)Katı kaya kütleleri içinde, Sıvıda ve havada olmak üzere bütün ortamlarda ilerleyebilir.
PALEOSEN: Senozoik yani 3. jeolojik zamanın alt devirlerinden ilkidir. 65-54 milyon yıl öncesini ifade eder. inseptivoraların ufak ufak yayılmaya başladığı, ilkel primatların görülmeye başlandığı devirdir.
PALEOZİK ZAMAN : Birinci Zaman Günümüzden yaklaşık 225 milyon yıl önce sona erdiği varsayılan jeolojik zamandır. Birinci zamanın yaklaşık 375 milyon yıl sürdüğü tahmin edilmektedir. Zamanın önemli olayları: Kaledonya ve Hersinya kıvrımlarının oluşumu. Özellikle karbon devrinde kömür yataklarının oluşumu. İlk kara bitkilerinin ortaya çıkışı. Balığa benzer ilk organizmaların ortaya çıkışı. Birinci zamanı karakterize eden canlılar graptolith ve trilobittir.
PARTİKÜL HAREKETİ: Bir maddenin veya enerjinin en küçük parçacığının hareketi.
PATİKA: Engebeli yerlerden gelip geçenlerin ayak izlerinden oluşan, tekerlekli araç işlemeyen dar yol, çığır, keçi yolu, yolak.
PENEPLEN: Geniş arazi bölümlerinin, akarsu aşınım faaliyetlerinin son döneminde deniz seviyesine yakın hale indirilmesiyle oluşmuş, az engebeli şekle peneplen (yontukdüz) denir.
PERİBACASI: Özellikle volkan tüflerinin yaygın olarak bulunduğu vadi ve platoların yamaçlarında sel sularının aşındırması ile oluşan özel yeryüzü şekillerine peribacası denir. Bazı peribacalarının üzerinde şapkaya benzer, aşınmadan arta kalan sert volkanik taşlar bulunur. Bunlar volkanik faaliyet sırasında bölgeye yayılmış andezit ya da bazalt kütleridir. Peribacalarının en güzel örnekleri ülkemizde Nevşehir, Ürgüp ve Göreme çevresinde görülür.
PERİGLASYAL: “Buzul çevresi” ile ilgili olayları belirtir. Buzul çevresi yer biçimleri, buzul çevresi iklimi, buzul çevresi bitkileri gibi.
PETROGRAFİ: Doğada var olan kayaçların minerallerini, kimyasal bileşimlerini, yapı ve dokularını ve doğada bulunuş şekillerini ortaya koyarak, kayaçları tanımayı, sınıflamayı hedefleyen bir bilim dalıdır.
PLARFORM: Jeolojide büyük çaplı tabakaların çarpılması ve bunun sonucunda oluşan hafif eğimlerle nitelenen jeolojik yapı tipi.
PLATO: Genellikle çevresine göre yüksekte bulunan, akarsularla derin şekilde parçalanmış düzlükler.
PLEİSTOSEN: Dördüncü çağın birinci dönemi. Diluviyum Buzul Çağı bu dönemi karşılar Bir jeoloji terimi olan pleistosen dönemi, arkeologların Paleolitik yani Eski Taş Çağı’nı karşılar.
PLİOSEN: Beş milyondan iki milyon yıl öncesine kadar devam eden Miosen'den sonra, Pleistosen'den önceki jeolojik devir.
PLİYOSEN ÇAĞ: Yaklaşık 5 milyon yıl öncesinden 2 milyon yıl öncesine dek süren üçüncü jeolojik çağın (tersiyer) son dönemi.
POLAR CEPHE: Kutuplardan kaynaklanan soğuk hava ile tropikal bölgelerden gelen sıcak havanın karşılaşması ile oluşan cephe.
POLAR HAVA: Kutbi hava, soğuk hava kitlesi.
POLYE: Karstik bölgelerde kireçtaşlarının çözülmesiyle ortaya çıkan düzlük ova.Karstik yörelerdeki genişliği birkaç kilometre olan, uzunluğu 20-30 kilometreyi bulan, hatta geçebilen ova görünümlü büyük karstik çukurlara polye denir. Türkiye’de özellikle Toroslar ‘da polyeler yaygındır. Örneğin; Akdeniz Bölgesi’ndeki Ketsel, Elmalı ve Akseki ovası birer polyedir.
POYRAZ: Türkiye’nin hemen her yerinde esen rüzgârlardır. Yaz poyrazı serinletici etki yapar. Kışın ise kuru soğuklara neden olur.
PRİMER DALGA: Bakınız P dalgası
PROKLASTİK KONİ: Magmadan değişik dönemlerde yükselen, farklı karakterdeki malzemenin birikmesi ile oluşur. Bu volkanların kesitinde, farklı karakterdeki malzeme katmanları ardarda görüldüğü için tabakalı volkanlar da denir. Örneğin ülkemizdeki Erciyes, Nemrut, Hasan ve Ağrı volkanları koni biçimli volkanlardır.
PÜSKÜRME: Bir yanardağın püskürmesi olayı (Yanardağ). Geniş anlamı ile magmadan olan her türlü püskürülmüş maddelerin, yeryüzüne ulaşmış olmalarına, ya da ulaşamamışta içte kalmış bulunmalarına göre, püskürmeler ayırt edicidir. Yer kabuğundan geçerek yerin yüzüne ulaşmış olanlarına dış püskürmeler denir. (Dış-püskürük taşlar). İçte kalmış, yerin yüzüne çıkamamış olan püskürmelere de iç püskürmeler adı verilir (İç püskürük taşlar, Yayışık püskürme, Volkanizma).
R
RADYOLARİT: Tortul bir kayaçtır. Radyolarya denen mikro organizmaların çökelmeleriyle derin denizlerde
oluşan bir taştır. Doğada tabakalar halinde ve kalkerli arazinin altında bulunur. Sertliği 7'dir gri, kahverengi, yeşil, beyaz, krem, pembe ve diğer renkler olmak üzere birçok renk çeşitliliği gösterir. Kırıldığında keskin kavkısal kırılma verir. Kırılma yüzeyi genellikle donuk yağlı ve mattır. Kalkerli arazinin altında oluşur ve ışığı geçirmez.
RASATHANE: Gök gözlemleri yapan, gökcisimlerini ve olaylarını inceleyen kurum. Gözlemevi.
RAYLEİGH KAYMA DALGALARI: Yer yüzeyinde yuvarlanarak ilerleyen dalgalardır. ( Su dalgalarında olduğu gibi) Deprem anında hissedilen dalganın çoğu bu dalgalardır. Bunun sebebi bu dalgaların genliğinin dolayısıyla enerjisinin büyük olmasıdır.
REGRESİF: Denizin çekilip su altındaki alanların karaya katılması.
RELİEF HARİTASI: Yeryüzü biçimlerinin kabartılarını, çukurluklarını ilk bakışta gösterecek şekilde çizilmesi.
RIHTIM: Bir akarsu ya da deniz kıyısında doldurularak yapılmış, gemilerin indirme bindirme ya da yükleme, boşaltma yapabileceği yer.
RİCHTER ÖLÇEĞİ: Sismoloji ´de kullanılan, dünya genelinde meydana gelen depremlerin aletsel büyüklüklerini ve sarsıntı oranını belirleyen ve sınıflara ayıran uluslararası ölçüm birimi.
RİJİDİTE: Katı olma durumu. Bir nesnenin, boyut değişikliklerine sebep olan etki ortadan kalktıktan sonra da bu boyutları koruma özelliği.
RİJİT: Sert, katı (davranış). 2. Kuvvet veya moment etkisi Altında şekil değiştirmeyen, formunu koruyan.
RÖLYEF: Yeryüzünün kabarıklık, çukurluk biçiminde ve çok çeşitli büyüklükteki biçimleri.
RÜZGAR: Hava kütlelerinin yatay yöndeki hareketlerine rüzgar denir.
S
S DALGA: Tanecik hareketleri yayılma doğrultusuna dik ya da çaprazdır. Yani enine dalgalardır. Sadece Katı kaya kütleleri içinde ilerleyebilir. Yani kayaları aşağı yukarı ve ya sağa sola hareket ettirir. Hızı P –Dalgasından küçüktür. S-dalgaları yayılırken tanecikler, yayılma doğrultusuna dik, aşağı-yukarı veya sağdan-sola doğru titreşirler. Yayılma özelliklerinden dolayı kesme dalgaları bir çeşit Burulma hareketi yaptığından geçtikleri ortamda şekil bozukluğuna yol Acarlar. S-dalgaları, kesme kuvvetlerine karşı direnci olmayan yani katılık katsayısı sıfır olan sıvılar ve gazlar içerisinde kesinlikle yayılamazlar. Bu, dış Çekirdeği neden sıvı özellikte olarak bildiğimizin bir göstergesidir.
SAĞANAK YAĞIŞ: Aniden bastıran şiddetli yağmur.
SALINIM: Cisimlerin denge konumunun iki yanında eşit uzaklıktaki iki nokta arasındaki gidip gelme hareketine denir.
SANAYİ: Endüstri. Bir ve birden fazla ham maddeyi çeşitli yollardan işleyerek işlenmiş madde haline dönüştürme yöntem ve araçlarının tamamı
SARKAÇ: Ağırlık merkezinden belirli bir mesafede bulunan bir nokta veya eksen etrafında ileri geri salınabilen katı cisim.
SARP: Çıkılması zor dik yamaç. Çıkılması güç, dimdik kayalıkların bulunduğu yerler için kullanılan bir kelime. Doğu Anadolu da sarp yerler çoktur. Bu sarp kayalara tırmanmak çok güçtür. Torosların birçok yerleri sarp bölgelerimiz arasında sayılır. (Dik).
SARSINTI: Bakınız deprem
SAYFİYE: Yaz mevsiminin bunaltıcı sıcağından kurtulmak için çıkılan yaylalar, bağlar ve bahçeler, yazlık. Sayfiye yeri.
SEDİMAN: Kayaçların parçalanması, aşınması vb. gibi ayrışmalar sonucu oluşmuş (tortul kayaçlara) parçacıklara denir.
SEDİMANLAR: Tortul taşlar Tortulanma.
SEKİ (Taraça):Yatağına alüvyonlarını yaymış olan akarsuyun yeniden canlanarak yatağını kazması ve derinleştirmesi sonucunda oluşan basamaklardır. Taban seviyesinin alçalması nedeniyle, tabanlı bir vadide akan akarsuyun aşındırma gücü artar. Yatağını derine doğru kazan akarsu vadi tabanına gömülür. Eski vadi tabanlarının yüksekte kalması ile oluşan basamaklara seki ya da taraça denir.
SENKLİNAL: Jeolojide, tabakalar yanal kuvvetler altında kıvrılıp kubbe veya çanak şekilli haller alırlar. Bu şekillere antiklinal ve senklinal denir. Senklinal çanak seklindeki kıvrımlardır ve tabakalarda genç katmanlar çanağın içinden başlar, dışarı doğru gidildikçe katmanların yaşı artar. Bu jeolojik şekiller santimetre ölçeklerinden kilometre ölçeklerine kadar çeşitli boyutlarda olabilir. Senklinaller geçirimsiz katmanlardan oluştuğu takdirde çeşitli havzalar oluşabilir. Bunlar petrol, su gibi sıvıları toplayan jeolojik yapılardır.
SENTRİPETAL AKARSU: Merkeze yaklaşan; merkeze doğru hareket eden akarsu çeşididir.
SERACILIK: Seralarda mevsiminin dışında sebze ve meyve üretme faaliyeti.
SERPANTİN: Yılantaşı. Yeşil renkli kayacı olan, suyla tepkimeye girdiğinde yüzeyi kayganlaşan mineral.
SES DALGASI: Hava moleküllerine titreşim hareketi yaptırarak oluşturulur. Ses dalgaları boyuna dalgalardır. Ses dalgaları en iyi katılarda en kötü gazlarda iletilir. Yani iletim molekül sıklığı ile doğru orantılıdır. Ses dalgaları enerji taşıdığından yüksek sesler etrafa zarar verebilir. Alçak uçuş yapan uçak gibi.
SET: Su taşkınlarını önlemek için akarsu boyunun, ya da göl kıyısının, deniz kıyısının gerekli yerlerine yapılan uzun tümsekler. Taşkınların oluşlarına göre bu setler yapılır. Ki mi yerde taşkın az olur, kimi yerde korkunç olur.
SICAK KAYNAK: (Kaplıca). Her türlü sıcak kaynağa verilen ad.
SICAK SU KAYNAĞI: Yerkabuğundaki fay hatları üzerinde bulunan kaynaklardır. Yani sıcak su kaynakları Fay hatları üzerinde ve çevresinde yoğunlaşmışlardır. Fay kaynakları da denir. Suları yerin derinliklerinden geldiği için sıcaktır ve dış koşullardan etkilenmez. Sular geçtikleri taş ve tabakalardaki çeşitli mineralleri eriterek bünyelerine aldıkları için mineral bakımından zengindir. Bu tür kaynaklara; kaplıca, ılıca, içme gibi adlar verilir. Sıcak su kaynaklarının özel bir türüne gayzer denir.
SICAKLIK: Sıcaklığın yüksek olduğu yerlerde havanın nem alma kapasitesi de yüksek olduğu için buharlaşma artar, düşük olduğu yerlerde ise buharlaşma azalır.
SICAKLIK ARTIŞI: Sıcaklık değerinin yükselmesi.
SIĞ: Derin olmayan
SIĞ DENİZ: Kıyı boyundan -200 metre derinliğe kadar uzanan, bu uzanışı ile karaların çevresini türlü genişlikte çeviren az derin denizler.
SINIR: İki ülke topraklarını birbirinden ayıran hat. Doğal ya da yapay olabilir. Arada sinir olarak kabul edilebilecek bir nehir, dağ varsa sinir doğal, eğer düz bir arazide tahkimat, tel orgu gibi yollarla ayrılmışsa yapaydır.
SIRT: İki akarsu vadisini birbirinden ayıran ve birbirine ters yönde eğimli yüzeyleri birleştiren yeryüzü şeklidir. Sırtların üzeri düz olabileceği gibi keskin de olabilir.
SİLİS: kum, çakıl taşı, gibi silisyumun oksijenli bileşimlerine verilen ad.
SİLO: Buğday, arpa gibi tahıl çeşitlerini bozulmadan saklamağa yarı yan yüksek ambar. Silo kelimesi birçok dillerde vardır. Silolar ağaçtan, demirden, betondan yapılır.
SİLT: Zemin sınıfı ve tane büyüklüğü ayrımına göre sınıflandırılmış organik olmayan, taneli ve oldukça ince (kilden daha kaba, ancak kumdan daha küçük taneli) bir malzeme.
SİLTTAŞI: Kırıntılı tortul kayak türüdür.
SİRK GÖLÜ: Buzul aşındırması ile oluşmuş çanaklarda suların birikmesi ile oluşan göl.
SİRK: Buz yalağı. Buzulun ilk oluşmaya başladığı yerde oluşan küçük aşınım çukurluğudur.
SİS: Yere değmiş bulunan bir çeşit bulut. Sis ile bulut arasındaki ayrılık şudur Sis yerin yüzüne değer, bulut yukarılarda yüzer. Sis, büyücek damlalı ise doğrudan doğruya ıslatır. Suna ıslatan sis denir. Sisin denizcilikte, yolculuklarda önemli yeri vardır, Sis, bir milimetrenin yüz de biri kadar çapı bulunan son derece ince su damlacıklarından başka bir şey değildir. Bu damlacıklar çok ince, çok yeğni (hafif) olduğu için, düşüşleri de ağır ağır olur. Sisin bu damlacıkları bir parça büyük ise ıslatıcı olur. Eğer damlalar biraz daha büyük ise, bu türlü sisler, çiseleme biçimindeki yağmur yağışına bir geç olur. Koyu sislerde birkaç adım ilerisini görmek bile zorlaşır. Sis, sıcaklık ve nemlilik olaylarıyla ilgili olarak ışıma, hava karışması gibi olaylardan doğar. Oluşları bakımından türlü sisler vardır Şehir sisleri çayır sisleri, vadi sisleri, karma sisler, göl sisleri, dağ sisleri. Sis, böyle yerleri sanki bir kabı dol duran su gibi doldurur. Sisler, saba ha karşı, çoğunca baharda olur. Ha- - ya sıcakça, toprak soğuk olursa ora da sis belirir. Yazın ise, çayırların bulunduğu yerde sisler olur. Dağ sisleri ise, buluttan başka bir şey değildir.
SİSMİK: Depremle ilgili
SİSMİK DALGALAR : Bir deprem veya patlama sonucunda meydana gelen enerjinin yerkabuğu içerisinde farklı nitelik ve hızlarda yayılması ifade eder. Çok yüksek hıza sahip bulunan cisim dalgaları P ve S dalgaları olarak adlandırılır. Sığı derinlikte oluşan ve daha düşük hıza sahip dalgalara ise Yüzey dalgaları denilir. Yapılarda meydana gelen hasarlar ve yıkılmalara genellikle S dalgaları ile Yüzey dalgaları neden olmaktadır.
SİSMOGRAF: Depremin şiddetini ölçen alet. Deprem dalgalarını çizdirmeye yarayan araç. Bu aracın çizdiği çizgilerde sarsıntının bütün incelikleri görül Sismograflar, çok uzaklardaki depremleri de gösterebilir. (Deprem). Sismogram Depremi çizerek gösteren sismograf aracının çizgisi.
SİSMOGRAM: Depremin bir "sismograf" tarafından kaydedilen, yazılı kaydı.
SİSMOLOJİ: Depremleri ve depremlerle ilgili olayları inceleyen bilim dalı.
SİSMOMETRE: Doğal ve suni titreşimler ile depremleri, özel kâğıtlar üzerine veya sayısal ortamda kaydeden cihazlara verilen genel addır. Deprem Kayıtçısı veya Sismograf olarak da ifade edilmektedir.
SOĞUK CEPHE: Soğuk alın. Bu alın, hareket halinde bulunan soğuk bir hava olup, kendisinden daha hafif olan sıcak havanın altına girer, onu yukarı kaldırır. Böylece yükseğe çıkan sıcak hava adiyabatik olarak her 330 metrede ü derece soğur. Genel-olarak sıcak hava nemlidir. Bu yüzden kısa bir süre sonra yoğunlaşır. Sıcak hava alına koşut (paralel) olarak akar. Sıcak hava iki sebepten yukarı yükselir: Alın boyunca yaklaşmanın belirmesi, soğuk havanın hızla itelenmesi. Bu hava, önündeki sıcak havanın hızla itelenmesini doğurur. Sıcak havanın yükselme hızı, alının eğimine bağlıdır. Soğuk alının sıcak havaya doğru böylece sokulmasıyla yağmur bulutları doğar, Su buharı yoğunlaşır, yağış olur. (Alın, Sıcak alın, Cepheler, Front)
SOLA ATILIMLI FAY: Bloklardan birinin hareketi diğerine göre(sabit olana göre)fay düzleminin doğrultusu boyunca sola doğru gerçekleşen fay çeşidi. Doğu Anadolu fay hattı buna örnek olarak verilebilir.
SOLİFLÜKSİYON: Toprağın kütle halinde ve yavaş yavaş yer değiştirmesi.
SONDAJ: Yer altında maden yada su aramak maksadıyla kuyu açma işlemi.
STEP: İlkbahar yağışlarıyla yeşeren, yaz kuraklığı ile sararan kısa boylu otlardır. Bunlara step ya da bozkır denir.
STRATİGRAFİ: Yer kabuğunun kısımları olarak ele alınan tabakalı kayaların formasyonlarından, bileşimlerinden, istiflenmelerinden ve korelasyonlarından söz eden, bir alan veya bölgedeki kayaların nitelik, kalınlık, istiflenme, yaş ve korelasyon yönlerinden ele alan tasvirci jeoloji bölümüdür.
STRATİGRAFİ: Tabaka bilimi.
STRÜKTÜR: Yapı.
SU: Kohezyon kuvvetine sahip renksiz, kokusuz ve tatsız sıvı bir bileşiktir.
SU BÖLÜMÜ ÇİZGİSİ: Akarsu havzasını bir birinden ayıran doğal sınır. Birbirine komşu iki akarsu havzasını birbirinden ayıran sınıra su bölümü çizgisi denir. Bir akarsuyun su top lama alanını komşu akarsuyunkinden ayıran doğal sınır. Bu sınırdan başlayan sular, her iki akarsuda ayrı yönlere doğru akar, iki akarsu arasında bir ara çizgisi durumunda bulunan Su bölümü yer kabartılarının her zaman en yüce yerlerinden geçmez. Çukur düzlüklerden de geçtiği çok olur. Su bölümü, kolay eriyebilen taşların geniş yer tuttuğu bölgelerde, kurak bölgelerde, bataklık yerlerde çoğunca belirsizleşir. Su bölümü çizgisi, uzunca bir süre bu yerde kalmaz. Yer değiştirir. Bunun sebebi akarsuların geri geri aşındırmasıdır.
SU DÜŞEN: Akarsular boyundaki bir eğim kesikliğinde suların düşerek aktığı yerlere verilen ad. Böyle bir düşme yeri küçük, az yüksek olursa, bunlara çağlayan denir. Bu düşüş yeri büyük olursa ve sular yüksek yerlerden düşerse, bun lira da büyük çağlayan, çavlan şarlak gibi adlar verilir.
SU UÇTU: Bakınız çağlayan.
SUBPOLAR: Orta kuşak ile kutup kuşağı arasındaki yerleri belirten sıfat.
SUBTROPİKAL: Tropikal ve orta kuşaklar arasındaki geçiş alanlarını belirten sıfat.
SULAK ALAN: Doymuş toprak koşulları gerektiren bitki örtüsünü ya da su yaşamını besleyecek yeterli yer üstü ya da yer altı sularına sahip, turbalık ve bataklık gibi alanlar; birçok balık ve su kuşu türü için yetişme ortamı sağlayan önemli vahşi yaşam ortamları.
SÜBSİDANS: Üst atmosferde soğuyarak ağırlaşan havanın yeryüzüne inmesi olayıdır. Konveksiyonel hava hareketlerinden yukarıdan aşağıya doğru olandır. Sübsidans gerçekleşen yerde bağıl nem azalır, bulutlar kaybolur, hava kuraklaşır. Kışın gökyüzünün açık, bulutsuz ve çok soğuk olduğu günler iyi birer örnektir.
Ş
ŞARLAK: Bakınız çağlayan
ŞARYAJ: Bindirme. Dağ oluşumu sırasında bir kütlenin başka bir kütle üzerinde sürünmesi. Tektonizma olayları sırasında yaşlı yapıların genç yapılar üzerine bindirmesi olayıdır.
ŞEHİR: Nüfusunun çoğu ticaret, sanayi, hizmet veya yönetimle ilgili işlerle uğraşan, genellikle tarımsal etkinliklerin olmadığı yerleşim alanı, kent, site.
ŞEHİR MERKEZİ: Şehrin en işlek yeri, iç bölümleri.
ŞEHİR NÜFUSU: Türkiye’de nüfusu 10.000’nin üzerinde olan yerleşmeler kent, kentlerde yaşayan nüfusa da kentsel nüfus denir.
ŞELALE: Çağlayan. Akarsuların yüksek bir yerden dökülüp aktıkları yer. Büyük çağlayan anlamına gelir. Dilimizde şelale karşılığı olarak çavlan, çağlak, gürlevik, gürleyik, sudüsen, suuçtu, şarlak ve daha birçok kelimeler vardır. Bunlardan kimisi çağlayan terimi ile bir anlamda, kimisi ise, büyük çağlayan yani şelale anlamındadır.
ŞEV: İnişli yer, bayır. Eğik, meyilli.
ŞEYL: Dünyanın birçok noktasında bulunan, ısıtıldığında yapay petrol ve gaz üretilebilen organik malzeme yönünden zengin tortulu kayalara verilen isimdir. Şeyllerin kalitesi, tonda litre olarak çıkarılan petrol miktarıyla hesaplanır. Petrol miktarı şeyllerde ton başına ortalama 38 litredir.
T
TABAN SUYU: Altta geçirimsiz bir tabaka ile sınırlandırılan, geçirimli tabaka içindeki sulardır. Bu sular genellikle yüzeye yakındır. Marmara Bölgesi’ndeki ovalar, Ege Bölgesi’ndeki çöküntü ovaları, Muş, Erzurum ve Pasinler ovalarındaki yer altı suları bu gruba girer.
TABANLI VADİ: Akarsu, yatağını taban seviyesine yaklaştırınca derine aşınım yavaşlar. Yatak eğiminin azalması akarsuyun menderesler çizerek yanal aşındırma yapmasına neden olur. Yanal aşındırmanın artması ile tabanlı vadiler oluşur.
TARAÇA: Yatağına alüvyonlarını yaymış olan akarsuyun yeniden canlanarak yatağını kazması ve derinleştirmesi sonucunda oluşan basamaklardır. Taban seviyesinin alçalması nedeniyle, tabanlı bir vadide akan akarsuyun aşındırma gücü artar. Yatağını derine doğru kazan akarsu vadi tabanına gömülür. Eski vadi tabanlarının yüksekte kalması ile oluşan basamaklara seki ya da taraça denir.
TARIM: Toprağı işleyerek ekme ve dikme yoluyla çeşitli ürünler elde etme işine tarım denir.
TARIM ARAZİSİ: Toprak, topografya ve iklimsel özellikleri tarımsal üretim için uygun olup, hâlihazırda tarımsal üretim yapılan veya yapılmaya uygun olan veya imar, ihya, ıslah edilerek tarımsal üretim yapılmaya uygun hale dönüştürülebilen arazidir.
TARLA: Tarım coğrafyasında, dar anlamıyla "sürülen, ekilen" toprak.
TAŞ: Yer kabuğunu oluşturan ana malzemeye verilen genel ad. Aynı anlamda, kaya ve kayaç terimleri de kullanılır.
TAŞKIN: Toprağın geçici olarak bir akarsu yada çok miktarda yağmur veya diğer nedenlerle oluşan büyük su kütlelerinin baskınına uğraması.
TATLI SU: Tuzluluğu %0,05'ten az olan sular
TEKTONİK: Yerkabuğunun yapısı ve değişmesine yol açan orojenik, epirojenik, volkanizma ve sismik özelliklerini inceleyen bilim alanıdır.
TEKTONİK HAREKETLER: Yerkabuğunda meydana gelen kırılma, yükselme, alçalma gibi tüm hareketler.
TEKTONİK KIVRIMLAR: Tabakalı kayaçlarda tektonik kuvvetlerin etkisiyle oluşan dalga şeklindeki
deformasyonlara kıvrım, bu olaya da kıvrımlanma adı verilir.
TEKTONİK YAPI: Kabuk duyarsızlığıdır. Yer kabuğundaki bir yapı unsurunun çökelme dönemleri sırasındaki yapısal hareket tarzıdır.
TEKTONİZMA: Kabuk duyarsızlığıdır. Yer kabuğundaki bir yapı unsurunun çökelme dönemleri sırasındaki yapısal hareket tarzıdır.
TEPE: Bir doruk noktası ve onu çevreleyen yamaçlardan oluşmaktadır. Çevresine göre yükseltisi 500’nin altında olan küçük kabartılar.
TEPELİK: Tepesi çok olan (yer)
TERS FAY: Fay düzlemi eğimli olan ve bu düzlem üzerindeki bloğu yukarı doğru hareket etmiş olan faylara normal fay denir.
TERSİYER: Yer yuvarlağının gelişme tarihinde, Üçüncü Çağı karşılayan Neozoik oluşuk grubu.
TOPOGRAFİK: Topoğrafyaya ait olan.
TOPOGRAFYA: Bir kara parçasının doğal engebe ve özelliklerini kâğıt üzerinde çizgilerle gösterme işi.
TOPRAK: Başka yerlerden taşınıp biriktirilen ya da yerli kayaların fiziksel, kimyasal ve dirimsel yollarla dağılıp çözülmeleriyle oluşan, türleri, kalınlığı, sürekliliği ve tarım bakımından değerleriyle ayrımlı yüzeysel örtü.
TOPRAK AKMASI: Daha çok eksen ucu bölgesinde görülen, dipteki donmuş toprakların kayganlaşmış yüzü üzerindeki çözülmüş taş ve toprak örtüsünün, kendine özgü biçimler oluşturarak aşağılara doğru yer değiştirmesi.
TOPRAK KAYMASI: Yerçekimi etkisiyle, kaya ya da toprağın yavaş yavaş yada yüksek bir hızla aşağı doğru hareketi.
TOPTAN YÜKSELME(EPİROJENEZ): Kara oluşumu hareketlerinin genel adı. Karaların toptan alçalması ya da yükselmesi olayına epirojenez denir. Bu hareketler sırasında yeryüzünde geniş kubbeleşmeler ile yayvan büyük çukurlaşmalar olur. Orojenik hareketlerin tersine epirojenik hareketlerde tabakaların duruşunda bozulma söz konusu değildir. Dikey yönlü hareketler sırasındaki yükselmelerle jeoantiklinaller, çukurlaşmalar sırasında ise okyanus çanakları, yani jeosenklinaller oluşur. Kıt’a oluşum hareketi yerkabuğunu oluşturan levhaların yatay duruşları bozulmadan dikey istikamette yer değiştirmesi olayı.
TORTUL: Değişik materyallerin parçalarının zaman içinde üstüste birikimiyle oluşmuş kompozit maddedir. Çökelme sonucu oluşmuşlardır. Bu kayaçlar büyük bir çeşitlilik gösterirler. Kireçtaşı, traverten, çakmaktaşı, tuz, kömür, breş, konglomera, kum ve çakıl gibi.
TORTULLANMA: Deniz, göl, akarsu, ya da karalarda katı, taş özdeklerin çökeltilmesi olayı.
TORTUNUN ÇÖKMESİ: Akan suyun enerjisinin çökelmemiş tortunun yükünü kaldıramaması durumunda, materyalin, su sütunundan akıntı yatağına çökelmesi.
TRANSGRESYON: Denizin karaya doğru ilerlemesi.
TRAVERTEN: Kireç taşının su içerisinde çözüldük ten sonra tekrar çökelmesi ile ortaya çıkan çeşitli şekiller. Kimyasal tortul taşlar. Genellikle sıcak su kaynaklarının yakınında ve kalsiyum karbonatlı suların yayılarak aktığı alanlarda, kirecin çökelmesi ile oluşan basamaklardır. En güzel örnekleri Denizli-Pamukkale’dedir.
TROPİKAL HAVA: Ekvator ve çevresinden kaynaklanan sıcak karakterli hava kütlesi.
TURİSTİK: Turizm ve turistle ilgili
TURİZM: insanların gezmek, görmek, eğlenmek, dinlenmek vb. gidilen yerde en az bir gece konaklamak şartıyla yaptığı gezi faaliyetlerinin hepsine turizm denir.
TSUNAMİ: Merkez üssü, yani ocağı deniz dibinin altında olan depremler, deniz depremi diye tanımlanırlar. Gerek bu depremler ve gerekse de deniz altı yanardağ püskürmeleri, şiddetli deprem dalgaları oluşmasına yol açar. Bu iki faktör, durgun günlerde bile, dev dalgalar biçiminde dalgalanmalar meydana getirir. Dalgaların yüksekliği, zaman zaman 20-30 m’yi bulur. Kıyıdaki körfezleri dolduran ve alçak kıyılarda kaya içlerine doğru hücum eden su kütleleri kıyılara yakın yerleşmelerde büyük can ve mal kayıplarına sebebiyet verebilirler. Özellikler Güneydoğu Asya kıyılarında sık rastlanır.
TUZLA: Deniz, tuzlu göl ya da kaynak sularını tava denilen havuzlarda buharlaştırarak tuz elde edilen yer. Kısaca tuz elde edilen yer.
TÜF: Volkan püskürmesi esnasında çıkan volkan küllerinden oluşan ince taneli kaya.
TÜRKİYE’DE YAĞIŞ DEĞİŞKENLİĞİ: Sahel’de ve Subtropikal kuşak yağışlarında 1960’lı yıllarda başlayan ani azalma, 1970’li yıllarla birlikte Doğu Akdeniz havzasında ve Türkiye’de de etkili olmaya başlamıştır. Yağışlardaki önemli azalma eğilimleri ve kuraklık olayları, kış mevsiminde daha belirgin olarak ortaya çıktı. 1970’li yılların başı ile 1990’lı yılların başı arasındaki kurak koşullardan en fazla, Ege, Akdeniz, Marmara ve Güneydoğu Anadolu bölgelerinin etkilendiği gözlendi. Kış mevsimindeki yağış değişiklikleri dikkate alındığında, kuraklık olaylarının en şiddetli ve geniş yayılışlı olanlarının, 1971-1974 dönemi ile 1983, 1984, 1989, 1990, 1996 ve 2001 yıllarında oluştuğu görülür. Bu yıllarda oluşan uzun süreli ortalamanın çok altındaki yağış koşullarına bağlı meteorolojik kuraklıkların bir sonucu olarak, su açığı ve su sıkıntısı, yalnız tarım ve enerji üretimi açısından değil, sulamayı, içme suyunu, öteki hidrolojik sistemleri ve etkinlikleri içeren su kaynakları yönetimi açısından da kritik bir noktaya ulaştı. Kasım 2001’den 2004 ilkbaharına kadar olan dönemde ise, yağışlar Türkiye’nin önemli bir bölümünde genel olarak uzun süreli ortalamanın üzerinde gerçekleşti.
U Ü
UÇAN SU: Bakınız şelale
ULAŞIM: 1.Bir nesneyi veya bir kişiyi bulunduğu yerden farklı bir yere aktarmadır.(tr.wikipedia.org/wiki/Ulaşım) 2. Köyler, şehirler, ülkeler arasında bir yerden bir yere gidiş geliş, münakale, muvasala, temas
ULTRABAZİK: Kayacın kimyasal bileşimine ait SiO2 içeriği % 45’ten az olan kayaçlar için kullanılan terim. Bazı meteorlarda varlığı gözlemlenen bu magmatik kayaç, bünyesinde kuars ve feldispat ihtiva etmez; esas unsuru Fe-Mg silikatlarla metal oksitleri-sülfürleri-nabit metalleri teker teker veya her üçü birden bulunur.
UVALA: Genişleyip, derinleşen dolinlerin birleşmesiyle oluşan, dolinlerden daha büyük çukurluklardır. Uvaların düzensiz şekle sahip olması ve tabanlarındaki erimeden geriye kalan kalker çıkıntıları dolinlerden kolayca ayırt edilmesini sağlar.
UZAY: Uzay ya da fezâ, Dünya’nın atmosferi dışında ve diğer gök cisimleri arasında yer alan, gök cisimleri hariç, evrenin geri kalan kısmındaki sonsuz olduğu düşünülen boşluğa verilen isimdir. Ortalama sıcaklığı -270 °C, mutlak sıfır noktası ise -273 santigrat derecedir. Atmosfer ile uzay arasında kesin bir sınır bulunmamaktadır, fakat Dünya’nın atmosferi yukarı doğru çıkıldıkça incelmektedir. Uzayda tahminen milyarlarca galaksi bulunmaktadır. Bu tahmini galaksilerin içinde tahminen milyonlarca sistemler, gezegenler ve astroitler bulunmaktadır.
ÜLKE: Bir devletin egemenlik sahası a) Kara egemenlik alanı: Devletin egemenliği altında bulunan topraklar. Uluslararası antlaşmalarla belirlenmiş kara sınırları vardır. b) Deniz egemenlik sahası: Kara suları sınırları içinde kalan sular, yeraltı ve su bileşimi kaynaklarıyla birlikte kara ülkesinin devamıdır. c) Hava egemenlik sahası: Devletin kara ve denizleri üzerine denk gelen atmosfer katlarıyla onun üzerinde saha, o devletin egemenlik alanı kabul edilir.
V
VADİ TABANI: Akarsu yatağı kenarlarında, alüvyonlarla kaplı, geniş ya da dar düzlükler.
VADİ: Akarsuyun içinde aktığı, kaynaktan ağıza doğru sürekli inişi bulunan, uzun çukurluklardır.
VALLAKİEN: Toptan yükselme hareketi dikey yükselme hareketlerinin jeomorfolojik kanıtıdır.
VEJETASYON: Bir bölgedeki bitki topluluğunun meydana getirdiği örtü. Orman, bozkır, çayırlık birer bitki örtüsüdür.
VOLKAN: Yer yuvarlağı içindeki kızgın ergimiş ve katı maddelerin yeryüzüne çıktığı yer. Yanardağ. Yanardağlardan püsküren maddelerin birikmesiyle çeşitli yüzey şekilleri (koniler, lav akıntıları, lav platolar vb.) oluşur.
VOLKAN BOMBOLARI: Volkan bacasından atılan lav parçalarının havada dönerek soğuması ile oluşur.
VOLKAN KONİSİ: Lav, kül, volkan bombası gibi volkanik maddelerin üst üste yığılması ile oluşan koni biçimli yükseltiye volkan konisi, koni üzerinde oluşan çukurluğa krater denir.
VOLKANİK: 1. Volkanla ilgili: Volkanik kaya. 2. Volkan özelliği taşıyan: Volkanik kaya. 3. İçinde volkan bulunan:
VOLKANİZMA: Magmanın yeryüzüne eriyik, katı, sıvı ve gaz halinde çıkması olayı. Yerin derinliklerinde bulunan magmanın patlama ve püskürme biçiminde yeryüzüne çıkmasına volkanizma denir. Volkanik hareketler sırasında çıkan maddeler bir baca etrafında yığılarak yükselir ve volkanik dağlar oluşur. Sıcak ve plastik kıvamda olan magmanın gaz, sıvı ve katı maddeler halinde yeryüzüne çıkması veya yer kabuğuna doğru sokulması.
Y
YAĞIŞ: Havadaki nemin doyma noktasını aşıp, su damlacıkları, buz kristalleri veya buz parçacıkları şeklinde yoğunlaşmasına yağış denir.
YAĞIŞ REJİMİ: Bir bölgeye düşen yağış miktarının yıl içindeki dağılımı.
YAĞMUR: Yeryüzünde en çok görülen bir yağış çeşidi. Bulutların su damlacıkları birbirine bilişerek havanın dayanmasını yenecek kadar büyüyünce düşmeye başlar, böylece yağmur belirmiş olur. Yağmur damlaları, 0,55 mm. İriliğinde olur. Bir damlanın ağırlığı bir gramın üçte biri, dörtte biri kadar olur. Arasıra yağmur tanelerinin 78 mm. çapında irileştiği de olur. Yağmur damlaları, bundan da iri olursa o durumu ile kalmaz düşerken dağılır. Yağmurlar, havadaki tozlan da içerilerine aldıkları için, havayı temizlerler.
YAMAÇ: Yeryüzündeki eğimli yüzeylerdir. Bir akarsuyun yatağının her iki yakasında türlü eğimlerle uzanan yükseklikler. Buna vadi yamacı denir. Dağların, tepelerin, bayırların da yamaçları vardır. Bunlara Dağ yamacı, tepe yamacı denir. Yamaç biçimleri aşınmaya ve taşların Özelliğine bağlıdır.
YAPAY LİMAN: Yapay liman, gemi, tekne vs. gibi deniz araçlarının park yeri, gemilerin kargolarını boşaltıp yüklediği ticaret merkezi, vinç barındıran ve genellikle gümrük de bulunduran tesislerdir. Ekonomik olarak gelişmiş yerlerde kuruludur. Liman trafiğinde akaryakıt, özellikle petrol trafiği büyük yer tutar. Genel liman ve özel liman olarak ikiye ayrılır. Genel limanlar her tür yük trafiğine açıktır. Özel limanlar belirli maddelere özgüdür. Yapı olarak ise limanlar doğal koylarda veya dalgakıranla korunan kıyılardakiler, akarsu ve göl limanlarıdır. Türlere göre yükleme boşaltma tesisleri de değişiklik gösterir.
YAPI: Kayaçların ve onların oluşturdukları katmanlarında yerkabuğu içindeki düzeni, durumu.
YAPI PLARFORMU: Yatay yapıyı oluşturan yer şekillerinden biridir. Kornişleri meydana getiren sert tabakaların her biri, üzerlerinde yer alan yamaçların işlenmesinde yerel ve geçici taban seviyesi rolünü oynar. Yamaçların gerilemesi sırasında sert tabakaların üstlerinde yer alan yumuşak tabakalar zamanla aşınırlar. Böylece sert tabakalar yüzeye çıkar ve geniş düzlükler meydana getirir. Bu düzlüklerin her birine sert tabaka yüzeylerine ya da yapıya bağlı olarak oluştukları için yapı platformu adı verilir. Yapı platformları bu özellikleriyle aşınım yüzeylerinden ayrılırlar.
YARIKURAK BÖLGE: Çöllerden daha fazla yağış alan, ancak nemli bölgelere göre daha az yağış alan genellikle bozkırların yaygın olarak görüldüğü alanlar.
YARIMADA: Üç tarafı sularla çevrili denize doğru sokulmuş kara parçası. Kara gövdesinden denize doğru türlü biçimlerde uzanan kara uzantısı, (Uzantı, Kara uzantıları). Yarımadaların karaya bitişme yerlerine kıstak denir. Bu bitişme, çeşitli şekillerde olur. Anadolu, büyük bir yarımadadır. Avrupa'nın yarımadaları çoktur.
YARINTI: Dikçe yamaçlara dilik dilik bir görünüş veren yivler'den her biri. Yarıntılar, türlü büyüklükte , olur Birkaç metre boyunda olanlar, dan yüzlerce metre uzunluğa kadar ' çeşitli boydan olanları vardır. Yarıntılar uzun birer çukurluktur. Bu çu ' kurluk kertik biçimindedir. Yarıntı ; nın yamaçları dik, eğimi çoktur. Selinti sularının yamaçlarda açtığı, selcik yarıntıları bir yarıntı çeşididir.
YARMA VADİ (Boğaz):Akarsuyun, iki düzlük arasında bulunan sert kütleyi derinlemesine aşındırması sonucunda oluşur. Vadi yamaçları dik, tabanı dardır. Akarsuyun yukarı bölümlerinde görülür.
YASTIK LAV: Denizaltı ve göl içi yanardağ püskürmelerinde oluşan Özel dokulu bir püskürük taş.
YATAK: Akarsuların meydana getirdiği, yıl içinde ya sürekli, ya da geçici olarak suların aktığı yor. Buna yerine göre dere yatağı, ırmak yatağı, sel yatağı, akarsu yatağı da denir. Böylece yatak, bölgenin yağışlarına göre, kimi zaman kuru kalabilir.Yatak dümdüz değildir. Kimi yerinde oyuklar, kimi yerinde de kum, çakıl yığıntıları bulunur, (Akarsu. Vadi, Kesim)
YATAY ATILIMLI FAY: Kırığın iki tarafındaki blokların, yatay doğrultuda yer değiştirmesiyle oluşan fay.
YATAY FAY: Kırılan bloklar yatay olarak hareket ederler. Bu tip faylarda hareket fay düzlemi doğrultusunda olduğundan bu tip faylara doğrultu atımlı faylarda denir. En etkili depremleri oluşturur.
YATIK YAMAÇLI VADİ: Yatık Yamaçlı Vadi, akarsuların orta ve aşağı çığırlarında görülen yana aşındırmanın fazla olduğu ve yamaçların yatıklaştığı vadilerdir.
YAYLA: Yaz aylarında hayvan otlatmak veya tarımsal faaliyette bulunmak amacıyla gidilen geçici yerleşmelerdir. Yaylalar dinlenmek amacıyla gidilen yazlık sayfiye yerleri de olabilir.
YAYLACIK: Yayla adı verilen yerlere sıcak aylarda geçici olarak göçme olayı. Bu göçmelerden, yaylacılık gidiş gelişleri doğmuştur. Yaylacılık terimi ile Batıda kullanılan, transhumans sözü birbirini her zaman tam olarak tutmamakta, aşağı yukarı yak(aştırma bir karşılığını vermektedir. Çünkü transhumans, daha çok, sürülerin otlaktan otlağa dönemli olarak yer değiştirmesidir. Yaylacılık içinde İse, yaylada ve aşağıda geçen zamanlar, bir bütün olarak bu türlü ekonomik yaşayış ta anlaşılır. Yerine göre, yaylada iki, ya da birkaç ay kaldıktan, böylece davarlar gevrek otları yiyip serin, soğuk suları içtikten, arı havada gezdikten sonra, kısın barınacakları yerlere Kışlak) gelinen yoldan dönülür. Bu dönüş sırasında davar sürüleri daha aşağılarda, ovada bir iki hafta ekinleri biçilen tarlalarda sap kalıntılarını, başak döküntülerini yer, tarlalara bu sırada gübresini bırakarak, gelecek yıl toprağın verimli olmasına yardım eder ki, böyle yerlere de güzlek, güzle denir. Baharda yeniden yaylaya çıkılmak üzere kış aylan, kışlaklarda geçirilir. Bu sırada davarlar, ağıllarda inlerde barındırılır, (Yayla, Yaylacı, Dağ göçebeliği).
YAZ: Kuzey Yarımyuvarında yılın 21 haziranla 23 eylül günleri arasında kalan bölümünü kapsayan iki ana mevsimden biri. Haziran, temmuz, ağustos aylarını içine alan zaman aralığı. Yazın sıcak, kışın soğuk geçmektedir. Karasallık derecesi de sahillerden iç kesimlere doğru gidildikçe artmaktadır.
YER HAREKETİ: Bakınız deprem
YER SARSINTISI: Bakınız deprem
YER ŞEKİLLERİ: Yeryüzünün kabarıklık, çukurluk biçiminde ve çok çeşitli büyüklükteki biçimleri. Dağ, bir yerşeklidir. Tepe, çanak, ova, doruk, boyun, birer yerşeklidir. Denizden yüksekliğine, bulunduğu yerdeki başka kabartı ve çukur yerle ilgisine göre türlü yerşekilleri vardır. Yerşekillerinin her birinin yapısı ayrı olduğu gibi, bunları oluşturan güçler ve olaylar da ayrı ayrıdır. Dış görünüşleri bakımından birbirine çok benzeyen yerşekilleri, gerçekte birbirinden ayrı olaylarla doğmuştur. Sözgelişi düden, obruk, buzyalağı, devkazanı, yamkcukur birer çukur şekildir. Fakat bunların herbiri ayrı ayrı olaylardan doğmuştur. Yerşekillerinin kimisi büyük şekillerdir Ova, dağ, yayla gibi. Kimisi ise, küçük şekillerdir Yarıntı, oyuk, çanak, tepe, basamak gibi. Ana çizgileriyle yeryüzündeki, bütün şekilleri yani yerşekillerini iki bölümde toplamak mümkündür Çukur şekiller, yarıntı, vadi, oyuk, çanak. İn, ova, teknedir. Kabarık şekiller, basamak, tepe, dağdır.
YERALTI SUYU: Yeraltındaki taşlar, tabakalar içinde bulunan sular. Bu sular, çoğunca yerin üstünden dibe sızmış bulunan sulardır. Bu sular, su dolaşımına katılmıştır. Yeraltı suları, ya kum çakıl gibi dağınık taş parçalan arasında birikerek o yeri doyurur, ya da kayaların içinde ve çatlaklarında yer tutar. Ovaların, geniş vadi tabanlarının altındaki alüvyonlar içindeki yeraltı suyuna taban suyu ya da kuyu yatağı denir. Yeraltı suları bir başka şekilde de kayaların ince çatlaklarında, oyuklarında bulunur.
YERALTI SU SEVİYESİ: Yeraltısuyu seviyesi veya yeraltısu tablası iki zon arasında atmosfer basıncı ile su basıncının eşit olduğu yüzeye denilmektedir Yeryüzündeki su boşluklardan yeraltına doğru süzülerek öncelikle "vadoz zon" adı verilen bölgeye ulaşır. Vadoz zon (doymamış zon) gözenekleri sıvı fazdaki su ve gaz tarafından doldurulmuş olan yeraltı birimidir. Vadoz zonun altında gözenekleri tamamen yeraltı suyu ile doldurulmuş olan doygunluk zonu bulunmaktadır.. Vadoz zonda atmosfer basıncı suyun basıncından azdır. Doygunluk zonunda ise yeraltısuyunun basıncı atmosfer basıncından fazladırhttp://tr.wikipedia.org/wiki/Yeralt%C4%B1_suyu_seviyesi
YERALTI: Yerin yüzeyi altındaki bölümü
YERBİLİM: Jeoloji
YERKABUĞU: Yer yuvarlağını çepçevre kuşatan taştan bir küre. Geniş okyanuslar yer kabuğunun çukurluklarıdır. Karalar bu kabuğun deniz üstünde bulunan bölümleridir. Yerkabuğunun çok derinlikleri, deprem dalgaları ve başka yollarla incelenmeye çalışılmıştır. Derinlere inildikçe yoğunluk, sıcaklık artmaktadır. Yerkabuğu 60 120 km. kadar derinliklere uzanan kattır. Bu katla silisyum ile alüminyum çok yer tuttuğu için sial denir. Burası yer katlarının en yeğnisi (hafif olanı)’dir.
YERLEŞME: İnsanın çalıştığı ve barındığı yeri İçine alan yöre. Yerleşmenin türlü genişlikte anlamları vardır. Ana çizgileriyle yerleşme, ya kır yerleşmesi ya da şehir yerleşmesi biçiminde olur. Yerleşmeler çok çeşitli yönlerden göz önüne alınabilir.
YERLEŞİM: Bakınız yerleşme
YERLEŞİM BİRİMİ: Şehrin toplumsal yaşama uygun, kitlelerin yaşaması için elverişli bölgesi.
YERLEŞİM COĞRAFYASI: Yerleşik, Yerleştirmek, Yerleşme bilgisi.
YERLEŞİM MERKEZİ: İl, ilçe, köy gibi halkın bir arada yaşadığı yerler, yerleşim alanı, meskûn mahal.
YERÜSTÜ: Yerin yüzeyi üstündeki bölümü.
YERYÜZÜ: Yerkabuğunun yüzeyi, taşküre.
YERYÜZÜ ŞEKİLLERİ: Yerşekli
YIĞIN: Kütle.
YIKINTI: Duvarların yarılması, binaların bazı kısımlarının yıkılması ve derzlerle ayrılmış kısımlarının bağlantısını kaybetmesiyle tanımlanır.
YILDIRIM: Bulutlarla yeryüzü arasında oluşan elektrik boşalması.
YILLIK YAĞIŞ: Toplam yağıştır. Yani tüm yağış türlerinden elde edilen toplam su miktarının ifadesidir.
YOL: Bir yere gitmek için üzerinden veya içinden geçilen yer. Demiryolu, karayolu, denizyolu, havayolu.
YÖN: Anayönler, Arayönler.
YÖRE: Bölüm içerisinde farklı özelliklere sahip, bölümden daha küçük birimlerdir. Iğdır Yöresi, Göller Yöresi, Menteşe Yöresi gibi
YUKARI ÇIĞIR: Bir akarsu yatağının kaynak bölgesine komşu kesimi.
YÜKSEK BASINÇ: Bulunduğu bölgenin, diğer bölgelere oranla yatay ve dikey koşullardan etkilenerek daha serin olmasıyla oluşan basınç alanıdır. Bu alan hava akımları merkezden dışarı doğru taşınır. Sistem adeta o bölgeye çöreklenmiş gibi havayı aşağıya doğru bastırır. Yüksek basınç etkisindeyken oluşan puslu, hareketsiz ve kirli hava sebebide bundandır.
YÜKSEK BASINÇ BÖLGESİ: Çevresine göre daha yüksek bir basınç değeri gösteren, buradan yanlara doğru basıncın azaldığı bölge.
YÜKSEKLİK: Ağır bir gaz olan su buharı, yerçekiminin etkisiyle fazla yükselemez. Yoğunlaşma sonucu yağış tekraryeryüzüne düşer. Yükseldikçe hava soğuyacağından havanın su buharı taşıma kapasitesi dolayısıyla buharlaşma azalır.
YÜKSELTİ: Rakım. Bir yerin deniz yüzünden olan yüksekliği, (Yükseklik, Salt yükseklik. Bağıl yükseklik
YÜZEY DALGASI: Depremin yeryüzünde yayılan uzun L dalgaları.
YÜZEY ŞEKİLLERİ: Yeryüzünde iç ve dış kuvvetler sonucu oluşmuş olan bütün şekiller. Karaların üzerinde görülen şekillerin tümü. Dağlar, ovalar, platolar, vadiler, havzalar, küçük ya da büyük çukurlar, sekiler gibi çok değişik boyuttaki şekillerin tümü yüzey şekilleri kapsamına girer.
YÜZÖLÇÜMÜ: 1. Bir yerin veya bir şeyin yüzeyini ölçme, mesaha. 2. Bu ölçme sonunda ortaya çıkan miktar, mesaha. Siyasi coğrafyada bir yerin alanını belirten terim.
Z
ZEMİN: Yeryüzünün yüzeyi. Okyanusların tabanı. Bir yapı temellerinin oturtulduğu yer. Yatay katmanların altındaki(tortul katmanlar) yerli kaya.
ZİRAAT: Tarım
ZİRVE: Doruk.
ZOOCOĞRAFYA: Hayvan dağılışını inceleyen bilim dalı. Hayvan coğrafyası.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder